• ANAFİLYA YAZILARI
GERİDE KALANLAR
Elbette iyi düşünceler, iyi duygular içinde girmek
isterdik yeni yıla… Ne var ki önceki sayımızda
seslendirdiğimiz kaygılarımız devam ediyor. Çağdaş
Türkiye görüntüsü yavaş yavaş yok ediliyor… Sonda
söylememiz gerekenleri başta söyleyelim bu kez:
Bilime ve sanata sırtını dönen toplumların içinde
bulundukları yaşam koşullarına bakarak, Türkiye’nin
hangi noktaya götürülmek istendiğini görebilmek ve
karanlık bir geleceğe karşı çıkmak, yalnızca bizlerin
değil, sanatçıların, bilim adamlarının, kamu
görevlerinin, iş dünyası çalışanlarının, sorumluluk
sahibi tüm yurttaşların görevi olmalıdır.
Türkiye’nin bugün geldiği noktayı yalnız biz işaret
etmiyoruz kuşkusuz. Pek çok duyarlı insanın yanı sıra
geçtiğimiz yılın son günlerinde ünlü piyanist, sanat
elçimiz Fazıl Say da işaret etti. Say’ın çıkışı,
toplumun değişik kesimlerinden farklı seslerin
yükselmesine yol açtı!..
Ne demişti Fazıl Say:
“Azınlıkta kaldık…”
Kimler azınlıkta kalanlar;
Cumhuriyetin kazanımlarını korumak ve kollamak
isteyenler…
Fazıl Say bir çeşit mücadele başlattı bence...
Sayın Orhan Bursalı Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinde
değerlendiriyor:
“Fazıl Say dünya basınına yaptığı bu açıklamalarla,
dünyanın dikkatlerini Türkiye'deki yönetime, siyaset
anlayışına, uygulamalarına çekiyor! Onları bir başka
açıdan ülkeye bakmaya çağırıyor!"
Gerçekten de öyle. Mücadele sadece Türkiye'de oturmakla
olmaz ki, Fazıl Say dünyanın her yerinden sesini
yükseltebilir, mücadelesini sürdürebilir.
Keşke Fazıl Say gibi bir iki kişi dışında öteki
sanatçılarımız da ülke için duydukları endişeleri
dürüstçe söyleyebilseler. Ülkemizin Ortaçağ karanlığına
sürüklenmesine karşı çıksalar. Hiç kuşkunuz olmasın
sanatçıların tepkisi inanılmaz etkiler yaratır.
Fazıl’a dönelim… Yaşanan gelişmeler bir anlamda, Türkiye
Cumhuriyeti’nin nitelikleri ve bağlı olduğu evrensel
değerler karşısında, kimlerin nerede durduğunu gösterdi
bize. Yazılanlar, söylenenler nasıl bir gerçekle karşı
karşıya olduğumuzu ortaya koydu. Neydi bu gerçek:
Kısaca, bilimi ve sanatı dinin örtüsü altına sokmak,
aklın önüne inancı, bilimin önüne dini koymak, özgür
düşünceyi dışlamak…
Cumhuriyet kazanımlarının aşındırıldığı görüşüne sanal
ortamda da pek çok kişi değiniyor. Gazeteci Fatih
Altaylı bunlardan birisi. Ülkenin içine düştüğü duruma
dikkat çekiyor. Tehlikenin boyutunu işaret ediyor.
Sitesinde yayımladığı uyarıyı okuyan Osman Karataş
isimli kişi’nin Altaylı’ya verdiği yanıta bakınız:
“Sayın Altaylı yazınızı okudum. Pek memnun olmadım.
Nasıl ki bizler sizin gibilere yıllardır katlandıysak
bundan sonra da sizler bizlere katlanmak durumundasınız.
Çünkü dümen bize geçti. Hazmedeceksiniz,
sindireceksiniz, başka çareniz yok. Bükemediğiniz bileği
öpmek durumunda kalacaksınız.
Hükümet de biziz…
Cumhurbaşkanı da biziz…
Yok olan Yök de biziz…
Yargıç da biziz…
Medyada biziz…
Çok yakında Genelkurmay da biziz…
Sizler fazla düşünmeyin bırakın kendinizi bize!..”
İşte durum… Ya da durumun vahameti…
23 Aralık 1930 gününü anımsayalım… Kanlı şeriat
başkaldırısı Menemen’de üsteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı
bekçi Hasan’ı ve Bekçi Şevki’yi hedef almıştı. 77 yıl
sonra bugün hedef neresi?
Genelkurmay…
Demokrasinin ve çağdaş düşüncenin gelişmesini engelleyen
çağdışı bir ideolojinin karşısına çıkmak, yalnızca Fatih
Altaylı, Fazıl Say gibi Cumhuriyetçi aydınlarımızın
değil; Atatürk Türkiye’sini yaşatmak isteyen tüm
yurttaşların görevidir kuşkusuz.
Çağdaş ve laik Türkiye’yi yok etmeye yönelen şeriat
tehlikesine dur demek ve onu elbirliğiyle yok etmek
hepimizin görevidir. Eğer bunu başaramazsak Cumhuriyetin
kazanımları gün gelecek birer birer yok edilecektir.
“Bu mücadelede edebiyatçılar nerede?” diye sorduğunuzu
hissediyorum. Söyleyelim:
Bugün edebiyatımızda gözlenen en ilginç yanlardan birisi
yazarlarımız arasındaki sevgi bağının azalması, yitip
gitmiş olması. Bu da, edebiyat sevgimizin yitmesine
kadar uzanan sonuçlara ulaşıyor. Bir şairin şairleri
sevmeyişi, şiiri sevmeyişi düşünülebilir mi?..
Cemal Süreya taa 1992 yılında (Uzat Saçlarını Frigya)
demiş ki:
“…Şairler birbirini sevmiyor, yazarlar birbirini
sevmiyor. Kimse kimsenin ne yaptığına dikkat bile
etmiyor. Yapıtlardan anlaşılıyor bu. Dergilerde de bu
durumu önleyici bir çaba yok.”
Üstadın değerlendirmesi... Biz yorum yapmıyoruz. Ama bu
yıl “sağlık, huzur ve mutluluk” deyişine her yıldan daha
fazla gereksinimimiz var diyoruz.
Sağlıkta, huzurda, mutlulukta kalınız… |