|
RADYO KİTAP SAATİ
Mikrofon yayıncıya değil millete hizmet eder
Dünya’da ve Türkiye’de Radyo
Dünya radyoyu 1920’lerde tanıdı; Türkiyemizde radyoculuk
ise 1927’de Ankara ve İstanbul’da kurulan 5’er
kilovatlık istasyonlarla başladı. Dünyadaki ilk sürekli
ve düzenli yayının 1921’de yapıldığı düşünülürse,
aradaki fark, sadece 6 yıldır.
1927’de bütün dünyada 123, Türkiye’de ise iki radyo
istasyonu vardır. Görülüyor ki Türkiye radyoculukta
önemli girişimler yapmış öncü ülkeler arasındadır.
1927’den 1937’ye kadar geçen on yıllık zamanı bir
deneme, öğrenme, hazırlık dönemi sayarsak, 1937’den
sonraki bazı rakamlar ilgi alanımıza girecektir. Bu da
radyo ile edebiyat ilişkisini kurarken gözardı
edilmemesi gereken bir bilgidir.
Örneğin 1941 yılı yaz döneminde Ankara Radyosunun yayın
süresi normal günde 6,5 saat iken, Pazar günleri 8 saate
ulaşmaktadır; bilim, kültür ve sanat programları da yok
denecek kadar azdır.
1965-1969 arasında toplam 116 bilim, kültür ve sanat
programı üretildiği görülüyor. En az program 1969’da
yayınlanmış, onaltı adet. En fazla 1967’de, otuz yedi
program.
1942’de Radyo alıcı sayısı 123.674,
1950’de 362.456,
1960’da 1.341.278’dir.
Gelişim sürecinde radyomuz, 1965 yılında, yanına
televizyonu da ekleyerek TRT adını alırken, giderek
çoğalan beklentimizi karşılıyan bir örgüt olabildi mi?
Radyoculuğun temel ideallerine ulaşıldı mı? Nereye
kadar? soruları bir yana, insanlığın buluş karşısındaki
şaşkınlığı ise edebiyatın baş konularındandı.
Radyoyu bu anlamda sorguladığımızda, eğitim-kültür,
özellikle de ülke içinde yayınlanan, ya da çevirisi
yapılan kitaplar açısından ele alıp irdelediğimizde
ilginç sonuçlarla karşılaşıyoruz. İşte kısa bir gelişim
süreci…
Gutenberg ve Kitap
İlk kitabı 1436 yılında Gutenberg basmıştı. O zamandan
bu yana tam 576 yıl geldi, geçti. Dünya kütüphanelerinde
sayılamıyacak kadar çok kitap birikti. Savaşlarda,
depremlerde, yangınlarda, daha başka nedenlerle
binlercesi toz toprak oldu. Oldu ama, fikirlerin
ölmediğini ispatlayan gene de kitaplar. Mermer mabetler
çöküyor, bronz heykeller eriyip gidiyor, koskoca
şehirler bile zamanla kayboluyor. Ölmeyen yalnız
kitaplar. Yırtılıp gidiyorlar, yine de yaşıyorlar. Yazar
ne kadar tanınmış olursa olsun bir gün gelir unutulup
gider. Kubbede bir hoş sada gibi... Toz bağlayan
kitaplarıysa, yıpranmış sayfalarını isteyen okuruna
açar.
Zamana direnen yapıtlar, kutsal birer emanet gibi
nesilden nesile aktarılan paha biçilmez birer hazine
gibidir. Fransız bir yazar kitapları, “ölülerin dirileri
ele geçirmesidir” biçiminde tanımlar.
Günümüzde yeni eserleri tanıtmak için kitap ekleri,
dergiler, özel basımlar ve radyo tv. yayınları gelişerek
devam ediyor. Geçmişte ve yakın geçmişimizde yayınlanan
eserlerin böyle bir olanağı yoktu. Ama Allahtan Ankara
Radyo’su vardı. Radyo, 15 günde bir yayınladığı 10
dakika süreli programında, yeni çıkan kitapların isim ve
fiyatlarını bildiren bir listenin okunmasının yanı sıra
dinleyiciyi çıkan iyi ve değerli eserler hakkında
aydınlatmayı, okuma hevesini arttırmayı hedefliyordu.
Türkiye’de her gün ortalama 10 kitabın yayınlandığı
1940’larda radyo’da kitap tanıtımı kuşkusuz önemli bir
hizmetti.
On beş dakikadan altı-yedi dakikaya
Ankara Radyosu Kitap Saati Programı 1942 yılında Milli
Kütüphane Müdürü -o zamanlar, Milli Eğitim Bakanlığı
Yayın Müdürü idi- Adnan Ötüken (1911-1972) tarafından
kuruldu. 1950 yılının sonlarında Ötüken programın
yönetimini Sami N.Özerdim’e (1918-1997) bıraktı.
Özerdim, önceleri onun hazırladığı metinleri okurken,
sonra kendisi hazırlamaya başladı. Amerika’da bulunduğu
1955-1956 yılları içinde Kitap Saati’ni başka bir
kütüphaneci, Muharrem D.Mercanlıgil hazırladı. Dönüşte
yine kendisi devam etti.
Kitap Saati, 19 Haziran 1961 akşamı sona erdi. On bir
yıllık serüven nokatlanmıştı. Dinleyicisi şaşkındı! Yeni
program döneminde Kitap Saati’nin on beş günde bir radyo
içinden hazırlanacağı belirtildi!
Kitap Saati, programın yaratıcısı Sami N. Özderdim’e
gerçek bir “dert” olmuştu. Bir tiryakilikti bu; her
tiryaki gibi, düzeni bozuldukça sinirlenmiş üzülmüşü
Özerdim. Bir eğlence programı olmadığı için kararlı
kalması gerekirken, programlar değiştikçe Kitap
Saati’nin günleri saatleri de değişmişti. Bir süre on
beş günde bir yapılması uygun görülmüş, üstelik pazar
günleri saat 17.30’a alınmıştı. Yazın o saatlerde futbol
maçları yayınlandığından pazar günleri, Kitap Saatini
kim dinleyecekti! Didindi durdu Özerdim… Ve, yeniden
haftada bir gün, daha iyi bir saatte yayınlanmasını
sağladı. Ne var ki, bu kez süresi on beş dakikadan on
dakikaya indirilmişti. Burada süre çok önemliyd. Zaman
kısıtlaması kitaplardan söz etmeye yetmiyordu. Tanıtım
yeterince yapılamıyordu. Oysa bir zamanlar, kitapları
duyurulan ozanları da Radyo’ya getirip kendi sesleriyle
şiir okutmak olanağını bulan Özerdim, ölen yazarların
eserlerini saymak, belli günlerde özel bibliyografyalar
düzenlemek; kütüphane hareketlerine, kütüphanelerde
açılan sergilere yer vermek gibi çeşitliliğe
girebilmişti.
Demokrat Parti İktidarının son yıllarında Kitap Saati’ni
yönetmek Özerdim için işkenceye dönüşmüştü. Her gece
uzayıp giden Vatan Cephesi listeleri yüzünden Radyo’dan
programını yapamadan geri dönüyor, gündüzleri ölü bir
saatte mikrofon karşısına geçmek zorunda kalıyordu.
Son yıl içinde ise Kitap Saati, haftanın konserinden
sonraya alınmıştı. Müzik parçalarının dakikaları iyi
hesaplanmadığından olacak, on dakikalık program,
altı-yedi dakikaya inince Özerdim’e de, elindeki metni
son hızla okumak düşmüştü. Her pazartesi saat 21.30’dan
sonra, bu altı-yedi dakikayı kurtarabilmek için yola
düşüyordu Özerdim. Radyo’nun havasız stüdyosundan ter
içinde sokağa fırlayıp eve bitkin halde dönüyordu.
Ertesi sabah, yığılmış kitapları o kısa dakikalara
sığdırmak için yeni bir çaba başlardı.
Kitap Saati’nde on bir yıl boyunca çeşitli kararlar
alındı, sonra kararlar yok edildi. Konuşmaları Devlet
Tiyatrosu oyuncuları okusun, dendi. 27 Mayıs’tan sonra
bir süre spikerler tarafından okundu. Bu süreçte
hazırlayanların adları dahi duyurulmadı.
Yasaklar
Programın bir de sansür derdi vardı… D.P. günlerindeki
politik hava, Radyo’yu kararsızlığa sürüklemişti.
Örneğin, Hikmet Bayur’un Türk Inkilabı Tarihi ciltleri
çıktıkça o sırada hangi partide ise ona göre işlem
yapılıyordu. Bir öğretmen yıllığının bir kıyısında
Türkiye Cumhurbaşkanları arasında İnönü’nün adı geçtiği
için yıllığı silmişlerdi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
Falih Rıfkı Atay, Hüseyin Cahit Yalçın gibi adlar yasak
lisetesindeydi. Radyo Kitap Saati’nde hiçbir şekilde
“komünist” lafı geçemezdi.
1954 Eylül’ünden sonra dergilerin duyurulmasına Radyo
yönetiminin isteğiyle son verildi. “Adı Kitap Saati,
dergi saati değil ki!” bahanesini öne sürmüşler
dergileri yasaklamışlardı. Asıl nedeni de kulaktan
kulağa yaymışlardı:
“Kitapların ne olduğu belli, ama dergilerin içinde ne
var, bilinmez.”
Radyonun bu anti-komünist kuşkuculuğu öyle ileri
boyutlara varmıştı ki, “… Milli Eğitim Bakanlığı’nca da
yararlı görülen…” Salih Fethi Gökçaylı’nın İzahlı
Rusça-Türkçe Gramer adlı kitabını tanıtan bölüm 1
Ekim 1953 tarihli programdan çıkarılmıştı.
Kitap Saati’nde, 1959 yılına değin kitapların yanı sıra
süreli yayınlar da tanıtıldı. Özellikle Türkiye
Bibliyografyası, İslam, Türk ve Sanat
Ansiklopedileri’nin yayınlanan yeni fasiküllerinin
okuyucuya duyurulmasına özen gösterildi.
1950-1960 yılları arasında Ocak ve Temmuz aylarının ilk
iki haftası içinde yayınlanan Kitap Saati programlarında
tanıtılan kitapların konularına göre dağılımı şöyleydi:
Genel Konular 150 kitap, % 34,12;
Felsefe 3 kitap, % 00,64;
Din 1 kitap, % 00,21;
Sosyal Bilimler 55 kitap, % 11,80;
Dilbilim 13 kitap, % 02,79;
Nazari Bilimler 3 kitap,% 00,64;
Tatbiki Bilimler 32 kitap, % 06,87;
Güzel Sanatlar-Eğlence 12 kitap, % 02,58;
Edebiyat 157 kitap, % 33,69;
Tarih Coğrafya 31 kitap, % 06,65.
Görülüyor ki, roman, şiir hikâye, anı vb. geniş kitleyi
daha çok ilgilendiren kitaplar, tanıtılan kitapların
yaklaşık %34’ünü oluştururken, genel konular
(bibliyografya, kütüphanecilik, periyodik vb.) sosyal
bilimler (ekonomi, hukuk, eğitim vb.) ve uygulamalı
bilimler (tıp, mühendislik, tarım vb.) dallarındaki
kitaplar yaklaşık %53 oranında yer tutuyor.
Kitap Saati’nin bir başka ilginç uygulaması da, hukuk,
ekonomi, tıp, mühendislik gibi konularda yazılmış
bilimsel yapıtların içeriğine değin daha ayrıntılı bilgi
verilirken, roman, hikâye, şiir vb. yapıtların yalnızca
adının verilmesiydi. Bu tür edcebiyat ürünlerinin
içerikleri üzerine hiç söz edilmediği gibi, bu yapıtları
yazanların başka verimleri, Türk edebiyatı içindeki
yerleri, sanatçı kişilikleri vb. konularda da hemen
hemen hiç söz edilmediği görülür. Bu durumun başlıca
nedeni, kuşkusuz siyasal iktidarın baskısının bir sonucu
olarak radyo yönetiminin katı tutumudur.
Adları sayılmayan yazarlar
Kitap Saati’nin başına gelmeyen kalmamıştı… Radyonun tüm
öteki programlarında olduğu gibi, Kitap Saati’nin de
önde gelen amacının geniş kitleleri aydınlatmak, okumayı
yazmayı etkin kılmaktı. Okuru kucaklamak, yazarıyla
iletişimini sağlamaktı. Örneğin, Tedavi Bakımından
Pharmacologie adlı kitap, önsözünden uzun aktarmalar
yapılarak ve içindekilerin oldukça ayrıntılı bir dökümü
verilerek tanıtılırken, bir romanın ya da hikâye
kitabının yalnızca adı, yazarı ve yayıncısından söz
edilmektedir. Sınırlı bir kesimi ilgilendiren akademik
nitelikteki kitapların roman, hikâye, şiirden daha
ayrıntılı biçimde ele alınmasını bir dinleyici şöyle
eleştirmiş:
“Bu saatte pek az insanı, o da belki, ilgilendirerek,
değerleri meşkûk kitapların Latince veya Grekçe
başlıklarının sayılmasından, çoğunluğu alakalandıran
sanat eserlerine yer verilmemesinden çokları
şikâyetçidir.”
Kitap Saati’nin şanssızlığı, radyo yönetiminin bu
programa karşı ortaya koyduğu olumsuz tavırdı. Özellikle
programa uygulanan ve kuşkucu niteliği açısından İkinci
Abdülhamit ve 12 Eylül dönemini anımsatan sansürün
nedenini açıklamak zordur. Örneğin, Erich Maria
Remarque’ın Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok,
Anton Çehov’un Memurun Ölümü, Mehmet Seyda’nın
Ne Ekersen adlı romanlarıyla Pertev Naili Boratav’ın
Zaman Zaman İçinde adlı tekerleme ve masal
derlemesinin programlardan çıkarılmış olmasını başka
türlü açıklamak olanaksızdır.
Özerdim, Kitap Saati’nin 27 Mayıs’tan sonraki ilk
konuşmasına, elinde bir iki haftadır bekleyen bir
kitapla başladığını söylüyor: J.B.Bury’nin Fikir ve
Söz Hürriyeti. Ancak, 27 Mayıs’tan sonra Kitap
Saati’ndeki hür havanın bozulduğunu kaydetmeden de
geçemiyor.
“Bir ad, bir kitap üzerinde durulmuştu”
diyor. “Sahibinden kuşkulanılıyordu. O sıralarda
metni dinleyemediğim için, kurtuluş destanı olarak
yazılmış olan kitabın Radyo Kitap Saatinde okunup
okunmadığını tespit edemedim. Bu da ülkemizin koşulları
ile ilgili bir tutum gereği idi. İsteyenin istediğine
“sol” (daha Türkçesi: “Komünist”) demekte özgür olduğu
bir ülkede her şey olur”, diye ilave ediyor.
Özerdim Kitap Saati’ni Adnan Ötüken’den aldığı gibi
yürüttü. Kitap tanıtmada onun tuttuğu yolda bir
değişiklik yapmadı. Zaten son yıllarda program on
dakikaya indiği için Kitap Saati bir liste okuma
durumuna düşmüştü.
Özerdim, on bir yıl boyunca Radyo Kitap Saati’nde
okuduğu metinlerini, yazanların ve basanların
mektuplarını altı klasör halinde Bibliyografya
Enstitüsü’ne verdi. Yıllardır kitaplarla düşüp kalkan
Özerdim, özel kitaplıkların sahiplerinin ölümünden sonra
darmadağın olduğunu görmüş olmalı ki, kitaplığını da
çocuklarına bırakmayarak vakfetti.
Sonuç
Kitap Saati, gerek uzun yıllar sürekli yayınlanmış
olması, gerekse kültür yaşamını doğrudan etkilemesi
açısından büyük önem taşıdığı varsayılabilecek bir radyo
programıydı. Programın temel amacı, yeni yayınlardan
okuyucuyu haberli kılmaktı. Ne var ki, programın bu
amaca bütünüyle ulaşmasını engelleyen bir takım
eksiklikleri vardı. Bir kez, bu programda kural olarak
programı yönetenlere gönderilen kitaplar tanıtılıyordu.
Böyle olunca, tanıtma işlevi, yayın hayatının izlenmesi
ve irdelenmesiyle değil, rastlantılara bağlı olarak
yürütülüyordu. Kitap Saati’nin bir başka belirgin
özelliği eleştiri ve çözümlemeye yer verilmeksizin,
kitapları tanıtmasıydı. Programın hazırlanışında,
tanıtılması istenen kitabın program yapımcısına
duyurulması, Radyonun uyguladığı sansür ve zaman zaman
da program hazırlayanın uygulamak zorunda kaldığı
oto-sansür dışında herhangi önemli bir ölçüt olmadığı
anlaşılıyor.
Bütün bunlara karşın, Kitap Saati’nin kültürel
yaşamımıza katkısı yadsınamaz. Daha önemlisi, İstanbul
ve Ankara gibi büyük kentler dışındaki dinleyicilere
bilim, sanat ve kültür yaşamına değin bilgiler vermesi,
yayınları izlemelerini sağlamasıdır. Bir başka olumlu
katkısı, çoğu kez yazarların kendi olanaklarıyla
bastırdıkları, sayısı ve dağıtım olanakları çok sınırlı
yapıtlarının tüm ülkede duyulmasına aracılık etmesidir.
Aynı şekilde tanıtılan dergilerin pek çoğunun dağıtım
olanakları sınırlı süreli yayınlar oldukları
düşünülürse, bu alanda da bir tanıtma olanağı sağlaması
olumlu bir katkı sayılmalıdır. Ayrıca, zaman zaman
belirli konularda yazılmış eserleri tanıtmak amacıyla
özel programlar düzenlenmiş olması, çocuk yayınlarının
tanıtılmasına da özen gösterilmiş olması, kültür
yaşamımız açısından olumlu gelişmelerdir.
Kitap Saati’ni, 1950’lerin sonunda, “Ankara Radyosu’nun
elle tutulur bir iki programından birisi…” saymak yanlış
olmayacaktır.
Gerçek şu ki, Türk radyo yayıncılığının özünü etkileyen
işletme ve yönetim ilkeleri nedeniyle, uzun yıllar, iyi
fakat az örnekler dışında, Türk toplumuna gerektiği
ölçüde yararlı olamamıştır.
Radyo-Televizyon işletmeciği, “bitişik kaplar”
işletmeciliğidir. Bir birim, ötekini etkiler. Bir birim
ötekiyle vardır ya da yoktur. Ve mikrofon yayıncıya
değil millete hizmet eder!
TRT
Yayıncılık ve Haberleşme Dergisi, Aralık 1975,
Sayı:9, s:18.
Milliyet Gazetesi, 3 Mayıs 1953.
Sami N.Özerdim, “Kitap Saati’nde Onbir Yıl”,
Dost Dergisi s.5, Ağustos 1961, s.15.
Fikret Otyam, “Başkentten”, Ulus, 15 Ocak 1960.
|