SANAT ETKİNLİKLERİNE ELEŞTİREL BAKIŞ
Sanat, insanlık tarihinin önemli
bir olgusu. Her dönemde ve her toplumda farklı
görünümlerde ortaya çıkıyor.
İmmanuel Kant’a (1724-1804) göre; sanatın kendi dışında,
hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel
Sanatı ancak deha yaratabilir.
Georg Wilhelm Friedrich Hegel’e
(1770-1831) göre; sanattaki güzellik doğadaki
güzellikten üstündür. Sanat, insan aklının ürünüdür.
Kendisine doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır.
Karl Heinrich
Marx’a (1818-1883) göre; yaratıcı eylem, insanın ve
doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu,
toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı
insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok
yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar
gelişebilir.
Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910), “İnsanın bir
zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde
canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da
hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya
kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme
ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı” diyor.
Benedetto
Croce (1866-1952); güzelliğin yerine anlatımı öne
çıkarıyor. Ona göre sanat, sezginin ve anlatımın
birliğidir. Bireysel ve teorik bir etkinliktir. Doğa,
sanatçının yorumu ile güzel olabilir.
Thomas Munro (1897-1974) sanatı, “doyurucu estetik
yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma
becerisi”, olarak tanımlıyor.
Demek ki sanat, deha düzeyindeki zekânın, var olana
karşı tepkisinin, tutarlı bir bütünlük içerisinde
somutlaştığı bir alan. Sanatçı da, zekâsı ve
sezgileriyle çağının önünde giden insan olmak durumunda.
Ve en önemlisi sanatı anlamak için çaba gerekiyor.
Etkinliğe gelince:
Kısaca çalışma, iş yapma gücü, faaliyet olarak
açıklayabiliriz. Ya da genel anlamda bir hareket ya da
davranışın, olanaklı olduğu kadar yöneltilmiş bulunduğu
amaca ulaşma derecesidir diyebiliriz.
Sanat, etkinlik içinde bazı öğeler içeriyor. Belli bir
disiplin içerisinde izleyicinin beğenisine sunulan
edimin nitelik ve nicelik açısından doygunluğu ise
etkinliğin temel öğesi. Bu anlamda amacına ulaşamayan
sanat eserleri ya da söyleşiler etkinliğin sona
ermesiyle birlikte uçup gidiyor. Onun içindir ki sanat
etkinliği programlamak bir uzmanlık işidir.
Ne var ki, birçok gereksiz şeyler için kitap yazıldığı
halde, sanat etkinlikleri düzenlemesi hakkında:
“Etkinlik nasıl düzenlenir, temel ilkeleri ne
olmalıdır?” gibi yazılı bir belgeye rastlanmıyor. En
azından bizim rastlamadığımızı belirtelim… Her ne kadar
“Toplantı, konferans, düğün, nişan organizasyonları
yapılır” tabelası altında pek çok işkolu, piyasada
faaliyet gösterse de bunların, kültür-sanat
faaliyetleriyle bir ilgisi olamadığı açıktır. “Etkinlik
nasıl yapılmalıdır?” sorusuna yanıt verecek herhangi bir
kuruluş yoktur. Bu bir eksikliktir. Çünkü bu işi
yapanlar kendi bireysel deneyimlerinden hareketle ve
zaman içinde eksikliklerini “deneme yanılma” yöntemiyle
ortaya koyan kişi ya da kişilerdir. Ve her koordinatör
(düzenleyici) kendi etkinliğini yaratmaktadır böylece.
Biz de öyle yaptık.
Gazetecilik-yayıncılık mesleğinde edindiğim bilgi ve
deneyim ışık tuttu yol haritamıza. Eşimin edebiyatın
içinde olması da dikkatimi bu konulara yöneltti. Sonuçta
onun önerilerini bildiğim tekniğe uyarlayarak pek çok
kültür-sanat etkinliği düzenledim. Eksikliklerimi
“Kuşadası Öykü ve Şiir Günleri”nin organizasyonunda
gidermeye çalıştım. Her zaman ekip çalışmasından yana
oldum. Her zaman çoğulcu düşünceden yana oldum. Ve her
zaman toplum için üretmekten yana oldum. Güzele,
mükemmele ulaşmaya çalıştık. Bu konuda elbette ki
sponsor olan kurumların (Belediye gibi) sanata bakış
açıları, sanatçıya, aydın insana yaklaşımları da çok
önemlidir.
Kuşkusuz kültür-sanat etkinlikleri başlığı altında pek
çok şey sayabiliriz.
Sergiler, konserler,
festivaller, imza günleri, okul öncesi-okul sonrası
etkinlikleri, sınıf çalışmaları vb. Ama konumuz
dil sanatları
içinde yer verebileceğimiz, edebiyat ve yazı türlerini
kapsayan sanatlar yani roman, hikâye, şiir, deneme,
tiyatro metni, film senaryosu vb. olduğundan bu anlamda
bir sanat etkinliği nasıl düzenlenmelidir konusuna
eğileceğiz.
Öncelikle ne? Nedir? Niçin? Nasıl? Nerede? Ne zaman? ve
Kim? Sorularını çalışmalarımıza uyarlayıp yanıtlarını
bulmamız gerekecek. Buna kısaca 5N 1K diyebiliriz.
5N 1K formülünü yaşamın her adımında hemen her alanda
kullanabiliriz. Kültür-sanat etkinlikleri açısından
bakalım…
Ne? Sorusu yapacağımız işin kapsamını ve sınırlarını
kapsayacaktır. Bunu konunun uzmanlarından oluşacak bir
heyet kurarak yanıtlayabiliriz. Heyet, etkinliğin
tarihini, yerini, süresini, kapsamını, katılımcılarını
saptayacak, taslak bütçesi, plan/programını
hazırlayacak, uygulanması için bir koordinatör
atayacaktır. Heyet ve koordinatör eğer ücret
karşılığında çalışırlarsa hedefe ulaşılması
güçleşebilir. Çünkü doğaldır ki ücret karşılığı hizmet
üretenler ücreti verenlerin istekleri doğrultusunda
çalışmak durumundadırlar. Bu saptamanın altını kalın
çizgiyle çizmekte yarar var.
Neyse…
Etkinlikte zaman çok önemlidir. Etkinlik tarihi ile ön
çalışmalar arasında en az 90 gün olması gerekir. Neden?
Çünkü katılımcıların çalışma programlarının uygunluğu,
konaklama tesislerinin elverişliği ve izleyici
katılımının sağlanması vb. gibi etkenlerin çözüme
kavuşması gerekecektir.
Programın kesinleşmesi sonrası yapılacak çalışma daha
çok koordinatörün sorumluluğundadır. Bu bağlamda,
belirlenen katılımcılara etkinliğin adı, yeri, süresi
belirtilecek, katılıp katılmamayı düşündükleri sorulacak
ardından konu üzerine, özet ya da geniş konuşma metni
istenecek, yolculuk ve konaklamaya ilişkin bilgilerin
ise etkinlik tarihinden en az bir hafta önce iletileceği
bildirilecektir.
Salonun hazırlanması, teknik araç-gerecin (aydınlatma,
Tv, video, laptop, slayt, tepegöz, perde, kürsü,
mikrofon, flip chart ve internet bağlantısı) sağlanması,
yiyecek-içecek servisi (set menü öğle yemeği, gün boyu
su, çay, kahve, meşrubat kurabiye servisi), basılı
yayınlar (afiş, broşür, yaka kartları, anmalık belgeleri
ve diğer basım işlemleri), konaklanacak otel (etkinlik
yerine yakın seçilmeli), yolculuk araçlarının
rezervasyonu, servis araçlarının planlaması, yardımcı
personel arasında iş bölümü gibi hususlar da yine
koordinatörün görevleri arasında sayılabilir. Bu
basamaktaki çalışmalar en geç etkinliğe 7 gün kala
tamamlanmalıdır.
Etkinliğin bu iş için ayrılan bütçe doğrultusunda ve ev
sahibinin eşgüdümünde yürütüleceğini de belirtelim.
Her şeyde olduğu gibi kültür-sanat etkinliklerinin
öznesi de insandır. İnsanlar, insan için görüş ve
düşünce üretecekler, insanların beğenisine
sunacaklardır. İnsanlar konuşacak, insanlar
eleştirecektir… İçinde insan olan her şey özenli olmak
zorundadır. Çünkü insan her şeyi beğenmez. Her insanın
beğenisi doğrultusunda etkinlik düzenlemek de hemen
hemen imkânsızdır. Çünkü:
Etkinliğe katılacağını belirten konuşmacı, programda
gördüğü ve beğenmediği konuşmacı varsa katılmayacağını
söyleyebilir. Ya da istemediği kişiyle birlikte aynı
oturumda olamayacağını belirtebilir. Sizin önerdiğiniz
değil de kendisinin belirleyeceği bir konuda
katılabileceğini söyleyebilir.
Konuşmacı seçimi çok ama çok önemlidir. Bir etkinliği
etkinlik yapacak en önde giden unsurdur diyebiliriz
konuşmacı seçimi için… Bilirsiniz, kimi insan konuşur
yazamaz. Kimi insan yazar konuşamaz. Kimi insan hem
yazamaz hem de konuşamaz. Kimisi de yazar ve konuşur.
İşte insanın bu özelliğini göz önünde tutarak konuşmacı
seçimi yapılmalıdır. Elinde bir tomar kâğıtla masaya
oturan, gözünü kâğıttan ayırmadan kendisine ayrılan
süreyi dolduran konuşmacı izleyici üzerinde olumlu etki
bırakamaz. İzleyici kendisiyle göz teması kuran
konuşmacıya ilgi duyacaktır. Bu anlamda son saydığımız
konuşmacı türü etkinliğe artı değerler katabilir. Sonra,
konuşmacının konuşması değil de anlatması daha ilgi
çekici olacaktır. Değineceği alt başlıkları hatırlamak
için küçük bir kâğıt üzerine not alması konuşmasını çok
daha etkili kılabilir.
Bir şairimiz “Edeptir giyim, yakışır ender asiliğine,”
der yani, insanlar giyimleriyle karşılanır, fikirleriyle
uğurlanırlar demek ister. Bu bağlamda, konuşmayı etkili
kılabilecek bir diğer özellik konuşmacının sade,
iddiasız giysiler içinde sunumunu yapmasıdır. Bayan
konuşmacı dikkat çeken bir saç yapımı,
kolye-broş-bilezik; erkekse ceketinde bir rozet,
parmağında şövalye yüzük ile masaya oturmamalıdır. Çünkü
izleyicinin gözü daima ayrıntılar üzerinde olacağından
büyük olasılıkla anlatılanları algılamayacaktır.
Konuşma süreleri izleyicinin sabır sınırlarını
zorlamayacak biçimde saptanmalıdır. Bunu panelistlerde
20 dakika, öykücü ve şairlerde ise 10’ar dakika olarak
belirleyebiliriz. Konferanslarda ise süre 45 dakikayı
aşmamalıdır. Özellikle panel ve konferansların sonunda
izleyici katılımını sağlamak üzere 20 dakikalık bir süre
ayrılması konuyu zenginleştirecektir.
Konuşmacının kendisine verilen süreyi aşması beraberinde
birçok olumsuzluğa neden olabilir. Öncelikle bir sonraki
konuşmacının süresi gasp edilmiş olur. Program
sunucusunun haklı ikazına neden olur. Bir sonraki
programın aksamasına yol açar ve izleyicinin sabrını
taşırabilir. Tabii böyle bir konuşmacı program
düzenleyicileri tarafından bir daha düşünülmeyecektir.
Belirtmekte yarar var; Eğer gerçek düşünce özgürlüğü var
olacaksa, değişik görüşler arasında fırsat eşitliğinin
olması da zorunludur. Tüm uzmanların aynı görüşte
olmaları, hepsinin yanılmaları anlamına da gelebilir. Bu
nedenle ya koordinatör konunun alt başlıklarını
konuşmacılara dağıtmalı ya da konuşmacılar konunun alt
başlıklarını kendi aralarında paylaşmalıdır.
Konuşmacı ön yargısız, akıl sahibi ve özgür olmalıdır.
Ama yine de gerçek bilgiye en yakın şeylerin bilim
alanında bulunabilmesine rağmen, bilimcilerin tutumunun
kuşku dolu olduğu ve zamanla değişebileceği
unutulmamalıdır. Konuşmacının şiddetli bir duygusallık
içinde olması, görüşlerinin rasyonel kanıtlardan yoksun
olduğunu gösterir. Günümüzde, dünyadaki temel sorun,
aptalların kendilerinden son derece emin, akıllıların
ise devamlı şüphe içinde olmaları bu görüşün kanıtıdır.
Pek çok kişi, kafalarındaki önyargıları başka bir
şekilde düzenlerken düşündüklerini zannederler.
İzleyici açısından bakacak olursak, kişinin duydukları
çoğu kez bildikleriyle ters orantılıdır. Ne kadar az
bilirse, o kadar çok kızar insan… Bu nedenle de görüş ve
düşüncelerini ateşli bir şekilde savunan izleyicinin
konuşması asla iyi bir temele dayanmayan görüş ve
düşünceler olacaktır.
Bertrand Russell insanlığın iki ahlakı olduğunu
söylüyor: Biri, sözünü edip uygulamadığımız, diğeri de
uygulayıp sözünü etmediğimiz. O halde öyle bir etkinlik
düzenlenmeli ki söz edilip de yerine getirilebilen bir
şey olsun.
Yukarıda kısaca değinmeye çalıştık, kimi insan yazıyor
ama konuşamıyor. Bu özellik öykücü ve şairler için de
geçerlidir. Bazı saygın öykücü ve şairlerimiz
satırlarını, dizelerini gerektiği gibi iletemediklerinde
izleyici üzerinde olumsuz etkiye neden olurlar. İzleyici
de o sanatçıyla arasına mesafe koyar ya da dağarcığından
siler.
Peki ne yapmalı… Vazgeçilemez bir katılımcıysa öykü ya
da şiirini Türkçeyi iyi konuşan, ses rengi, tonu
yerinde, vurgusu eksiksiz birisine, bir profesyonele
okutabilir. Hatta hafif bir müzik eşliğinde okunacak
cümleler, dizeler izleyiciyi derinden sarsabilir. Ama
çoğu kez bu yöntem kabul görmez ve izleyicinin rüyası
yıkılır, sıdkı sıyrılır, salonu hayal kırıklığı içinde
terk eder. Sesi de eseri gibi iyi olanlar yok mu
derseniz? Kuşkusuz vardır da sayıları azdır…
Etkinliklerde sık tanık olunan olgulardan bir diğeri de;
Bir öykücü diğerinin, bir şair arkadaşının şiirini
beğenmez. Övgü isterler hep. “Haklısınız… Çok doğru…
Tabii öyle olmalıydı!” gibi yanıt beklerler çoğu kez.
Katılımcı vardır, “programda o varsa ben yokum,” der.
Katılımcı vardır, “Ben şunlarla şunlarla beraber
gelirim,” der. “Ben o şair bozuntusuyla, o öykücü
müsveddesiyle aynı sahnede yer almam,” der. Kendisini
karşısındakinden üstün görür. Programda yer verilen
yerel sanatçıyı taşralı sayar. Kendisinin de bir
çıraklık döneminden geçtiğini düşünemez nedense.
Düşünmek istemez belki de. Oysa O da kendisini
aşabilecektir ustalar arasında. Belki de öne çıkacaktır
bir gün… Yerel sanatçıya yer verilmesi çok doğaldır ve
gereklidir. Dikkatle not edilmesi gerekir. Sanat olan
yerde barış, hoşgörü, genişlik vardır. Yaratıcılık
vardır.
Kimi katılımcılar biraz bencildir. Sadece kendi
programına katılır, başkasını dinlemez. Son gün gelir,
düzenleyicilere teşekkür eder (ya da etmez) ayrılır.
Kimisi programının olduğu gün kendisine ayrılan saatten
biraz önce gelir, ne yapacaksa yapar, arkasına bakmadan
çeker gider. Düzenleyicilerin hiçbir heyecanını
paylaşmaz, saygısı yoktur bu gibilerin. Bunlar da
dikkatle not edilmelidir.
Kimi katılımcı, izleyici ile iyi diyalog kuramaz,
sorularına ters yanıtlar verir, ortamı gerer. Program
sunucusuna ve hazırlayanlara zor anlar yaşatabilir.
Bazıları bırakın etkinliğe saatinde gelmeyi, gelirim
der, adını yazdırır geçerli bir mazeret bildirmeden
ortadan kayboluverir, sorumluları sıkıntıya sokar.
Bu olasılıklar her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.
Dikkatli, incelikli bir çalışma yapılmalıdır. Özürlü ve
sorunlu kişilerin ismi üzerinde hiç durulmamalıdır. İyi
oluşturulmuş bir düzenleme kurulu, deneyimli bir
koordinatör ve program sunucusu olumsuzlukları en alt
düzeye indirebilenlerdir.
Katılımcı bencildir, kıskançtır. Örneğin, otobüsle değil
de uçakla gelebileceğini, yolculuğunun “A” şirketi değil
de “B” şirketiyle olmasını isteyebilir. Gece seyahat
etmez… Ya da otobüs yolculuğu ister ama otobüste WC
olmasını şart koşar. Kimisi özel aracıyla geleceğini beş
depo karşılığı benzin parasının önden ödenmesini ister.
Katılımcı, otel’in konumunu, odasını, yemeklerini de
beğenmeyebilir. “Nasıl otel bu? Odası da yemekleri de
berbattı!” der, “Ahmet’e denize bakan oda vermişler ben
arkadaki ağaçlara baktım,” der.
Dönüş yolculuğu için vermiş olduğu bilgileri son anda
değiştirir. “O gün değil bugün gideceğim. Otobüs değil
uçak olsun… Atatürk Havaalanı değil de Sabiha Gökçen
Havaalanına gideni olsun…” der. “Ona panel konuşması
vermişler, ben yalnızca iki şiir okudum” der.
Der oğlu der…
Bu saydıklarımız olağan şeylerdir. Etkinlik düzenleme
kurulu tüm bu saydıklarımızı göz önüne alarak
çalışmalarını yürütmelidirler. Düzenleme kurulu ile
özellikle Genel Koordinatör’ün üzerinde durmaları
gereken önemli konulardan birisi, belki de en önemlisi
katılımcı seçimidir. Etkinlik düzenlemesi çalışmalarında
hiçbir insanın tam ve mükemmel olmadığı görüşü de
akıldan uzak kılınmamalıdır.
Kültür-sanat etkinliği düzenlemeye soyunanlar genelde
irdelemeye çalıştığımız ortamı soluyacaklardır.
Zor uğraştır etkinlik düzenlemek. |