Mayıs 1973, Berlin, Sürreya Arın, Muammer Yaşar, Klaus Manthey'le

 
   
 

SANAT ETKİNLİKLERİNE ELEŞTİREL BAKIŞ

 

Sanat, insanlık tarihinin önemli bir olgusu. Her dönemde ve her toplumda farklı görünümlerde ortaya çıkıyor.

İmmanuel Kant’a (1724-1804) göre; sanatın kendi dışında, hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel Sanatı ancak deha yaratabilir.

Georg Wilhelm Friedrich Hegel’e (1770-1831) göre; sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. Sanat, insan aklının ürünüdür. Kendisine doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır.

Karl Heinrich Marx’a (1818-1883) göre; yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar gelişebilir.

Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910), “İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı” diyor.

Benedetto Croce (1866-1952); güzelliğin yerine anlatımı öne çıkarıyor. Ona göre sanat, sezginin ve anlatımın birliğidir. Bireysel ve teorik bir etkinliktir. Doğa, sanatçının yorumu ile güzel olabilir.

Thomas Munro (1897-1974) sanatı, “doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisi”, olarak tanımlıyor.

Demek ki sanat, deha düzeyindeki zekânın, var olana karşı tepkisinin, tutarlı bir bütünlük içerisinde somutlaştığı bir alan. Sanatçı da, zekâsı ve sezgileriyle çağının önünde giden insan olmak durumunda. Ve en önemlisi sanatı anlamak için çaba gerekiyor.

Etkinliğe gelince:

Kısaca çalışma, iş yapma gücü, faaliyet olarak açıklayabiliriz. Ya da genel anlamda bir hareket ya da davranışın, olanaklı olduğu kadar yöneltilmiş bulunduğu amaca ulaşma derecesidir diyebiliriz.

Sanat, etkinlik içinde bazı öğeler içeriyor. Belli bir disiplin içerisinde izleyicinin beğenisine sunulan edimin nitelik ve nicelik açısından doygunluğu ise etkinliğin temel öğesi. Bu anlamda amacına ulaşamayan sanat eserleri ya da söyleşiler etkinliğin sona ermesiyle birlikte uçup gidiyor. Onun içindir ki sanat etkinliği programlamak bir uzmanlık işidir.

Ne var ki, birçok gereksiz şeyler için kitap yazıldığı halde, sanat etkinlikleri düzenlemesi hakkında: “Etkinlik nasıl düzenlenir, temel ilkeleri ne olmalıdır?” gibi yazılı bir belgeye rastlanmıyor. En azından bizim rastlamadığımızı belirtelim… Her ne kadar “Toplantı, konferans, düğün, nişan organizasyonları yapılır” tabelası altında pek çok işkolu, piyasada faaliyet gösterse de bunların, kültür-sanat faaliyetleriyle bir ilgisi olamadığı açıktır. “Etkinlik nasıl yapılmalıdır?” sorusuna yanıt verecek herhangi bir kuruluş yoktur. Bu bir eksikliktir. Çünkü bu işi yapanlar kendi bireysel deneyimlerinden hareketle ve zaman içinde eksikliklerini “deneme yanılma” yöntemiyle ortaya koyan kişi ya da kişilerdir. Ve her koordinatör (düzenleyici) kendi etkinliğini yaratmaktadır böylece. Biz de öyle yaptık.

Gazetecilik-yayıncılık mesleğinde edindiğim bilgi ve deneyim ışık tuttu yol haritamıza. Eşimin edebiyatın içinde olması da dikkatimi bu konulara yöneltti. Sonuçta onun önerilerini bildiğim tekniğe uyarlayarak pek çok kültür-sanat etkinliği düzenledim. Eksikliklerimi “Kuşadası Öykü ve Şiir Günleri”nin organizasyonunda gidermeye çalıştım. Her zaman ekip çalışmasından yana oldum. Her zaman çoğulcu düşünceden yana oldum. Ve her zaman toplum için üretmekten yana oldum. Güzele, mükemmele ulaşmaya çalıştık. Bu konuda elbette ki sponsor olan kurumların (Belediye gibi) sanata bakış açıları, sanatçıya, aydın insana yaklaşımları da çok önemlidir.

Kuşkusuz kültür-sanat etkinlikleri başlığı altında pek çok şey sayabiliriz. Sergiler, konserler, festivaller, imza günleri, okul öncesi-okul sonrası etkinlikleri, sınıf çalışmaları vb. Ama konumuz dil sanatları içinde yer verebileceğimiz, edebiyat ve yazı türlerini kapsayan sanatlar yani roman, hikâye, şiir, deneme, tiyatro metni, film senaryosu vb. olduğundan bu anlamda bir sanat etkinliği nasıl düzenlenmelidir konusuna eğileceğiz.

Öncelikle ne? Nedir? Niçin? Nasıl? Nerede? Ne zaman? ve Kim? Sorularını çalışmalarımıza uyarlayıp yanıtlarını bulmamız gerekecek. Buna kısaca 5N 1K diyebiliriz.

5N 1K formülünü yaşamın her adımında hemen her alanda kullanabiliriz. Kültür-sanat etkinlikleri açısından bakalım…

Ne? Sorusu yapacağımız işin kapsamını ve sınırlarını kapsayacaktır. Bunu konunun uzmanlarından oluşacak bir heyet kurarak yanıtlayabiliriz. Heyet, etkinliğin tarihini, yerini, süresini, kapsamını, katılımcılarını saptayacak, taslak bütçesi, plan/programını hazırlayacak, uygulanması için bir koordinatör atayacaktır. Heyet ve koordinatör eğer ücret karşılığında çalışırlarsa hedefe ulaşılması güçleşebilir. Çünkü doğaldır ki ücret karşılığı hizmet üretenler ücreti verenlerin istekleri doğrultusunda çalışmak durumundadırlar. Bu saptamanın altını kalın çizgiyle çizmekte yarar var.

Neyse…

Etkinlikte zaman çok önemlidir. Etkinlik tarihi ile ön çalışmalar arasında en az 90 gün olması gerekir. Neden? Çünkü katılımcıların çalışma programlarının uygunluğu, konaklama tesislerinin elverişliği ve izleyici katılımının sağlanması vb. gibi etkenlerin çözüme kavuşması gerekecektir.

Programın kesinleşmesi sonrası yapılacak çalışma daha çok koordinatörün sorumluluğundadır. Bu bağlamda, belirlenen katılımcılara etkinliğin adı, yeri, süresi belirtilecek, katılıp katılmamayı düşündükleri sorulacak ardından konu üzerine, özet ya da geniş konuşma metni istenecek, yolculuk ve konaklamaya ilişkin bilgilerin ise etkinlik tarihinden en az bir hafta önce iletileceği bildirilecektir.

Salonun hazırlanması, teknik araç-gerecin (aydınlatma, Tv, video, laptop, slayt, tepegöz, perde, kürsü, mikrofon, flip chart ve internet bağlantısı) sağlanması, yiyecek-içecek servisi (set menü öğle yemeği, gün boyu su, çay, kahve, meşrubat kurabiye servisi), basılı yayınlar (afiş, broşür, yaka kartları, anmalık belgeleri ve diğer basım işlemleri), konaklanacak otel (etkinlik yerine yakın seçilmeli), yolculuk araçlarının rezervasyonu, servis araçlarının planlaması, yardımcı personel arasında iş bölümü gibi hususlar da yine koordinatörün görevleri arasında sayılabilir. Bu basamaktaki çalışmalar en geç etkinliğe 7 gün kala tamamlanmalıdır.

Etkinliğin bu iş için ayrılan bütçe doğrultusunda ve ev sahibinin eşgüdümünde yürütüleceğini de belirtelim.

Her şeyde olduğu gibi kültür-sanat etkinliklerinin öznesi de insandır. İnsanlar, insan için görüş ve düşünce üretecekler, insanların beğenisine sunacaklardır. İnsanlar konuşacak, insanlar eleştirecektir… İçinde insan olan her şey özenli olmak zorundadır. Çünkü insan her şeyi beğenmez. Her insanın beğenisi doğrultusunda etkinlik düzenlemek de hemen hemen imkânsızdır. Çünkü:

Etkinliğe katılacağını belirten konuşmacı, programda gördüğü ve beğenmediği konuşmacı varsa katılmayacağını söyleyebilir. Ya da istemediği kişiyle birlikte aynı oturumda olamayacağını belirtebilir. Sizin önerdiğiniz değil de kendisinin belirleyeceği bir konuda katılabileceğini söyleyebilir.

Konuşmacı seçimi çok ama çok önemlidir. Bir etkinliği etkinlik yapacak en önde giden unsurdur diyebiliriz konuşmacı seçimi için… Bilirsiniz, kimi insan konuşur yazamaz. Kimi insan yazar konuşamaz. Kimi insan hem yazamaz hem de konuşamaz. Kimisi de yazar ve konuşur. İşte insanın bu özelliğini göz önünde tutarak konuşmacı seçimi yapılmalıdır. Elinde bir tomar kâğıtla masaya oturan, gözünü kâğıttan ayırmadan kendisine ayrılan süreyi dolduran konuşmacı izleyici üzerinde olumlu etki bırakamaz. İzleyici kendisiyle göz teması kuran konuşmacıya ilgi duyacaktır. Bu anlamda son saydığımız konuşmacı türü etkinliğe artı değerler katabilir. Sonra, konuşmacının konuşması değil de anlatması daha ilgi çekici olacaktır. Değineceği alt başlıkları hatırlamak için küçük bir kâğıt üzerine not alması konuşmasını çok daha etkili kılabilir.

Bir şairimiz “Edeptir giyim, yakışır ender asiliğine,” der yani, insanlar giyimleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanırlar demek ister. Bu bağlamda, konuşmayı etkili kılabilecek bir diğer özellik konuşmacının sade, iddiasız giysiler içinde sunumunu yapmasıdır. Bayan konuşmacı dikkat çeken bir saç yapımı, kolye-broş-bilezik; erkekse ceketinde bir rozet, parmağında şövalye yüzük ile masaya oturmamalıdır. Çünkü izleyicinin gözü daima ayrıntılar üzerinde olacağından büyük olasılıkla anlatılanları algılamayacaktır.

Konuşma süreleri izleyicinin sabır sınırlarını zorlamayacak biçimde saptanmalıdır. Bunu panelistlerde 20 dakika, öykücü ve şairlerde ise 10’ar dakika olarak belirleyebiliriz. Konferanslarda ise süre 45 dakikayı aşmamalıdır. Özellikle panel ve konferansların sonunda izleyici katılımını sağlamak üzere 20 dakikalık bir süre ayrılması konuyu zenginleştirecektir.

Konuşmacının kendisine verilen süreyi aşması beraberinde birçok olumsuzluğa neden olabilir. Öncelikle bir sonraki konuşmacının süresi gasp edilmiş olur. Program sunucusunun haklı ikazına neden olur. Bir sonraki programın aksamasına yol açar ve izleyicinin sabrını taşırabilir. Tabii böyle bir konuşmacı program düzenleyicileri tarafından bir daha düşünülmeyecektir.

Belirtmekte yarar var; Eğer gerçek düşünce özgürlüğü var olacaksa, değişik görüşler arasında fırsat eşitliğinin olması da zorunludur. Tüm uzmanların aynı görüşte olmaları, hepsinin yanılmaları anlamına da gelebilir. Bu nedenle ya koordinatör konunun alt başlıklarını konuşmacılara dağıtmalı ya da konuşmacılar konunun alt başlıklarını kendi aralarında paylaşmalıdır.

Konuşmacı ön yargısız, akıl sahibi ve özgür olmalıdır. Ama yine de gerçek bilgiye en yakın şeylerin bilim alanında bulunabilmesine rağmen, bilimcilerin tutumunun kuşku dolu olduğu ve zamanla değişebileceği unutulmamalıdır. Konuşmacının şiddetli bir duygusallık içinde olması, görüşlerinin rasyonel kanıtlardan yoksun olduğunu gösterir. Günümüzde, dünyadaki temel sorun, aptalların kendilerinden son derece emin, akıllıların ise devamlı şüphe içinde olmaları bu görüşün kanıtıdır. Pek çok kişi, kafalarındaki önyargıları başka bir şekilde düzenlerken düşündüklerini zannederler.

İzleyici açısından bakacak olursak, kişinin duydukları çoğu kez bildikleriyle ters orantılıdır. Ne kadar az bilirse, o kadar çok kızar insan… Bu nedenle de görüş ve düşüncelerini ateşli bir şekilde savunan izleyicinin konuşması asla iyi bir temele dayanmayan görüş ve düşünceler olacaktır.

Bertrand Russell insanlığın iki ahlakı olduğunu söylüyor: Biri, sözünü edip uygulamadığımız, diğeri de uygulayıp sözünü etmediğimiz. O halde öyle bir etkinlik düzenlenmeli ki söz edilip de yerine getirilebilen bir şey olsun.

Yukarıda kısaca değinmeye çalıştık, kimi insan yazıyor ama konuşamıyor. Bu özellik öykücü ve şairler için de geçerlidir. Bazı saygın öykücü ve şairlerimiz satırlarını, dizelerini gerektiği gibi iletemediklerinde izleyici üzerinde olumsuz etkiye neden olurlar. İzleyici de o sanatçıyla arasına mesafe koyar ya da dağarcığından siler.

Peki ne yapmalı… Vazgeçilemez bir katılımcıysa öykü ya da şiirini Türkçeyi iyi konuşan, ses rengi, tonu yerinde, vurgusu eksiksiz birisine, bir profesyonele okutabilir. Hatta hafif bir müzik eşliğinde okunacak cümleler, dizeler izleyiciyi derinden sarsabilir. Ama çoğu kez bu yöntem kabul görmez ve izleyicinin rüyası yıkılır, sıdkı sıyrılır, salonu hayal kırıklığı içinde terk eder. Sesi de eseri gibi iyi olanlar yok mu derseniz? Kuşkusuz vardır da sayıları azdır…

Etkinliklerde sık tanık olunan olgulardan bir diğeri de; Bir öykücü diğerinin, bir şair arkadaşının şiirini beğenmez. Övgü isterler hep. “Haklısınız… Çok doğru… Tabii öyle olmalıydı!” gibi yanıt beklerler çoğu kez.

Katılımcı vardır, “programda o varsa ben yokum,” der. Katılımcı vardır, “Ben şunlarla şunlarla beraber gelirim,” der. “Ben o şair bozuntusuyla, o öykücü müsveddesiyle aynı sahnede yer almam,” der. Kendisini karşısındakinden üstün görür. Programda yer verilen yerel sanatçıyı taşralı sayar. Kendisinin de bir çıraklık döneminden geçtiğini düşünemez nedense. Düşünmek istemez belki de. Oysa O da kendisini aşabilecektir ustalar arasında. Belki de öne çıkacaktır bir gün… Yerel sanatçıya yer verilmesi çok doğaldır ve gereklidir. Dikkatle not edilmesi gerekir. Sanat olan yerde barış, hoşgörü, genişlik vardır. Yaratıcılık vardır.

Kimi katılımcılar biraz bencildir. Sadece kendi programına katılır, başkasını dinlemez. Son gün gelir, düzenleyicilere teşekkür eder (ya da etmez) ayrılır. Kimisi programının olduğu gün kendisine ayrılan saatten biraz önce gelir, ne yapacaksa yapar, arkasına bakmadan çeker gider. Düzenleyicilerin hiçbir heyecanını paylaşmaz, saygısı yoktur bu gibilerin. Bunlar da dikkatle not edilmelidir.

Kimi katılımcı, izleyici ile iyi diyalog kuramaz, sorularına ters yanıtlar verir, ortamı gerer. Program sunucusuna ve hazırlayanlara zor anlar yaşatabilir. Bazıları bırakın etkinliğe saatinde gelmeyi, gelirim der, adını yazdırır geçerli bir mazeret bildirmeden ortadan kayboluverir, sorumluları sıkıntıya sokar.

Bu olasılıklar her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Dikkatli, incelikli bir çalışma yapılmalıdır. Özürlü ve sorunlu kişilerin ismi üzerinde hiç durulmamalıdır. İyi oluşturulmuş bir düzenleme kurulu, deneyimli bir koordinatör ve program sunucusu olumsuzlukları en alt düzeye indirebilenlerdir. 

Katılımcı bencildir, kıskançtır. Örneğin, otobüsle değil de uçakla gelebileceğini, yolculuğunun “A” şirketi değil de “B” şirketiyle olmasını isteyebilir. Gece seyahat etmez… Ya da otobüs yolculuğu ister ama otobüste WC olmasını şart koşar. Kimisi özel aracıyla geleceğini beş depo karşılığı benzin parasının önden ödenmesini ister.

Katılımcı, otel’in konumunu, odasını, yemeklerini de beğenmeyebilir. “Nasıl otel bu? Odası da yemekleri de berbattı!” der, “Ahmet’e denize bakan oda vermişler ben arkadaki ağaçlara baktım,” der.

Dönüş yolculuğu için vermiş olduğu bilgileri son anda değiştirir. “O gün değil bugün gideceğim. Otobüs değil uçak olsun… Atatürk Havaalanı değil de Sabiha Gökçen Havaalanına gideni olsun…” der. “Ona panel konuşması vermişler, ben yalnızca iki şiir okudum” der.

Der oğlu der…

Bu saydıklarımız olağan şeylerdir. Etkinlik düzenleme kurulu tüm bu saydıklarımızı göz önüne alarak çalışmalarını yürütmelidirler. Düzenleme kurulu ile özellikle Genel Koordinatör’ün üzerinde durmaları gereken önemli konulardan birisi, belki de en önemlisi katılımcı seçimidir. Etkinlik düzenlemesi çalışmalarında hiçbir insanın tam ve mükemmel olmadığı görüşü de akıldan uzak kılınmamalıdır.

Kültür-sanat etkinliği düzenlemeye soyunanlar genelde irdelemeye çalıştığımız ortamı soluyacaklardır.

Zor uğraştır etkinlik düzenlemek.