Mayıs 1997, Hürriyet Gazetesi-Ankara, Ömer Esen ve Emin Çölaşan'la

 
   
 

SÖYLEŞİ

 

31 Ekim–2 Kasım 2007 tarihlerinde düzenlenen

4.Söke Sanat, Edebiyat ve Kitap Günleri’nin

onur konuğu Sayın Afşar Timuçin idi.

Etkinliğin ilk günü, Düzenleme Kurulu üyesi

 Selim Esen Timuçin ile söyleşti.

Söke’nin kitapseverlerini, şiir-öykü-roman severlerini, Söke’nin sanat’a-kültür’e gönül verenlerini, bu yolda kendilerini Söke’ye adayanları saygıyla selamlıyor; keyifli, yararlı, anılarda özlemle anılacak bir başka etkinliğe katkı koymanın onurunu sizlerle paylaşıyoruz. Söyleşimize bir şiirle başlayalım…

GÖKDEYİŞ

(Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz adlı şiir kitabından)

Biz

Gece gibi ağaç gibi gündüz gibiyiz

Biz buyuz

Gökler gibi bir uçtan bir uca

Biz denizler gibi su

Çöl gibi susuz

Bir umut, bir kavga

Biz böyle gökler gibi

Bugün dalda yarın çiçekte öbürgün rüzgârda

Biz sonsuzluk gibiyiz yaşamakta

Biz

Işıkların ışıklara karışması gibiyiz.

 

Evet… Bu dizelerin yazarı Sayın Afşar Timuçin. 4. Söke sanat, Edebiyat ve Kitap Günleri’nin onur konuğu bir bilim adamını, bir aydın insanı tanıtmaya çalışacağız.

 

Sayın Afşar Timuçin İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde ve Felsefe Bölümü’nde başladığı yüksek öğrenimini 1967’de Kanada’nın Montreal Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nde tamamladı. Dönüşünde Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde Fransızca okutmanlığı2na başladı. 1992’de profesörlüğe yükseldi. İstanbul’da Kavram yayınlarının ve ilk sayısı Ekim-Aralık 1977’de yayımlanan üç aylık felsefe dergisinin sahip ve yönetmenliğini yaptı. Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuarı’nda Düşünce Tarihi, Eğitim Bilim, Estetik gibi dersler okutan Timuçin, Kocaeli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Felsefe Bölümü başkanlığını yürüttü, emekliye ayrıldı. Yazı alanında adını 1956’da Vatan gazetesi’nde yayınlanan ‘Heykel’ adlı öyküsüyle duyurdu. Şiirleri ve yazıları birçok edebiyat dergisinde yayımlandı, çeşitli dillere çevrildi, birçok ödül kazandı. Dünya Şiir Akademisi’nin kurucu üyesi olan Timuçin’in 50’nin üzerinde eseri var. Çoğunlukla felsefe üzerine…

Neden felsefe Sayın Timuçin?

 

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde okurken bende –bu arada bize verilen eğitimde de- bir eksiklik olduğunu sezdim. Bu eksik olan şey insanın en genel ve en temel bilgisiydi. Demek ki felsefeye yönelmem gerekiyordu. Felsefe bölümünün de derslerini aldım ve öncelikle bu dersleri verdim. Montreal’de Montreal Üniversitesi Felsefe Fakültesi’ne yazıldım. Felsefe okudukça edebiyatın benim için daha büyük bir anlam kazandığını gördüm. Kavramsal düzeyde ve tarihsel çerçevede insanı tanımadan edebiyatta da başka alanlarda da başarının eksik kalacağını düşünürüm. Edebiyat için felsefe neyse felsefe için de edebiyat odur.

 

Coğrafyamızda yaşam koşulları tedirginlik yaratıyor. Savaşlar, terör faaliyetleri, dinsel kavramların öne çıkarılması, laikliğin altının oyulması vb… Cumhuriyetin temel ilkelerinin korunması ve kollanması anlamında yazanlara düşen görev ne olmalıdır?

 

Yazarın toplumsal yükümlülükleri var. Yazar başkalarından sorumludur, daha doğrusu bütün dünyadan, büyük insanlıktan sorumludur, öncelikle de kendi ülkesinden sorumludur. Yazarlarımız bu yükümlülüklerini yerine getirebiliyorlar mı? Hiç sanmıyorum. Bizim aydınımız düz ve tehlikesiz bir alanda yaşamak istiyor. Çünkü aykırı olmanın kendisine ne gibi sorunlar getireceğini biliyor.

 

Sizce edebiyat adına düzenlenen etkinlikler topluma ne götürüyor, ne veriyor? Sonuçları geniş kitlelere yansıyabiliyor mu?

 

Belki çok bir şey vermiyor ama hiçbir şey vermiyor diyemeyiz. Özellikle Anadolu’nun kasabalarında ve küçük kentlerinde kültür etkinliklerine ilgi  büyük oluyor. Okurların yazarlarıyla tanışmaları bile önemli bence.

 

Önümüzde yazınsal olduğu kadar, siyasal açıdan da zor bir dönem var. Yazar olmanın bilinciyle durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Toplumlar her zaman sorumludur. Her toplumun kendisine göre sorunları var. Benim çocukluğumdan beri toplumumuz sayısız sorunlar yaşadı ve yaşıyor. Toplum bilincinin eksikliği sorunların çözümünü güçleştiriyor. Her şey çok iyi görünmese de gerçek aydınlara direnmek düşüyor. Bilinçlendikçe güçlükleri aşacağız.

 

TYS üyesisiniz. Sendika, geçtiğimiz bir yıldır yönetim sıkıntısı çekiyor. Geçtiğimiz 29–30 Eylül günlerinde düzenlenen olağanüstü genel kurul toplantısında, “Dayanışma Girişimi” adını taşıyan listede başkan adayıydınız. Listeniz Enver Ercan’ın “Yazının Söz Birliği” listesinin 127 oyuna karşılık 79 oy aldınız. Sendika’daki sorun neydi, siz neyi savunuyordunuz, Sendika’nın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

 

Biz sendikal birliği ve demokratik uygulamaları savunduk. Sendika gün geçtikçe eksiliyor, güç yitiriyor. Örgütün kayyıma kalmaması için çalıştık. Çalışmamız sonuç verdi ve bu defa tehlike atlatıldı. Ancak sendikanın bundan sonrası iyice karanlık görünüyor bana. Bizler durmadan etkisiz bir yönetime omuz vermeyi düşünmeyiz elbette. Bizim arkadaşlarımız bile bu defa alttan alta karşı tarafı desteklediler. Ben herhangi bir örgütü yönetme sevdasında değilim. Bundan sonrası beni ilgilendirmiyor.

 

Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (TYS) toplumcu, aydınlatıcı çalışmalar yapması kaçınılmaz. Örneğin Anayasa taslağı konusunda, Cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusunda, eğitim-öğretim üzerine… Bu görevini yerine getirdi mi ya da getirebiliyor mu?

 

TYS görevlerini yerine getirmiyor ve günden güne eriyor. Başın gövdeden koparılmasıdır bu. Yönetime seçilenler bütün bir örgütü kucaklamak yerine sermayenin dilekleri çerçevesinde belli bir tutum almakla ya da daha doğrusu hiçbir tutum olmamakla görevlerini yerine getirmiş oldular. TYS’yi yönetenler özellikle siyasal konularda görüş bildirmemekte direniyorlar.

 

Yazarlar nelerin yanında, neyin karşısında olmalıdırlar sizce?

 

Yazarlar doğrunun yanında olmalılar, bunun için kendi çıkarlarını bir yana bırakıp toplumun yararına düşünce ve eylem üretmeliler. Bu da elbet insana büyük yük yükleyecektir. Bizim yazarımız bunu göze alamıyor ve kurulu düzenle iç içe yaşamayı seviyor.

 

Son olarak… Unuttuğumuz, atladığımız ya da değinemediğimiz bir noktada mesajınız olacak mı?

 

Çok teşekkür ederim. Sağolun. Sizlere, Söke’nin gerçek aydınlarına teşekkür ediyorum. Bana onur verdiniz.

 

Biz teşekkür ediyoruz Sayın Timuçin. Sevgili edebiyatseverler söyleşimizi yine Sayın Timuçin dizeleriyle son verelim.

 

KÜÇÜK TÜRKÜ

(Savaşçı Türküleri adlı şiir kitabından)

 

Sana duyduğum sevgi bir akşam

İhtiyar ölümleri gibi geçti kapımdan

Saksıda bir sardunya dalı gibi yalnız kaldım.

 

Ne ağlamayı becerebilmişimdir doğrudan doğruya

Ne senin uğrunda ya da başka birinin

Bıçaklar çekip bıçaklar yemeyi

 

Ben belki de bilemedim sevmeyi.