Sultan Su ile 2008 yılbaşı...

 
   
 

HAKKINDA YAZILANLAR

BANA ANKARA’YI ANLAT…

Oğuz TÜMBAŞ

http://oguztumbas.blogcu.com/ankara-anilari/3466473

 

Her insanın yaşamında kentlerin önemli, ayrıcalıklı, anlamlı bir yeri vardır. Kültürü, sanatı, edebiyatı, folkloru, günlük yaşantısı, alışkanlıkları, özgün dokusuyla kentler, hepimizde farklı çağrışımlar yaratır, beleğimizde izler bırakır. Benim için de böyle olmuştur elbette. Öncelikle doğduğum, çocukluğumun geçtiği memleketim Gaziantep… Sonra Ceyhan, Urfa… Ardından 1966 yılında başlayıp 10 yıl süren Ankara’lı yaşamım… Görev nedeniyle araya giren Diyarbakır yılları… Tam 1977 Ekim’inden bu yana süren İzmirliliğim! ... En uzun kaldığım, yaşadığım kent İzmir. Kuşkusuz bu kent beni aldı içine; beni sevdi, ben de onu sevdim. Ama Ankara sevdam, Ankara dostluğum, Ankara anılarım, Ankara özlemim hiç bitmedi.

1966 yılının en güzel sonbaharlarından birinde inmiştim Ankara’nın Umut Sokağı’na! Yirmi yaşımın saflığı, taşralılığı, inceliği, sevecenliği ile... Ankara’da tanıdığım ilk insanlar, yıllarca dostluklarını içimde koruduğum İsmail Yılmaz ve eşi Necla abla olmuştu. Sonra Mutlu Şenel’le kesişti yolumuz. Ardından Nurettin Doğan Doğancıoğlu, Yaşar Durak, Alpman Talun ve bazı akrabalar… Bolu Kültür Derneği’nin yayın organı olarak çıkan, daha sonra Yaşar Durak’la birlikte sanat-edebiyat dergisi olarak yazın yaşamını sürdürmesine olanak sağladığımız Çele’nin sevimli, babacan, saygın adı Muhsin Karamanoğlu’nu unutmam olası değil. Işıklar içinde yatsın.

Ersen Tolunay’la da Çele Dergisi’nin Ulus’ta Hükümet Caddesi üzerindeki yönetim yerinde tanışmıştım. Canlı, devingen, konuşkan, üretken, içi sevgiyle dolu Toluna’yla da güzel günlerimiz olmuştu. Ersen Tolunay’la bir kanka kadar yakın, hiç ayrılmayan bir başka dostum da Aydın Karasüleymanoğlu’ydu. Onunla ve başka birkaç arkadaşla Ankara’nın gözde gece kulüplerinden Çakın’daki neşeli geceyi de aklımdan çıkarmadım. Onlar benim Ankara’daki ilklerimdi, nasıl unutabilirim.

Sonra Sina Akyol… Genç, yakışıklı, dikkatli, şiire tutkulu… İlk şiir kitabı Gecenin Yeşil Ağladığı Saat yeni çıkmış. Çele’de şiir ve yazıları yayımlanıyor. Böyle birikimli, atak, katılımcı dost yazarlar, şairler varken, neden özgür bir yazın, sanat dergisi çıkarmayalım dedik Meltem’i çıkarmaya karar verdik. İsmail Yılmaz, Mutlu Şenel, İdris Dinçer, Ayşe Gülen’le birlikte. Tam 15 sayı yayımlanan Meltem’in yazarlarının çoğu Ankara’da yaşayan yazar ve şairlerdi. Bu yazıyı yazarken bir çoğu bu dünyadan ayrılan Sadık Deniz, Şahinkaya Dil, Ahmet Altümsek, Sami Nabi Özerdim, Nedim Orta, Kerim Aydın Erdem, Nihat Aşar, Vahittin Bozgeyik, Enver Naci Gökşen, İsmet Kemal Karadayı Ayhan Kırdar, Şevket Yücel gibi dostları, ağabeyleri sevgiyle, saygıyla anmalıyım.

Bana Ankara’yı Anlat dedim ya yazımın başına; peki kim anlatacak bana Ankara’yı? Eskimeyen dostlukları, sevgileriyle gönlümde yer eden, unutamadığım dostlarım, arkadaşlarım elbette. Zaten Ankara’dan İzmir’e kimler gelse ya da Ege’nin bir başka kentinde buluşsak onlarla, konumuz Ankara, Ankaralı günler, arkadaşlar oluyor.

Ankara’dan bir ses, bir haber, bir dost, arkadaş gelince ben de duramam ki yerimde… Cebeci sokaklarına girer çıkarım, Cahit Külebi’nin “Cebeci köprüsü yüksek/Altından tren geçiyor,/Ya benim aklımdan geçenler?/Kimse bilmiyor.” dediği dizeleri yaşayarak Cebeci Köprüsünden geçerim. Dikmen yokuşundan yavaş yavaş tırmanır, Kuyubaşı Durağı’ndaki Zülfikar Sezen’le paylaştığımız küçük ve sıcak odamızı anımsarım. Bir zamanlar Küçükesat’ta Bağış Sokakta oturan, yıllarca Oluşum Dergisini çıkaran Fahrünnisa Kadıbeşegil’in evindeki toplantılara katılırım. Sonra sokaklar, kaldırımlar, sinemalı kış günleri, pastane toplantıları, yaşadığım Çele ve Meltem heyecanları düşer peşime… Sevgilimle ince, sevimli yağmur altında Anıtkabir’den Çankaya’ya yaya yürüyüşümüzü, avuçlarımızda biriken heyecan ve coşkuyu unutmak olası mı?

Ya Şevket Apalak… Sanki şair olarak yaratılmış yüzü, düşüncesi aydınlık dostum… O yıllarda hem Hukuk Fakültesi’nde okuyor, hem de Anıtkabir’de Memur olarak görev yapıyordu. Şimdilerde Anayasa Mahkemesi’ninm saygın üyelerinde olan Şevket Apalak’ın bazı dergilerde şiirlerine rastlayınca, içim nasıl şenleniyor. Şevket’le Sıhhiye’de Kebap Dokuzbuçuk’ta yediğimiz köftenin tadı, zevki ise damağımdaki yerini koruyor.

40 yıllık dostlarımdan şair Güngör Özmen’den geçtiğimiz yıllarda gelen bir telefon, bana anlamlı anlar yaşattı doğrusu. Harita Genel Müdürlüğü’nde askerdi Özmen. Nöbetçi olduğu bazı akşamlarda şiirli buluşmalarımızı andık yeniden. Bir başka telefon görüşmemiz de yazar-şair dostum Vedat Yazıcı’yla olmuştu. Sonra Şiirin Sesinde Koşmak kitabıyla gelip kuruldu kitaplığımın özge yerine Yazıcı. Türkçemsin’ le daha bir şenlendi içim. Onunla da neredeyse 40 yıla varan dostluğun sıcaklığıyla ses sese buluştuk. Ankara Edebiyat’ ta adına rastlayınca bir kez daha mutlu oldum.

İyi ki geçtiğimiz günlerde Aydın ve Şahver Karasüleymanoğlu dostlarım İzmir’e geldiler. Sevgili Aydın Mevlüt Kaplan Çocuk Edebiyatı ödül törenine gelmişti İzmir’e. Çünkü  “Sandıktaki Mektup” adlı öyküsü birinci olmuştu. İyi ki ödülünü almaya gelmişti sevgili dostum. Onları görünce, geçmişe yolculuğum da başlamış oldu. Saçları, bıyıkları, sakalları ağarmış, yüzdeki çizgileri çoğalmış iki eski dost kısa sürede neler konuşur? Elbette Ankara’yı, Ankaralı dostları, Ankara’daki etkinlikleri… Şahver gene konuşkanlığı, hareketliliği içinde yerinde duramıyordu.

Ünsal Piroğlu da arada İzmir’e gelen dostlarımdan. Her gelişinde arar, görüşürüz.  Bir dönem Ankara’da Sanat Kurumu Başkanlığı da yapan, halen Avukatlık uğraşını sürdüren, Piroğlu dostumla Karşıyaka’da deniz kenarında oturduk, Adaçayı içtik, eski günleri, dostları andık bir güzel. Kuşkusuz eskisi gibi dostlarla buluşup görüşememekten yakınıyordu Ünsal da. Demek ki benim bıraktığım 60’lı yılların Ankara’sı yerinde yok!

Ankara deyince Selim Esen’i anmamak olası mı? Ankara’da TRT Haber Merkezi’nde çalıştığım kısa bir dönemde hocam, birlikte bazı haberlerde görsel anlamda ortak çalışmalarımız olan ağabeyim Selim Esen… Söke’de bir edebiyat izlencesinde karşılaşmıştık. Daha sonra Kuşadası Edebiyat Günleri’ne de çağırdı beni. Sıcak, dost, neşeli günleri paylaştık Ankara’dan, İzmir’den İstanbul’dan gelen dostlarla. Bu etkinliklerde tanıdım Ankaralı öykü yazarı Esra Odman’ı. Sanırım öykü kitabı Gölgesi Bedenim, imzasının sıcaklığıyla ilk ulaşanlardan biri ben olmuşumdur. Telefonla, bilgisayarla, İzmir’e geldiğinde Ankara’nın havasını soluyoruz.

Bir bilgisayar arkadaşım, dostum daha var Ankara’dan. Şair Ayten Çolakoğlu. Sesimdeki Koğu adlı kitabı gezinir durur şiir sularımda…

Şimdi Ankaralı bir dostum daha oldu: Adını duyup da buluşamadığım Ankara Edebiyat dergisi. Adıyla bana sıcak gelen derginin sayfaları arasında bildik, tanıdık bazı dostlarımın yazılarını, şiirlerini görmek elbette gönendirdi beni. Dilerim Ankara Edebiyat’ın yazın yaşamı uzun yıllar sürer, Ankara’dan bize güzel esintiler getirir.