|
HAKKINDA YAZILANLAR
BANA ANKARA’YI ANLAT…
Oğuz TÜMBAŞ
http://oguztumbas.blogcu.com/ankara-anilari/3466473
Her insanın yaşamında kentlerin önemli, ayrıcalıklı,
anlamlı bir yeri vardır. Kültürü, sanatı, edebiyatı,
folkloru, günlük yaşantısı, alışkanlıkları, özgün
dokusuyla kentler, hepimizde farklı çağrışımlar yaratır,
beleğimizde izler bırakır. Benim için de böyle olmuştur
elbette. Öncelikle doğduğum, çocukluğumun geçtiği
memleketim Gaziantep… Sonra Ceyhan, Urfa… Ardından 1966
yılında başlayıp 10 yıl süren Ankara’lı yaşamım… Görev
nedeniyle araya giren Diyarbakır yılları… Tam 1977
Ekim’inden bu yana süren İzmirliliğim! ... En uzun
kaldığım, yaşadığım kent İzmir. Kuşkusuz bu kent beni
aldı içine; beni sevdi, ben de onu sevdim. Ama Ankara
sevdam, Ankara dostluğum, Ankara anılarım, Ankara
özlemim hiç bitmedi.
1966 yılının en güzel sonbaharlarından birinde inmiştim
Ankara’nın Umut Sokağı’na! Yirmi yaşımın saflığı,
taşralılığı, inceliği, sevecenliği ile... Ankara’da
tanıdığım ilk insanlar, yıllarca dostluklarını içimde
koruduğum İsmail Yılmaz ve eşi Necla abla olmuştu. Sonra
Mutlu Şenel’le kesişti yolumuz. Ardından Nurettin Doğan
Doğancıoğlu, Yaşar Durak, Alpman Talun ve bazı
akrabalar… Bolu Kültür Derneği’nin yayın organı olarak
çıkan, daha sonra Yaşar Durak’la birlikte sanat-edebiyat
dergisi olarak yazın yaşamını sürdürmesine olanak
sağladığımız Çele’nin sevimli, babacan, saygın adı
Muhsin Karamanoğlu’nu unutmam olası değil. Işıklar
içinde yatsın.
Ersen Tolunay’la da Çele Dergisi’nin Ulus’ta Hükümet
Caddesi üzerindeki yönetim yerinde tanışmıştım. Canlı,
devingen, konuşkan, üretken, içi sevgiyle dolu
Toluna’yla da güzel günlerimiz olmuştu. Ersen Tolunay’la
bir kanka kadar yakın, hiç ayrılmayan bir başka dostum
da Aydın Karasüleymanoğlu’ydu. Onunla ve başka birkaç
arkadaşla Ankara’nın gözde gece kulüplerinden Çakın’daki
neşeli geceyi de aklımdan çıkarmadım. Onlar benim
Ankara’daki ilklerimdi, nasıl unutabilirim.
Sonra Sina Akyol… Genç, yakışıklı, dikkatli, şiire
tutkulu… İlk şiir kitabı Gecenin Yeşil Ağladığı Saat
yeni çıkmış. Çele’de şiir ve yazıları yayımlanıyor.
Böyle birikimli, atak, katılımcı dost yazarlar, şairler
varken, neden özgür bir yazın, sanat dergisi
çıkarmayalım dedik Meltem’i çıkarmaya karar verdik.
İsmail Yılmaz, Mutlu Şenel, İdris Dinçer, Ayşe Gülen’le
birlikte. Tam 15 sayı yayımlanan Meltem’in yazarlarının
çoğu Ankara’da yaşayan yazar ve şairlerdi. Bu yazıyı
yazarken bir çoğu bu dünyadan ayrılan Sadık Deniz,
Şahinkaya Dil, Ahmet Altümsek, Sami Nabi Özerdim, Nedim
Orta, Kerim Aydın Erdem, Nihat Aşar, Vahittin Bozgeyik,
Enver Naci Gökşen, İsmet Kemal Karadayı Ayhan Kırdar,
Şevket Yücel gibi dostları, ağabeyleri sevgiyle,
saygıyla anmalıyım.
Bana Ankara’yı Anlat dedim ya yazımın başına; peki kim
anlatacak bana Ankara’yı? Eskimeyen dostlukları,
sevgileriyle gönlümde yer eden, unutamadığım dostlarım,
arkadaşlarım elbette. Zaten Ankara’dan İzmir’e kimler
gelse ya da Ege’nin bir başka kentinde buluşsak onlarla,
konumuz Ankara, Ankaralı günler, arkadaşlar oluyor.
Ankara’dan bir ses, bir haber, bir dost, arkadaş gelince
ben de duramam ki yerimde… Cebeci sokaklarına girer
çıkarım, Cahit Külebi’nin “Cebeci köprüsü
yüksek/Altından tren geçiyor,/Ya benim aklımdan
geçenler?/Kimse bilmiyor.” dediği dizeleri yaşayarak
Cebeci Köprüsünden geçerim. Dikmen yokuşundan yavaş
yavaş tırmanır, Kuyubaşı Durağı’ndaki Zülfikar Sezen’le
paylaştığımız küçük ve sıcak odamızı anımsarım. Bir
zamanlar Küçükesat’ta Bağış Sokakta oturan, yıllarca
Oluşum Dergisini çıkaran Fahrünnisa Kadıbeşegil’in
evindeki toplantılara katılırım. Sonra sokaklar,
kaldırımlar, sinemalı kış günleri, pastane toplantıları,
yaşadığım Çele ve Meltem heyecanları düşer peşime…
Sevgilimle ince, sevimli yağmur altında Anıtkabir’den
Çankaya’ya yaya yürüyüşümüzü, avuçlarımızda biriken
heyecan ve coşkuyu unutmak olası mı?
Ya Şevket Apalak… Sanki şair olarak yaratılmış yüzü,
düşüncesi aydınlık dostum… O yıllarda hem Hukuk
Fakültesi’nde okuyor, hem de Anıtkabir’de Memur olarak
görev yapıyordu. Şimdilerde Anayasa Mahkemesi’ninm
saygın üyelerinde olan Şevket Apalak’ın bazı dergilerde
şiirlerine rastlayınca, içim nasıl şenleniyor. Şevket’le
Sıhhiye’de Kebap Dokuzbuçuk’ta yediğimiz köftenin tadı,
zevki ise damağımdaki yerini koruyor.
40 yıllık dostlarımdan şair Güngör Özmen’den geçtiğimiz
yıllarda gelen bir telefon, bana anlamlı anlar yaşattı
doğrusu. Harita Genel Müdürlüğü’nde askerdi Özmen.
Nöbetçi olduğu bazı akşamlarda şiirli buluşmalarımızı
andık yeniden. Bir başka telefon görüşmemiz de
yazar-şair dostum Vedat Yazıcı’yla olmuştu. Sonra Şiirin
Sesinde Koşmak kitabıyla gelip kuruldu kitaplığımın özge
yerine Yazıcı. Türkçemsin’ le daha bir şenlendi içim.
Onunla da neredeyse 40 yıla varan dostluğun sıcaklığıyla
ses sese buluştuk. Ankara Edebiyat’ ta adına rastlayınca
bir kez daha mutlu oldum.
İyi ki geçtiğimiz günlerde Aydın ve Şahver
Karasüleymanoğlu dostlarım İzmir’e geldiler. Sevgili
Aydın Mevlüt Kaplan Çocuk Edebiyatı ödül törenine
gelmişti İzmir’e. Çünkü “Sandıktaki Mektup” adlı öyküsü
birinci olmuştu. İyi ki ödülünü almaya gelmişti sevgili
dostum. Onları görünce, geçmişe yolculuğum da başlamış
oldu. Saçları, bıyıkları, sakalları ağarmış, yüzdeki
çizgileri çoğalmış iki eski dost kısa sürede neler
konuşur? Elbette Ankara’yı, Ankaralı dostları,
Ankara’daki etkinlikleri… Şahver gene konuşkanlığı,
hareketliliği içinde yerinde duramıyordu.
Ünsal Piroğlu da arada İzmir’e gelen dostlarımdan. Her
gelişinde arar, görüşürüz. Bir dönem Ankara’da Sanat
Kurumu Başkanlığı da yapan, halen Avukatlık uğraşını
sürdüren, Piroğlu dostumla Karşıyaka’da deniz kenarında
oturduk, Adaçayı içtik, eski günleri, dostları andık bir
güzel. Kuşkusuz eskisi gibi dostlarla buluşup
görüşememekten yakınıyordu Ünsal da. Demek ki benim
bıraktığım 60’lı yılların Ankara’sı yerinde yok!
Ankara deyince Selim Esen’i anmamak olası mı? Ankara’da
TRT Haber Merkezi’nde çalıştığım kısa bir dönemde hocam,
birlikte bazı haberlerde görsel anlamda ortak
çalışmalarımız olan ağabeyim Selim Esen… Söke’de bir
edebiyat izlencesinde karşılaşmıştık. Daha sonra
Kuşadası Edebiyat Günleri’ne de çağırdı beni. Sıcak,
dost, neşeli günleri paylaştık Ankara’dan, İzmir’den
İstanbul’dan gelen dostlarla. Bu etkinliklerde tanıdım
Ankaralı öykü yazarı Esra Odman’ı. Sanırım öykü kitabı
Gölgesi Bedenim, imzasının sıcaklığıyla ilk ulaşanlardan
biri ben olmuşumdur. Telefonla, bilgisayarla, İzmir’e
geldiğinde Ankara’nın havasını soluyoruz.
Bir bilgisayar arkadaşım, dostum daha var Ankara’dan.
Şair Ayten Çolakoğlu. Sesimdeki Koğu adlı kitabı gezinir
durur şiir sularımda…
Şimdi Ankaralı bir dostum daha oldu: Adını duyup da
buluşamadığım Ankara Edebiyat dergisi. Adıyla bana sıcak
gelen derginin sayfaları arasında bildik, tanıdık bazı
dostlarımın yazılarını, şiirlerini görmek elbette
gönendirdi beni. Dilerim Ankara Edebiyat’ın yazın yaşamı
uzun yıllar sürer, Ankara’dan bize güzel esintiler
getirir. |