Datça Belediye Başkanı Şener Tokcan ile, Temmuz 2011

 
   
 

HAKKINDA YAZILANLAR

İzmir Esintileri…………..Dinçer Sezgin

17.30 öyküleri

Bir zamanlar, ayrılırsam ‘sudan çıkmış balığa’ döneceğimi düşündüğüm kente yedi yıl sonra gittim. Az zaman değil yedi yıl. Otobüs kente yaklaştıkça heyecanımın arttığını duyumsuyordum. İçimdeki kendimle durmadan konuşup duruyorduk. Ben, kenti özlemediğimi söylüyordum, o ise ‘kenti görünce özlediğini anlayacaksın, biraz daha bekle’ diye yanıt veriyordu bana. Sonunda o haklı çıktı. Ankara uzaktan görününce, önce bu kente geldiğim ilk gün düştü aklıma, sonra birlikte yaşadığımız çeyrek yüzyıl. O çeyrek yüzyılın değişik yıllarına serpilen dost görüntüler, dost yüzler, dost ilişkiler, sevinçler, gözyaşları, umutlu ya da umutsuz geceler, değişik iş yerlerim, oralarda geçirilen kimi güneşli, kimi karla buzla kaplı günler, saatler, aylar ve yıllar; üst üste çekilmiş fotoğraf kareleri gibi beliriverdi bilincimin anılar perdesinde. Yedi yıl sonra bir etkinlik çağrısına uyup gelmeseydim bu kente, o özlem dolu kareler ile göz göze gelemeyecek ve yüreğimin sevinçle titreyişinden oluşan özlem tadını yaşayamayacaktım. Daha doğrusu böyle bir tadın varlığından bile haberdar olamayacaktım. Kendi kendime “İyi ki çağırdılar 17.30 öyküleri”ne diye söylendim. Adından da anladığınız gibi bu etkinlikte öyküler okunuyor, söyleşiler yapılıyor ve öykü gündemde tutulmaya, öykü tadından herkesin dimağına küçücük bir tat ulaştırılmaya çalışılıyor. ‘Öyküler okunuyor’ sözünü galiba, ‘her etkinlikte bir öykü yazarı öykülerini okuyor’ diye düzeltirsem, daha doğru söylemiş olacağım. Bir yıl önce, öykü yazarları; Lütfiye Aydın, Sultan Su Esen, İnci Gürbüzatik ve Eray Karınca bir araya gelmişler ve bu etkiliği oluşturmuşlar. İkinci yılın ilk konuğu ben olacağım. Çağrıyı alınca sevinmemin ve hemen ‘evet’ deyişimin nedenleri içinde, bu kente duyduğum özlemin de rolü büyük olsa gerektir. Çünkü kentleri dostlarımız, dostluklarımız kadar sever ve anarız ve de anılarımız kadar anımsarız. Benim de çeyrek yüz yılda, taşınamayacak kadar çok anım birikmiştir bu kentle ilgili olarak. Elbette, tazeliklerini, diriliklerini hala koruyan dostlarım ve dostluklarım da var burada. Başkentte iki güzel gün geçirdim. Öykü okuma günümü sunan ve şiirlerimi çok güzel yorumlayan dostum Selim Esen ve etkinliğin kurucuları çok şık bir program hazırlamışlar benim için. Radyo ve televizyondaki zamanlarımı anlatan programcı dostlarım; Ahmet Pınar, Hami Gerçek, Mevlüt Ulutekin, Ahmet Mortaş; yüreğimi geçmiş günlere alıp götürdüler. Onların dilinden geçmiş zamanlarımı dinlemek çok duygulandırdı beni. Çerçevesi eskimiş bir haritada geçmişin göllerini, ırmaklarını, dağlarını tepelerini, yollarını, caddelerini genç bir tatla dolaşıp durdum onlar konuştukça. Öykücü dostum Lütfiye Aydın öykülerim üzerine beni sevindiren hoş sözler söyledi. Ben bir öykümle geceyi sonlandıran kişi oldum. Sonra koca bir salon ellinci sanat yılımı kutlayıp, gelecek için güzel günler diledi. Bir sanatçıya sağlığında gösterilebilecek büyük bir kadirbilirlik örneğiydi, benim için düzenlenen gün. Sanatçıyı yitirdikten sonra yapılan günlerin, özür dileme anlamını taşıdığı gerçeği bir kez daha anlaşıldı. Bu gerçeğin bilincinde olan dost yürekli Selim Esen, bana yapılan gecenin sunumundan bir gün sonra, yani geçen cumartesi günü, ünlü yazarımız Ahmet Say’ın ellinci sanat yılı nedeniyle inanılmaz güzellikte bir etkinliğe de imzasını attı. Ahmet Say gecesinde konuşmacılar arasında ben de vardım. O gece de bir kadirbilirlik örneğiydi. Ahmet Say, oğlu Fazıl Say’la birlikte teşekkür için sahneye çıktığında, gösterilen sevgi ve ilgiden dolayı sarhoş gibiydi. Sanatçı yalnızca bunu bekliyor. Bununla mutlu oluyor. Bununla tetikleniyor yaratma gücü. Gerçekten, Ankara’da çok güzel iki gün geçirdim. Bu kadar yıl sonra Ankara’yla yüzleştik. Görüldü ki, ben ondan, o benden kopmamışız henüz. Onda kalan ben ile, bende kalan o, unutmamışlar birbirlerini. Uzun yıllar ayrı kaldık ama, anılarımızın tazeliğini korumayı becermişiz. Hep taze kalacak çiçekler ekmişiz yürek bahçelerimize. Bana bu güzellikleri yaşatan “17.30 öyküleri”ne teşekkür ederim. (Radikal,İzmir-16.12.2006)