ÖLÜME DE BİR NEFES…
Zülfü Livaneli
Cumartesi günü gazetede bir haber
okudum: “Gitar ustası Savaş Çekirge öldü.”
Neye uğradığımı şaşırdım.
İlk gençliğimin bir bölümü kayıp gitti
ellerimin arasından.
Pazartesi günü gazeteye dönünce bir
bilgisayar mesajı buldum.
Selim Esen göndermişti.
Ve şöyle yazıyordu:
*
“Geçtiğimiz cumartesi günü haberi
okuyunca eskilere daldım bir an. İnsanoğlu iki olayda
duyarlı: Biri doğum, diğeriyse ölüm.
Ankara Bahçelievler’de 64.sokağın
kesiştiği noktada 4.caddenin son evi… Sağ yanı arsa, top
alanı. Sonraki yapı Çeşit bakkaliyesi ile manav, kuru
temizleyici, elektrikçi ve marangozun yer aldıkları,
üzeri çatısız tek katlı yapı.
Sözünü ettiğim iki katlı evin üst
katında Livaneli ailesi, alt katında Çekirge ailesi
oturuyorlar. Her iki ailenin gençleri de müzik tutkunu.
Üst katta oturan Zülfü saz çalıyor, alttaki Savaş ise
tambur, kimi zaman da yaylı tambur. Her ikinizi de uzun
uzun dinlediğimi anımsıyorum. Ama usumda kalın
çizgilerle yer eden Çarşı’nın terasındaki saz
dinletindir. Savaş, sen ve ben.
… (Bu bölümde benimle ilgili cümleler
olduğu için yayınlamıyorum.)
Gitar ustası Savaş’ı ise 1981 yılına
kadar zaman zaman gördüm, konuştum. Son olarak bir
inşaat şirketinin üç ortağından birisiydi. Sonra izini
kaybettim. Taa ki 11 Nisan 1998 gününe dek…
15 Nisan Çarşamba günü toprağa
verilecekmiş. Senin, “Nefesim nefesine” konserinle aynı
güne rast geliyor. Bu dinletide bir nefes de sevgili
Savaş
için lütfen.
Sevgilerle…
Selim Esen”
*
Selim Esen, ünlü hukuk adamı Bülent Nuri
Esen’in oğluydu.
50 sonları ve 60 başlarının
Ankara’sındaki dostluklar dağıldı gitti.
Bu yazıda adı geçen kişiler birbirini
yıllarca görmedi.
Sonra bir gazete haberi ve bir
bilgisayar mesajı beni alıp, insanın aklını alan akasya
kokulu Bahçelievler gecelerine götürüverdi.
Duvarın üstüne oturmuş, gitar ve saz
çalan çocuklar görüyorum şimdi.
Umutlu, sevdalı, neşeli gençler.
Alçakgönüllü, efendi insanların yaşadığı
bu uygar mahallede, Savaş’ın parmaklarından dökülen
gitar akorlarıyla, Akay Sayılır’ın tambur soloları
tınlıyor.
Onlara arada bir karışlan saz sesi ise
bir başka yürek çırpıntısının eseri.
Sonra bir de bakıyorsunuz ki her şey
masalardaki gibi “Bir varmış, bir yokmuş!”a
dönüşüvermiş.
Bir gitarın ve bir yüreğin susuşuna
garip bir iç sızısıyla tanıklık ediyorsunuz.
|