Mezuniyetin 46.yılı, İstanbul
Ocak 2008

 
   
 

YENİ BİR ANI KİTABI

Mehmet Aydın[1]

 

 

                Eski TRT’ci Selim Esen’in, Evrensel Basım Yayın’dan Açık Pencere adlı bir kitabı yayınlandı. Kitap, açık ve akıcı bir dille kaleme alınmış olup çok yönlü olarak, nesnel bir biçimde yazarın aile yaşantısıyla cumhuriyetimizin yakın tarihini ve Ankara kentinin gelişim sürecini içeriyor. Yazar anılarını, kaynak olan olayların yaşanmış en canlı noktalarına değinerek, 44 bölümde inceliyor. Yazarın ailesi, Selanik’in Karaferye yöresinden Türkiye’ye mübadele yoluyla gelmiştir. Göç sırasında çekilen sıkıntılar yanında, Ankara’ya yerleşme süresi de uzun çilelere neden olmuştur. Dede İzmir’de, baba Ankara’da çok tanınmış ve ünlü avukatlar olarak bilinmektedir. Cumhuriyete gönülden bağlı olan aile bireyleri, oğullarına köklü bir eğitim sağlamışlardır.

Dönemin hem öğretim üyesi, hem tanınmış avukatı olan Prof. Bülent Nuri Esen, daha çocuk yaştaki iki oğlunun duygularını zenginleştirmek için geceleri onlara, sürekli masallar anlatırmış. Selim Esen, bunları ve ilkokuldan başlayarak bütün ortaöğretim döneminde ailesi ile çevresinde geçen tüm olayları keskin bir dikkatle yansıtıyor. Oradan bakışlarını kente yayarak, Ankara’nın her semtini, bu semtlerde tarihsel birer yer alan kurumlarını gözler önüne seriyor. Her kesimdeki halkın yaşayış biçimlerini nesnel bir biçimde irdeliyor. Ulus’ta ve Kızılay’da yaptırılan heykellerin tarihçelerini anlatıyor. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı sürecinde toplumun yaşadığı çok boyutlu olumsuzluklar, tüm yönleriyle ele alınıyor. Bu arada yazar, o savaş sürerken ülkemizde 24 Şubat 1942 tarihinde yaşanmış Yugoslav göçmeni Ömer Tokat’ın Alman Büyükelçisi Von Papen’e yaptığı suikastla, Çiçero olarak bilinen Priştineli İlyas Bazna’nın casusluk etkinliklerini açıklıyor.

Daha sonra Selim Esen, ülkemizde derin yankılar yapan bir cinayetle birtakım davaları ele alıp onların, kapalı kalmış yanlarına değiniyor. Bunlardan 16 Ekim 1945’te Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’la Haşmet Orbay arasında geçen Ankara Cinayetini, 17 Nisan 1947’deki Öner-Yücel -Hasan Ali Yücel/Kenan Öner- davasıyla 28 Kasım 1952 tarihinde yaşanan Ahmet Emin Yalman ve Hüseyin Üzmez davasını gündeme getiriyor.

1950’li yıllarda iktidara gelen Demokrat Parti’nin uygulamaları ele alınarak; Türkçe ezanın Arapçaya dönüştürülmesi, dinin devlet eliyle siyasallaştırılması, Kore’ye iki kafile halinde asker gönderilmesi, İmam Hatip okullarının sayılarının artırılması yanında azdırılan Vatan ve Milli Cephe olaylarının toplumda yarattığı etkiler işleniyor.

Arkadan, DTCF’deki öğrenci çatışmaları, 1951’de yapılan Komünist Tevkifatı, 6 Eylül 1955’te İstanbul’da yaşanan saldırı ve yağma olaylarının içyüzlerini ayrıntılarıyla anlatılıyor. Toplumun her açıdan iyice gerilmesi sonucu, 27 Mayıs 1960 tarihinde Türk Silahlı Güçleri yönetime el koymuştur. Bu arada kurulan Yüksek Adalet Divanı’nın uyguladığı dokuz ay dolayındaki Yassıada duruşmalarına yer verilir.

Bir süre sonra 1961 yılında Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Sosyal, Cemal Reşit Eyüboğlu ve Niyazi Berkes’in ortaya koydukları YÖN Bildirgesi kamuoyuna sunulur. Kitapta, bildirgenin aydınlıkçı ilkeleri çok boyutlu olarak yansıtılır.

Anılarda çok geniş yelpazelere ışık tutulmaktadır. Ankara esnafının semtlere göre dağılış yerleri, Başkent’in ünlü liseleri, Ankara’da çıkan dergiler, ülke çapında yetişen sanatçılar, ünlü kabadayılarla soyguncular ve müzik yenilikleri teker teker ele alınıyor. ABD’ce, görünüşte eğitim amaçlı gösterilerek, gerçekte Güneydoğu Bölgesi’nde PKK’nın temellendirilmesini sağlayan, etnik ve dinsel ayrımları kullanmak üzere ülkemize gönderilen Barış Gönüllülerinin etkinliklerine değinilir. Devletin tren yolu yerine, hep kara yoluna ağırlık verilmesi yeğinlikle eleştirilir.

Kitapta, Türk toplumunun yaşantısına ilişkin ibret verici yüzlerce örnek dile getirilmiştir. Demokrasiyi ülkece özümlerken, pek çok eksiklik ve aksaklıklar belirtilmiştir. Özellikle, Yaşar Nabi’nin toplum çelişkilerini kutuplaştırmaya yönelik yorumlarıyla Bülent Nuri Esen’in toplumla insan arasındaki karşılaştırması ve İlhan Selçuk’un gerçek Batıcılığa ilişkin ilkelerini sergileyen çok değerli metinleri, bugün bile öneminden hiçbir şey yitirmemiştir.

Yazar, kitabının sonunu kendisinin ülküsel beklentileriyle evrensel şair Nazım Hikmet’in sözün değerini belirten şu dörtlüğüyle bitirir:

“Boşlukta çürür kelam / Topraktan gelmemişse / Toprağa dalmamışsa / Kökünü salmamışsa.”

Emeğine sağlık değerli dost Sayın Selim Esen derken; yapıtın, özel kitaplıkların baş raflarında yer almasını dilerim.

 

[1] Deliler Teknesi, Aralık 2011.