|
YENİ BİR ANI KİTABI
Mehmet Aydın
Eski TRT’ci Selim Esen’in, Evrensel
Basım Yayın’dan Açık Pencere adlı bir kitabı yayınlandı.
Kitap, açık ve akıcı bir dille kaleme alınmış olup çok
yönlü olarak, nesnel bir biçimde yazarın aile
yaşantısıyla cumhuriyetimizin yakın tarihini ve Ankara
kentinin gelişim sürecini içeriyor. Yazar anılarını,
kaynak olan olayların yaşanmış en canlı noktalarına
değinerek, 44 bölümde inceliyor. Yazarın ailesi,
Selanik’in Karaferye yöresinden Türkiye’ye mübadele
yoluyla gelmiştir. Göç sırasında çekilen sıkıntılar
yanında, Ankara’ya yerleşme süresi de uzun çilelere
neden olmuştur. Dede İzmir’de, baba Ankara’da çok
tanınmış ve ünlü avukatlar olarak bilinmektedir.
Cumhuriyete gönülden bağlı olan aile bireyleri,
oğullarına köklü bir eğitim sağlamışlardır.
Dönemin hem öğretim üyesi, hem tanınmış avukatı olan
Prof. Bülent Nuri Esen, daha çocuk yaştaki iki oğlunun
duygularını zenginleştirmek için geceleri onlara,
sürekli masallar anlatırmış. Selim Esen, bunları ve
ilkokuldan başlayarak bütün ortaöğretim döneminde ailesi
ile çevresinde geçen tüm olayları keskin bir dikkatle
yansıtıyor. Oradan bakışlarını kente yayarak, Ankara’nın
her semtini, bu semtlerde tarihsel birer yer alan
kurumlarını gözler önüne seriyor. Her kesimdeki halkın
yaşayış biçimlerini nesnel bir biçimde irdeliyor.
Ulus’ta ve Kızılay’da yaptırılan heykellerin
tarihçelerini anlatıyor. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı
sürecinde toplumun yaşadığı çok boyutlu olumsuzluklar,
tüm yönleriyle ele alınıyor. Bu arada yazar, o savaş
sürerken ülkemizde 24 Şubat 1942 tarihinde yaşanmış
Yugoslav göçmeni Ömer Tokat’ın Alman Büyükelçisi Von
Papen’e yaptığı suikastla, Çiçero olarak bilinen
Priştineli İlyas Bazna’nın casusluk etkinliklerini
açıklıyor.
Daha sonra Selim Esen, ülkemizde derin yankılar yapan
bir cinayetle birtakım davaları ele alıp onların, kapalı
kalmış yanlarına değiniyor. Bunlardan 16 Ekim 1945’te
Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’la Haşmet Orbay arasında
geçen Ankara Cinayetini, 17 Nisan 1947’deki Öner-Yücel
-Hasan Ali Yücel/Kenan Öner- davasıyla 28 Kasım 1952
tarihinde yaşanan Ahmet Emin Yalman ve Hüseyin Üzmez
davasını gündeme getiriyor.
1950’li yıllarda iktidara gelen Demokrat Parti’nin
uygulamaları ele alınarak; Türkçe ezanın Arapçaya
dönüştürülmesi, dinin devlet eliyle siyasallaştırılması,
Kore’ye iki kafile halinde asker gönderilmesi, İmam
Hatip okullarının sayılarının artırılması yanında
azdırılan Vatan ve Milli Cephe olaylarının toplumda
yarattığı etkiler işleniyor.
Arkadan, DTCF’deki öğrenci çatışmaları, 1951’de yapılan
Komünist Tevkifatı, 6 Eylül 1955’te İstanbul’da yaşanan
saldırı ve yağma olaylarının içyüzlerini ayrıntılarıyla
anlatılıyor. Toplumun her açıdan iyice gerilmesi sonucu,
27 Mayıs 1960 tarihinde Türk Silahlı Güçleri yönetime el
koymuştur. Bu arada kurulan Yüksek Adalet Divanı’nın
uyguladığı dokuz ay dolayındaki Yassıada duruşmalarına
yer verilir.
Bir süre sonra 1961 yılında Doğan Avcıoğlu, Mümtaz
Sosyal, Cemal Reşit Eyüboğlu ve Niyazi Berkes’in ortaya
koydukları YÖN Bildirgesi kamuoyuna sunulur. Kitapta,
bildirgenin aydınlıkçı ilkeleri çok boyutlu olarak
yansıtılır.
Anılarda çok geniş yelpazelere ışık tutulmaktadır.
Ankara esnafının semtlere göre dağılış yerleri,
Başkent’in ünlü liseleri, Ankara’da çıkan dergiler, ülke
çapında yetişen sanatçılar, ünlü kabadayılarla
soyguncular ve müzik yenilikleri teker teker ele
alınıyor. ABD’ce, görünüşte eğitim amaçlı gösterilerek,
gerçekte Güneydoğu Bölgesi’nde PKK’nın
temellendirilmesini sağlayan, etnik ve dinsel ayrımları
kullanmak üzere ülkemize gönderilen Barış Gönüllülerinin
etkinliklerine değinilir. Devletin tren yolu yerine, hep
kara yoluna ağırlık verilmesi yeğinlikle eleştirilir.
Kitapta, Türk toplumunun yaşantısına ilişkin ibret
verici yüzlerce örnek dile getirilmiştir. Demokrasiyi
ülkece özümlerken, pek çok eksiklik ve aksaklıklar
belirtilmiştir. Özellikle, Yaşar Nabi’nin toplum
çelişkilerini kutuplaştırmaya yönelik yorumlarıyla
Bülent Nuri Esen’in toplumla insan arasındaki
karşılaştırması ve İlhan Selçuk’un gerçek Batıcılığa
ilişkin ilkelerini sergileyen çok değerli metinleri,
bugün bile öneminden hiçbir şey yitirmemiştir.
Yazar, kitabının sonunu kendisinin ülküsel
beklentileriyle evrensel şair Nazım Hikmet’in sözün
değerini belirten şu dörtlüğüyle bitirir:
“Boşlukta çürür kelam / Topraktan gelmemişse / Toprağa
dalmamışsa / Kökünü salmamışsa.”
Emeğine sağlık değerli dost Sayın Selim Esen derken;
yapıtın, özel kitaplıkların baş raflarında yer almasını
dilerim.
|