12 TEMMUZ BEYANNAMESİ
12 Temmuz 1947 günü Cumhurbaşkanı İsmet
İnönü, yayınladığı bildiride, Başbakan Recep Peker’in
ihtilalci parti olarak suçladığı DP’yi savundu ve
Peker’e karşı çıktı.
Kamuoyunda derin tartışmalara neden olan ve Cumhuriyet
tarihimize “12 Temmuz Beyannamesi “ olarak geçen
bildiri şöyle:
“Hükümet Reisi ve Muhalefet Lideri ile
son günlerde memleketin iç durumu üzerindeki
konuşmalarımı ve bu hususta kanaatlerimi ve fikirlerimi
söylemek zamanı gelmiştir.
7 Haziran tarihinde görüşmek üzere
çağırdığım Bay Celal Bayar
bana, Demokrat Parti’nin, idare mekanizmasının baskısı
altında bulunduğunu beyan ve şikayet etti. Haberdar
ettiğim Başbakan, aynı mevzuları daha evvel aralarında
görüştüklerini hikaye ederek, böyle bir baskının
olmadığını, idare mekanizmasının memleketin huzurunu
bozacak mahiyette tahriklere karşı çok güç durumda
kaldığını beyan eyledi. Bundan sonra, iki tarafı bir
arada dinlemek için, 14 Haziran tarihli buluşmayı tanzim
ettim. Başbakan ve yardımcısı Devlet Bakanı ile Demokrat
Parti Başkanı hazır bulundular. İki taraf arasında
karşılıklı tartışma içinde iki buçuk saat devam eden bu
konuşma, başladığı noktada bitti.
Demokrat Parti Başkanı, partisinin baskı
altında bulunduğu noktasında ısrar ve partisinin kanun
dışı maksatlar ve ihtilal usulleri takip ettiğine dair
ithamları reddetti. Hükümet Reisi, idare mekanizmasının
baskı yaptığı iddiasını kabul edemeyeceğini ve şikayet
vesikalarını tetkik ve takibe hazır olduğunu tekrar
söyledi ve muhalif partinin çalışma usullerini düzelmesi
lazım olduğu iddiasında kaldı.
17 Haziran tarihinde Bay Bayar’ı tekrar
kabul ettim. Bana, vaziyeti arkadaşlarıyla tekrar
görüştüğünü, benim durumuna karşı teşekkürle mütehassıs
olduklarını söyledikten sonra, baskı vardır kanaatinde
olduklarını teyit eyledi.
Bunun üzerine, iki defa görüştüğüm
Başbakan, iktidar partisi ile muhalefet partisinin Büyük
Meclis’teki münasebetleri ve karşılıklı çalışmaları
yolunda hayırlı terakkiler olduğunu takdirle söyledikten
sonra:
“- Biz de kendimize düşen vazifeleri
sadakatle ifa edeceğiz, size söz veriyorum.” dedi ve
iki ay sonra Büyük Meclis toplanıncaya kadar partilerin
münasebetlerinde itimadı arttıran terakkiler olacağına
ümidi kuvvetli olduğunu ilave eyledi.
Bu beyanatı Bay Bayar’a 24 Haziran
tarihinde naklettim. Bay Bayar, fiili neticeye intizar
edilmesi lazım geleceğini bildirdi. Bundan sonraki
tartışmalar Muhalefet Lideri’nin Sivas nutkunda ve
Hükümet Reisi’nin 2 Temmuz tarihli beyanatında ve ondan
sonraki karşılıklı cevaplarında görüşmüştür. Vaziyet
hülasa olunursa, iki taraf şikayetlerinde ve
savunmasında ısrar etmiş ve şiddetli tartışmalar
esnasında karşılıklı iyi niyetlerin ifadesi olan bazı
tatmin edici parçalar hatırlarda kalmıştır.
Siyasi havayı yumuşatan bir iyilik olmak
üzere, dertleri bilenlerin, kendiliklerinden karşı
tarafı teskin edici tedbirler alacakları ümidi
uyanmıştır. Bunun dışında olarak, durum Muhalefet
Partisi Lideri’nin fiili bir neticede beklemek şeklinde
ifade ettiği hükümde görülür. Yani bir başka türlü
söylenirse, vaziyet karşılıklı iddialar bakımından düğüm
halini muhafaza etmiştir.
Şimdi ben, bu düğümü çözmeye
çalışacağım. İki tarafın şikayet ve müdafaalarının
delillerini tafsil etmekte fayda görmüyorum. Zaten
bunlar umumi efkarca da kafi derecede bilinmektedir.
Gördüm ki, taraflardan hangisinin haksız, yahut hangisi
daha evvel karşısındakini kırmağa başlamış olduğunu
aramakta da fayda yoktur.
Ben idare mekanizmasının baskı yaptığını
Hükümet Reisi’nin kabul etmemesini, böyle bir hareketi
tasvip etmeyeceğini katiyetle beyan eylemesini, bir
teminat ifadesi olarak aldım ve bunu Bay Bayar’a
söyledim. Ben, Muhalefet Lideri’nin kanun dışı maksatlar
ve metotlar isnadını reddetmesini, muhalif parti
çalışması içinde kalmak esasının göz önünde tutulduğuna
ve tutulacağına dair tatmin edici bir teminat olarak
kabul ettim ve Başbakan’a söyledim.
Her iki tarafla uzun konuşmadan
çıkardığım bu neticelere inanmak istiyorum ve
inanıyorum. Bizi bu inanışa getiren bugünkü durumu,
memlekette siyasi partilerin çalışıp gelişebileceğine
kati ümit veren en mühim merhale sayıyorum. Şimdiye
kadar memlekette geçen iktidar ve muhalefet tecrübesinin
muvaffak olmamasını, bir seneden beri geçirdiğimiz
tecrübelere, onların dayanamamış ve bugünkü siyasi
durumu elde edememiş olmalarında görüyorum. Benim
kanaatimce, bir buçuk seneden beri geçirdiğimiz
tecrübeler ağır ve bazen ümit kırıcı, olmuştur, ama
gelecek için her türlü ümitleri haklı çıkaracak bir
muvaffakiyet de temin edilmiştir.
Bu durumu muhafaza etmek ve onun
gelişmesini sağlamak, iktidar ve muhalefet partilerinin
vazifeleri olmak lazım gelir. Gelecek için tedbirler,
benim kabul ettiğim gibi, şu noktadan hareket etmekle
bulunabilir. Benim bu son dinlediğim karşılıklı
şikayetler içinde mübalağa payı ne olursa olsun, hakikat
payı da vardır. İhtilalci bir teşekkül değil bir kanuni
siyasi partinin metotları ile çalışan muhalif partinin,
iktidar partisi şartları içinde çalışmasını temin etmek
lazımdır. Bu zeminde, ben, Devlet Reisi olarak, kendimi
her iki partiye karşı müsavi derecede vazifeli görürüm.
İdare mekanizması, yani valilerimiz ve
maiyetleri, bir seneden beri çok ağır bir tecrübe
geçirmişlerdir. Öyle zamanlar oldu ki, memlekette
hükümetin mevcut olup olmadığı bile şüphe götürür idi.
Sorumlu hükümetin huzur ve asayiş
vazifesi münakaşa götürmez. Fakat, meşru ve kanuni
siyasi partilere karşı tarafsız, eşit muamele
mecburiyeti, siyasi hayat emniyetin temel şartıdır. Bu
arada, siyasi partilere mensup olan veya görünen hususi
maksat sahiplerinin şirretliklerini pervasız olarak
tesirsiz bırakmak hususunda partilerin dikkat
göstermeleri icap eder.
Siyasi partilerin hangisi iş başına
gelirse gelsin, onlar, idare mekanizmasında çalışanların
haklarına ve itibarlarına karşı adaletli bir zihniyette
olacaklarına inandıracaklardır.
Zannediyorum ki Hükümet Reisi ve
Muhalefet Lideri arasındaki son tartışmada, iki tarafı
sebat ettikleri noktadan ayırmak gayretine düşmeksizin,
her iki tarafın bekledikleri şeyleri söylemiş ve temin
etmiş oluyorum.
Vatandaşlarıma, Hükümet’e ve İktidar
Partisi ile Muhalefet Partisi arasında görüşme ve araya
girme safhalarını olduğu gibi anlatmış olduğumu ümit
ederim. Varmak istediğim netice, başlıca iki parti
arasında temel şartın, yani emniyetin yerleşmesidir. Bu
emniyet, bir bakımdan, memleketin emniyet manasını
taşıdığı için, benim gözümde çok ehemmiyetlidir.
Muhalefet, teminat içinde yaşayacak ve iktidarın
kendisini ezmek niyetinde olmadığından müsterih
olacaktır.
İktidar, muhalefetin kanun haklarından
başka bir şey düşünmediğinden müsterih bulunacaktır.
Büyük vatandaş kitlesi ise, iktidarın bu partinin veya
öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan
rahatlığı ile düşünebilecektir. Bu neticeye varmak için
karşılaştığım güçlükler, çok zaman yalnız ruhi mahiyette
olan amillerdir.
Bu güçlükleri yenmek için, siyasi hayatımızı idare eden,
iktidarda ve muhalefetteki liderlerin samimi
yardımlarını isterim.
Bu beyanatımı, neşrinden önce,
Başbakan’la Muhalefet Lideri görmüşlerdir.”
Bu bildiride dönemin Cumhurbaşkanı İsmet
İnönü, demokrasinin gereğini yerine getirmiş; tam bir
çağdaş devlet adamına yakışır biçimde, gerek iktidar ve
gerekse muhalefete eşit bir tavırla yaklaşmıştır. Devlet
yönetiminin tepesindeki yanlı tutumlar yüzünden
toplumumuz çok ıstırap çekmiştir, çekmektedir.
|