13.07.2010, SSK Sitesi-Kuşadası, Yazlıkçı dostlarla

 
   
 

6. FİLO ve KANLI PAZAR[1] 

                Amerikan 6. Filosunun İstanbul’a geldiği günün akşamı 15 Temmuz 1968’de solcu örgütlerin oluşturduğu “eğitim kurulu” toplandı, yapılacak eylemleri ele aldı, bildiri ve miting değil ama bir dizi eylem konusunda görüş birliğine vardı. Toplantı dağılırken polis 11 kişiyi gözaltına aldı. 17 Temmuz akşamı polis, Gümüşsuyu öğrenci yurdunu bastı. Çıkan çatışmada 47 kişi yaralandı, 30 kişi gözaltına alındı, baskın sırasında pencereden atılan Hukuk Fakültesi öğrencisi Vedat Demircioğlu ağır yaralandı. Türk Solu Dergisi, 23 Temmuz 1968 tarihli sayısında daha sonra olup bitenleri şöyle anlatıyor:

                “Haber İstanbul’da bomba gibi patladı. Duyan herkes Teknik Üniversiteye koştu. Gelenler polis tarafından yerle bir edilen demir kapının üzerine basarak içeri giriyor ve iki taşın arasına bir sopaya raptedilmiş pankarta bakıyordu. ‘Kardeşimizin kanını takip et’ pankartının arkasında kan izleri metrelerce uzuyor ve bir kan gölüyle bitiyordu. Kulaktan kulağa haberler yayılıyordu ‘miting saat 12’de, Dolmabahçe’ye yürünecek’ diye. Bütün gençlik yurt avlusunda toplanıyordu. Dağ Başını Duman Almış marşı söyleniyor, hep bir ağızdan ‘Kahrolsun Amerika’ sloganları atılıyordu. Bu sırada avluya asılmış olan hoparlörden yürüyüşün saat 13’de başlayacağı, yürüyüşü Teknik Üniversite Öğrenci Birliği’nin ve İTÜ-TÖBT’nun düzenlediği ve onların direktifiyle hareket edileceği bildiriliyordu. Yürüyenler kısa bir tartışmadan sonra durdular. Beklediler. Hasan Yalçın avlu kapısının keten damına çıkmıştı. Elindeki megafonla konuşuyordu:

“Hareketlerin belli bir disiplin içinde ve örgütlü olarak yapılması gerekir. Aksi takdirde başarı şansı yoktur. İçimizden bazı anarşistler çıkıp sizleri aşırı hareketlere itmek isteyebilirler. Böylelerine iltifat etmeyiniz. Örgüt disiplinine uyunuz.” 

Gençler sustu bekledi. Harun Karadeniz geldi, konuştu:

“Arkadaşlar hareketi yöneten örgütler olarak, içeride oturduk, meseleyi enine boyuna görüştük. Her ihtimali hesaplayarak şu karara vardık ki, yürüyüş Dolmabahçe’ye değil, Taksim’e yapılmalıdır. Biz üç-beş Amerikan denizcisine değil, en geniş anlamıyla emperyalizme karşıyız. Ve emperyalizmi tel’in etmek için Taksim’e yürüyeceğiz. Aramıza anarşistler karışmış olabilir, onların tahriklerine kapılmayın, örgütlerinizin direktiflerine uyun.”

 

Harun’un konuşmasından sonra gençler Taksim’e yürüdüler. Sloganlar şunlardı: Bağımsız Türkiye, Kahrolsun Amerika, Amerikalı it evine git, Tanklarıyla toplarıyla gelseler bile bağımsız olacak Türk’ün ülkesi.

 

                Taksim Anıtı’na varıldı, çepeçevre sarıldı ve bayrak yarıya çekilerek nutuklar atıldı. TÜÖB adına Harun Karadeniz, FKF adına Osman Arolat... Miting bitmişti. Miting tertipçileri yurda dönüleceğini söylediler. Konuşan yönetici şöyle diyordu:

 

“Bugünkü hareketimiz burada sona ermiştir. Bugün Dolmabahçe’ye inilmeyecektir. Hareketi düzenleyen örgütler olarak arkadaşları disiplin içinde yurda dönmeye davet ediyoruz, içimizde bulunan anarşistler Dolmabahçe’ye inmek üzere sizleri tahrik edebilirler. Onlara uymayın. Örgüt disiplinine karşı gelenler ihanet içindedirler, haindirler.”

Soğuk bir hava esti. Küçük bir grup, flamalarıyla yurdun yolunu tuttu. Gece dövülen arkadaşlarının hesabını sormak isteyen kitle kalakalmıştı. Kararsızdı. Birden Taksim Anıtı’nın kaidesine bir genç fırladı.

 

“Arkadaşlar” dedi, “Biz buraya nutuk dinlemeye gelmedik. Biz ta Beyazıt’tan Teknikli kardeşlerimizle Dolmabahçe’ye inmeye geldik. Orada kadınımıza, kızımıza saldıranlara gerekli dersi vermeye geldik, kimse bizi boş laflarla yolumuzdan alıkoymaya muktedir olamayacaktır. Hedefimiz Dolmabahçe’dir. Yürüyelim arkadaşlar.” 

Kalabalık dalgalandı, heyecan yükseldi. ‘Dolmabahçe’ye Dolmabahçe’ye’ sesleri Taksim’i çınlattı. Gençler yürüdüler. Gür bir ses bağırıyordu: “Ölenler dövüşerek öldüler, güneşe gömüldüler, vaktimiz yok ölenlerin matemini tutmaya, akın var, akın, güneşe akın, güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın.”

                Böylece kalabalık Dolmabahçe’ye indi, Amerikan denizcileri kendilerini motorlara attılar, kalabalık giderek arttı, yakalanan Amerikan erleri ve malzemeleri denize atıldı, saatler ilerledikçe halk da protestoya katıldı, öğrenciler yurtlarına döndü, ama halktan 2-3 bin kişi birikmişti. Olaylar 7 saat sürdü, saat 21’de polis geldi, kalabalık coplanarak dağıtıldı.”

                KANLI PAZAR

                10 Şubat 1969’da 6. filo yine geldi. Filonun geçen gelişinde ağır yaralanan Vedat Demircioğlu da ölmüştü. Solcu örgütler bir protesto haftası düzenlediler. 16 Şubat mitingi daha çok bir işçi yürüyüşü olarak tasarlanmıştı. Beyazıt’ta toplanan kalabalık Taksim’e doğru yürüyüşe geçti. Yaklaşık 30 bin kişilik yürüyüş kolunun bir bölümü Taksim Alanı’na girdiğinde kalkanlı polisler, yürüyüş kolu ile alandakilerin arasına girerek diğerlerinin girişine engel oldu. Alanda kalan insanların üzerine mermiler, taşlar, sis bombaları yağmaya başladı. Kalabalık panik içinde kaçıştı. Duran Erdoğan ve Turgut Aytaç öldü. Yusuf Küpeli daha sonraları Kanlı Pazar’ı şöyle değerlendirecekti:

“Kanlı Pazar adıyla anılan İstanbul’daki yürüyüş, diğer gençlik ve işçi kuruluşlarıyla birlikte hazırlandı. Amaç Amerikan emperyalizmini ve 6. filoyu protesto etmekti. Taksim’e giren dar yokuşun ağzında polis yürüyüş kolunun önündeki ufak parçayı gericilerin tuzağına bırakıp, kalan kısmı da kendisi dağıttı. İki kişi öldü, yüzlerce kişi de yaralandı ve Taksim’de miting yapılamadı. Bu başarısızlığın çeşitli nedenleri vardı. Bir kere koskoca yürüyüş kolunun savunmasını sadece bir grup FKF’li genç üstlenmişti. Hazırlıkları kendilerinden sayıca çok üstün olan silahlı gericileri alt etmeye yeterli değildi. Sendikacılar ve diğer gençlik temsilcileri kendi gruplarını hazırlamamışlardı. İkinci olarak 25-30 bin kişilik kitleyi gören yöneticiler, kitlenin hazırlıksız olduğunu düşünmeden büyük bir rehavete kapıldılar. Öte yanda böylesine silahlı bir saldırı beklemiyorlardı. Bu kalabalığın hiçbir zaman dağıtılamayacağını hesaplamışlardı. Hesapları yanlış çıktı.”

[1] İlk Hedef, temmuz-ağustos 2003, yıl:2 sayı:19 s.20-21