6. FİLO ve KANLI PAZAR
Amerikan 6. Filosunun İstanbul’a geldiği
günün akşamı 15 Temmuz 1968’de solcu örgütlerin
oluşturduğu “eğitim kurulu” toplandı, yapılacak
eylemleri ele aldı, bildiri ve miting değil ama bir dizi
eylem konusunda görüş birliğine vardı. Toplantı
dağılırken polis 11 kişiyi gözaltına aldı. 17 Temmuz
akşamı polis, Gümüşsuyu öğrenci yurdunu bastı. Çıkan
çatışmada 47 kişi yaralandı, 30 kişi gözaltına alındı,
baskın sırasında pencereden atılan Hukuk Fakültesi
öğrencisi Vedat Demircioğlu ağır yaralandı. Türk Solu
Dergisi, 23 Temmuz 1968 tarihli sayısında daha sonra
olup bitenleri şöyle anlatıyor:
“Haber İstanbul’da bomba gibi patladı.
Duyan herkes Teknik Üniversiteye koştu. Gelenler polis
tarafından yerle bir edilen demir kapının üzerine
basarak içeri giriyor ve iki taşın arasına bir sopaya
raptedilmiş pankarta bakıyordu. ‘Kardeşimizin kanını
takip et’ pankartının arkasında kan izleri
metrelerce uzuyor ve bir kan gölüyle bitiyordu. Kulaktan
kulağa haberler yayılıyordu ‘miting saat 12’de,
Dolmabahçe’ye yürünecek’ diye. Bütün gençlik yurt
avlusunda toplanıyordu. Dağ Başını Duman Almış marşı
söyleniyor, hep bir ağızdan ‘Kahrolsun Amerika’
sloganları atılıyordu. Bu sırada avluya asılmış olan
hoparlörden yürüyüşün saat 13’de başlayacağı, yürüyüşü
Teknik Üniversite Öğrenci Birliği’nin ve İTÜ-TÖBT’nun
düzenlediği ve onların direktifiyle hareket edileceği
bildiriliyordu. Yürüyenler kısa bir tartışmadan sonra
durdular. Beklediler. Hasan Yalçın avlu kapısının keten
damına çıkmıştı. Elindeki megafonla konuşuyordu:
“Hareketlerin belli bir disiplin içinde ve örgütlü
olarak yapılması gerekir. Aksi takdirde başarı şansı
yoktur. İçimizden bazı anarşistler çıkıp sizleri aşırı
hareketlere itmek isteyebilirler. Böylelerine iltifat
etmeyiniz. Örgüt disiplinine uyunuz.”
Gençler sustu bekledi. Harun Karadeniz geldi, konuştu:
“Arkadaşlar hareketi yöneten örgütler olarak, içeride
oturduk, meseleyi enine boyuna görüştük. Her ihtimali
hesaplayarak şu karara vardık ki, yürüyüş Dolmabahçe’ye
değil, Taksim’e yapılmalıdır. Biz üç-beş Amerikan
denizcisine değil, en geniş anlamıyla emperyalizme
karşıyız. Ve emperyalizmi tel’in etmek için Taksim’e
yürüyeceğiz. Aramıza anarşistler karışmış olabilir,
onların tahriklerine kapılmayın, örgütlerinizin
direktiflerine uyun.”
Harun’un konuşmasından sonra gençler Taksim’e yürüdüler.
Sloganlar şunlardı: Bağımsız Türkiye, Kahrolsun
Amerika, Amerikalı it evine git, Tanklarıyla toplarıyla
gelseler bile bağımsız olacak Türk’ün ülkesi.
Taksim Anıtı’na varıldı, çepeçevre
sarıldı ve bayrak yarıya çekilerek nutuklar atıldı. TÜÖB
adına Harun Karadeniz, FKF adına Osman Arolat... Miting
bitmişti. Miting tertipçileri yurda dönüleceğini
söylediler. Konuşan yönetici şöyle diyordu:
“Bugünkü hareketimiz burada sona ermiştir. Bugün
Dolmabahçe’ye inilmeyecektir. Hareketi düzenleyen
örgütler olarak arkadaşları disiplin içinde yurda
dönmeye davet ediyoruz, içimizde bulunan anarşistler
Dolmabahçe’ye inmek üzere sizleri tahrik edebilirler.
Onlara uymayın. Örgüt disiplinine karşı gelenler ihanet
içindedirler, haindirler.”
Soğuk bir hava esti. Küçük bir grup, flamalarıyla yurdun
yolunu tuttu. Gece dövülen arkadaşlarının hesabını
sormak isteyen kitle kalakalmıştı. Kararsızdı. Birden
Taksim Anıtı’nın kaidesine bir genç fırladı.
“Arkadaşlar”
dedi, “Biz buraya nutuk dinlemeye gelmedik. Biz ta
Beyazıt’tan Teknikli kardeşlerimizle Dolmabahçe’ye
inmeye geldik. Orada kadınımıza, kızımıza saldıranlara
gerekli dersi vermeye geldik, kimse bizi boş laflarla
yolumuzdan alıkoymaya muktedir olamayacaktır. Hedefimiz
Dolmabahçe’dir. Yürüyelim arkadaşlar.”
Kalabalık dalgalandı, heyecan yükseldi. ‘Dolmabahçe’ye
Dolmabahçe’ye’ sesleri Taksim’i çınlattı. Gençler
yürüdüler. Gür bir ses bağırıyordu: “Ölenler
dövüşerek öldüler, güneşe gömüldüler, vaktimiz yok
ölenlerin matemini tutmaya, akın var, akın, güneşe akın,
güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın.”
Böylece kalabalık Dolmabahçe’ye indi,
Amerikan denizcileri kendilerini motorlara attılar,
kalabalık giderek arttı, yakalanan Amerikan erleri ve
malzemeleri denize atıldı, saatler ilerledikçe halk da
protestoya katıldı, öğrenciler yurtlarına döndü, ama
halktan 2-3 bin kişi birikmişti. Olaylar 7 saat sürdü,
saat 21’de polis geldi, kalabalık coplanarak dağıtıldı.”
KANLI PAZAR
10 Şubat 1969’da 6. filo yine geldi.
Filonun geçen gelişinde ağır yaralanan Vedat Demircioğlu
da ölmüştü. Solcu örgütler bir protesto haftası
düzenlediler. 16 Şubat mitingi daha çok bir işçi
yürüyüşü olarak tasarlanmıştı. Beyazıt’ta toplanan
kalabalık Taksim’e doğru yürüyüşe geçti. Yaklaşık 30 bin
kişilik yürüyüş kolunun bir bölümü Taksim Alanı’na
girdiğinde kalkanlı polisler, yürüyüş kolu ile
alandakilerin arasına girerek diğerlerinin girişine
engel oldu. Alanda kalan insanların üzerine mermiler,
taşlar, sis bombaları yağmaya başladı. Kalabalık panik
içinde kaçıştı. Duran Erdoğan ve Turgut Aytaç öldü.
Yusuf Küpeli daha sonraları Kanlı Pazar’ı şöyle
değerlendirecekti:
“Kanlı Pazar adıyla anılan İstanbul’daki yürüyüş, diğer
gençlik ve işçi kuruluşlarıyla birlikte hazırlandı. Amaç
Amerikan emperyalizmini ve 6. filoyu protesto etmekti.
Taksim’e giren dar yokuşun ağzında polis yürüyüş kolunun
önündeki ufak parçayı gericilerin tuzağına bırakıp,
kalan kısmı da kendisi dağıttı. İki kişi öldü, yüzlerce
kişi de yaralandı ve Taksim’de miting yapılamadı. Bu
başarısızlığın çeşitli nedenleri vardı. Bir kere koskoca
yürüyüş kolunun savunmasını sadece bir grup FKF’li genç
üstlenmişti. Hazırlıkları kendilerinden sayıca çok üstün
olan silahlı gericileri alt etmeye yeterli değildi.
Sendikacılar ve diğer gençlik temsilcileri kendi
gruplarını hazırlamamışlardı. İkinci olarak 25-30 bin
kişilik kitleyi gören yöneticiler, kitlenin hazırlıksız
olduğunu düşünmeden büyük bir rehavete kapıldılar. Öte
yanda böylesine silahlı bir saldırı beklemiyorlardı. Bu
kalabalığın hiçbir zaman dağıtılamayacağını
hesaplamışlardı. Hesapları yanlış çıktı.”
İlk Hedef, temmuz-ağustos
2003, yıl:2 sayı:19 s.20-21
|