14.05.2010, Ankara, Savaş-Sabiha Arpacıoğlu, Sultan Su Esen ve Ömer Esen'le

 
   
 

BURASI TÜRKİYE...[1]

                Film gibi...

                Cumhuriyet tarihinin en önemli rüşvet mahkûmiyeti gerçekleşti. Eski Devlet Bakanı Birsel Sönmez’in de aralarında bulunduğu 24 sanıktan 16’sı 7 ay 15 günle 11 yıl 2 ay 5 gün arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı. Sönmez, eski Genel Müdür Muzaffer Selvi ile yardımcısı Ünal Peker duruşma sonunda tutuklanarak cezaevine gönderildi.

                Konumuz ‘Beyaz Enerji’.

                Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava sonucunda toplam 350 bin dolar rüşvet aldığı belirlenen Muzafer Selvi’den bu paranın zoralımına karar verildi. Mahkeme Selvi’nin yardımcısı Ünal Peker’i de 199 milyar 971 milyon 920 bin 833 lira ağır para cezasına mahkum etti.

                TEAŞ’la iş yapan firmalarla, “rüşvet karşılığında anlaşma yaptığı” belirtilen eski Devlet Bakanı Birsel Sönmez de 8 yıl 4 ay’ı ağır, 9 yıl 9 ay 15 gün hapis ve 510 milyar 77 milyon 500 bin lira ağır para cezasına mahkûm edildi.

                Mahkeme, bürokratlara rüşvet veren işadamlarını da ağır para cezalarına mahkum etti. Nuri Doğan Karadeniz 680 milyar 970 milyon, Erhan Aygün 1 trilyon 144 milyar 953 milyon, Mustafa Gecek de 75 milyar 491 milyon lira ağır para cezasına çarptırıldı.

                Nereden çıktı bu ‘Beyaz Enerji?

                “Çocuklarımızın geleceğini ipotek altına almaya kimsenin hakkı yok” diyen bir jandarma komutanının düğmeye basmasıyla gündeme düşen ‘Beyaz Enerji’ operasyonu, mahkumiyet kararına kadar en çok tartışılan yolsuzluk ve rüşvet dosyası oldu.

                Jandarma’nın başlattığı soruşturmayı yürüten DGM Savcısı Talat Şalk, ANAP’ın boy hedefi haline geldi; taraflar arasında kıyamet koptu. Mesut Yılmaz soruşturma boyutunda Talat Şalk’a ‘taraflı davrandığı’ iddiasıyla ağır suçlamalarda bulundu. Şalk, kendisini ‘manik depresif ruh hali içinde’ olarak gösteren Yüksel Yalova’yı dava etti.

                Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Şalk hakkında ‘AB, Dünya Bankası ve IMF temsilciliklerinden bilgi ve belge istedi' diye disiplin soruşturması yaptırdı. Başbakan Bülent Ecevit, savcıya yönelik olarak "Türkiye'deki uluslararası kuruluşlara yazı yazılarak Türkiye’nin itibarına gölge düşürüldüğünü” söyledi.

                ANAP milletvekili Cavit Kavak, telefonların dinlediği iddiasıyla Şalk hakkında 10 milyar liralık manevi tazminat davası açtı.

                Jandarma fezlekesini bir tv kanalında yayınlayan medya mensupları daha sonra işlerinden oldu; devletin ajansının (AA), hiç adeti olmamasına ve hazırlık soruşturması gizli olmasına rağmen DGM yedek hâkimliğince alınan ifadeleri kamuoyuna yayınlaması dikkat çekti.

                Bitmedi...

                Sanıklar, emniyet ve savcılık ifadelerinde yasal olmayan talimatları Enerji Bakanı Cumhur Ersümer’den aldıklarını belirttiler. Savcılık iddianamesinde Ersümer görevini kötüye kullanmakla suçlandı, ancak DGM Meclis’e suç duyurusunda bulunmadı. Meclis’te açılan soruşturmada ise, Ersümer aklandı ama Bakanlık’tan da istifa etmek zorunda kaldı.

                Bu arada Dünya Bankası yayınladığı bir raporunda, Türkiye’deki kamu ihalelerinin yüzde 15’inin partilere ve çevresindekilere rant olarak dağıtıldığı iddialarına yer verdi.

                ‘Beyaz Enerji’ soruşturmasını yürüten Jandarma Harekât Başkanı Tümgeneral Osman Özbek, Kayseri’ye sürülerek istifa etmek zorunda bırakıldı. Emrinde çalışan ve soruşturmaları yürüten Jandarma Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanı Albay Aziz Ergen, Jandarma Okullar Komutanlığı’na verildi.

                DGM Savcısı Talat Şalk, ‘Beyaz Enerji’den sonra operasyonel savcılıktan kızağa çekilerek duruşma savcılığına verildi.

                Jandarma’nın soruşturma ekibi dağıtıldı; bu gelişmelerden sonra İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Gümrük Bakanlığı’na verilmek istenince hem bakanlıktan hem de partisinden ayrıldı.

                Sonra...

                Dava DGM’de görülmeye başlandı. Ancak çete suçları DGM’nin görevinden alınıp Ağır Ceza’lara verildi. Dosyanın gönderildiği 4.Ağır Ceza Mahkemesi, davaya bakmak istemedi; ancak Yargıtay’ın kararı üzerine dosyayı 2001 yılının Haziran ayında duruşmaya başladı.

                Sonuçta... 

                TEAŞ bürokratları hakkında güçlü kanıtlar bulundu, bir rüşvet ağı ortaya çıkarıldı, suçlular cezalandırıldı. Suçlanan ANAP’lı eski Enerji Bakanı Cumhur Ersümer, Anayasa’nın 100’üncü maddesindeki, “bakanlarla ilgili soruşturma” hükümleri gereği yargılamadan kurtuldu. 

Yargının bu kararının devlet içindeki yolsuza, talancıya, hırsıza ve vurguncuya bir ders olmasını diliyoruz.

‘Fonluk’ bankalar...
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) 1997 yılından bu yana geçen 5 yıllık süre içinde 20 banka devredilirken, Pamukbank’ın TMSF kapsamına alınması ardından Fon bünyesinde mevcut bulunan banka sayısı 5’e çıktı.
Fon kapsamında halen, Pamukbank ile birlikte Tarişbank ve Türk Ticaret Bankası bulunuyor.

 

Fon’a Devredilen Bankalar

T.Ticaret Bankası

 

6 Kasım 1997

Bank Ekspres

 

12 Aralık 1998

Interbank

 

7 Ocak 1999

Egebank

 

22 Aralık 1999

Yurtbank

 

22 Aralık 1999

Sümerbank

 

22 Aralık 1999

Esbank

 

22 Aralık 1999

Yaşarbank

 

22 Aralık 1999

Etibank

 

27 Ekim 2000

Bank Kapital

 

27 Ekim 2000

Demirbank

 

6 Aralık 2000

Ulusal Bank

 

27 Şubat 2001

İktisat Bankası

 

15 Mart 2001

Sitebank

 

9 Temmuz 2001

Tarişbank

 

9 Temmuz 2001

Bayındırbank

 

9 Temmuz 2001

Kentbank

 

9 Temmuz 2001

EGS Bank

 

9 Temmuz 2001

Toprakbank

 

30 Kasım 2001

Pamukbank

 

18 Haziran 2002



Verilere göre, 1997 ve 1998 yıllarında birer, 1999’da 6, 2000’de 3, 2001’de 8 ve 2002’de Pamukbank’ın Fon’a devredilmesi ardından bir banka TMSF kapsamına alındı.
Egebank, Yurtbank, Yaşarbank, Bank Kapital, Ulusal Bank, Sümerbank ile birleştirildikten sonra tamamı TMSF’ye ait olan Sümerbank hisseleri Ordu Yardımlaşma Kurumu’na devredildi. Sümerbank daha sonra Oyak Bank ile birleştirildi.
Tasfiye ve birleştirme...
Etibank ile 15 Haziran 2001 tarihinde birleştirilen İnterbank, Esbank’ın birleştirme işlemleri 2 Temmuz 2001 tarihinde tamamlandı. Daha sonra bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılarak 28 Aralık 2001 tarihinden itibaren tasfiye sürecine girdi.
İktisat Bankası BDDK’nın 28 Kasım 2001 tarihli kararı uyarınca bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni 7 Aralık 2001 tarihi itibariyle kaldırıldı. Kentbank’ın aynı konulardaki izni de 28 Aralık 2001 tarihi itibariyle kaldırıldı.
BDDK’nın 26 Aralık 2001 tarihli kararı ile
EGS Bank, Bayındırbank bünyesinde birleştirildi.
Etibank, İktisat Bankası ve Kentbank’ın tasfiye kararları 20 Mart 2002 tarihli BDDK ve TMSF kararları doğrultusunda kaldırılarak Bayındırbank bünyesinde birleştirildi.

Satılanlar...
Fon kapsamında bulunan Bank Ekspres 30 Haziran 2001 tarihinde Tekfen grubuna satıldı, 26 Ekim 2001 tarihinde Tekfenbank ile birleştirildi.
Demirbank’ın satışı konusunda 20 Eylül 2001 tarihinde HSCB Bank ile hisse devir sözleşmesi imzalandı. BDDK’nın 11 Aralık 2001 tarihinde aldığı kararla banka HSCB Bank ile birleşti.
Sitebank’ın satışı konusunda 21 Aralık 2001 tarihinde Nova Bank ile hisse devir sözleşmesi imzalandı. Devir işlemi 16 Ocak 2002 tarihinde gerçekleşti.
Elde kalanlar...
Toprakbank, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu Kararı uyarınca eski ortaklarına devredilen Tarişbank ile 6 Kasım 1997 yılında Fon’a devredilen Türk Ticaret Bankası’nın kaderi konusunda hukuki süreç hala devam ediyor.
Sonuçta...
Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti. Banka hortumlayanların çoğu kısa süre yattıktan sonra bırakıldılar. Yurtdışına kaçarak paraları afiyetle yiyenler unutuldu. Olan vatandaşa, bizlere oldu. Adalet arıyoruz.

Ecevit’ler...
Yaşı 50 ya da ileri olanlar hatırlayacaklardır... Ecevit, 1970’lerin başında CHP Genel Sekreteri iken İsmet İnönü’yü alaşağı etmiş Genel Başkanlık koltuğuna oturmuştu. Ecevit’in o gün için bilinen en önemli özeliği kuşkusuz dürüstlük ve doğruluğu idi. “Karaoğlan” lakabıyla anıldığında umut olmuştu. Türkiye, Ecevit’in hastalığına kilitlendiğinde ise bugüne kadar bilinmeyen daha doğrusu üstünde fazlaca durulmayan önemli bir özelliği ortaya çıktı: kimseye yanaşmaması, kimseye güvenmemesi.
Ecevit ve DSP’nin kuruluşunda yadsınamaz katkısı olan eşi Rahşan Ecevit, kendilerine yaklaşan ya da yanlarına çektikleri kişilerle uzun süre çalışmadılar, yanlarından uzaklaştırdılar. Ecevitlerin yine şimdilerde seslendirilen bir başka özellikleri de kendilerine vefa ve saygı gösterenlere vefasızlıkla karşılık vermeleri. Siyasi yaşamlarında Ecevitler, en yakınlarında bulunanlarla dilediklerinde yollarını ayırma geleneğini sürdürüyorlar. Yakın çalıştıktan sonra dışladıkları ve bizim aklımıza gelen bazı siyasetçiler şöyle:
Orhan Eyüpoğlu, Kamil Kırıkoğlu, Mustafa Üstündağ, Deniz Baykal, Prof.Turan Güneş, Ali Topuz, Yılmaz Alpaslan, Metin Tüzün, Doğan Araslı, Mustafa Ok, Niyazi Ünsal, Selçuk Elverdi, Şükrü Koç, Süleyman Genç, Kemal Okyay, Cahit Angın, Gündüz Onat, Erol Çevikçe, Sabri Ergül, Hayrettin Uysal, Önder Sav, Güler Gürpınar...Bu isimler 1970’lerde gözden düşenler.
1980’den sonra kurdukları DSP’ye aldıkları ve daha sonra silip attıkları akla gelen kimi isimler ise şöyle:
Prof. Mümtaz Soysal, İsmail Hakkı Aydınlıoğlu, Aycan Giritlioğlu, Ali Dönmez, Yaşar Mengü, Erdal Kesebir.
Bu arada önce genel başkanlığa getirip sonra dışladıkları Necdet Karababa’yı unutmamak gerekir. Zekeriya Temizel de Ecevitlerin gadrine uğrayanlar arasında sayılabilir.
Son örnek Hüsametin Özkan. Ve o Özkan’la DSP siyaset arenasından siliniyor.

Bir anket...
Çoğunluğun ilgisini çekebilir... Kısa adı TESEV olan Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı bir anket düzenledi. 17 il, 25 ilçe ve 176 köyde 18 yaş üzeri 3 bin 60 vatandaşla yapılan ankette çarpıcı sonuçlar elde edildi.
Türkiye’nin farklı yörelerini simgeleyen Adana, Ankara, Balıkesir, Burdur, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kars, Konya, Malatya, Samsun, Sinop ve Şanlıurfa’da gerçekleştirilen ankette, “Türkiye, AB’ye üye olursa hayatınızda nasıl bir değişim olacaktır?” sorusuna yüzde 80’lik oran “iyi ya da çok iyi olacak” karşılığını verdi.
AB’ye üyelik için ağırlaştırılmış müebbet hapis şartıyla idamın her suç ve herkes için kaldırılmasına verilen toplam destek yüzde 62. “Türkçe’den başka anadil konuşanların, örneğin Kürtçe konuşanların, kendi anadillerini özel dershanelerde öğrenmelerini engelleyen yasaların kaldırılması tek şart olsaydı bunu onaylar mıydınız?” sorusuna olumsuz yanıt verenlerin oranı yüzde 58. Türkçe’den başka anadil konuşanların kendi anadillerinde radyo-tv yayınları yapabilmesini engelleyen yasaların kaldırılmasını onayların yüzdesi ise 39.
Anketin kuşkusuz en can alıcı bölümü, AB’yi tanıma ve AB topluluğuna katılma ile ilgili sorulara alınan yanıtlar.
“Bir halkoylaması yapılsa, Türkiye’nin AB üyeliği için mi yoksa bunun karşısında mı oy kullanırdınız?” sorusuna ankete katılanların yüzde 64’ü olumlu yanıt verdi. “AB nedir?” sorusuna “Bilmiyorum” diyenlerin oranı ise yüzde 84.
Demek ki, Türk halkı bilmediği, tanımadığı bir yere girmek istiyor.
Öte yandan, Avrupa Birliği’nin 13 aday ülkeyi kapsayan araştırmasına göre Türkler çok yaşıyor, çok konuşuyor ve çok tembel.
1996 ile 2000 yılları arasında aday ülkelere ait verilerin değerlendirildiği ve Avrupa Birliği Komisyonu’na bağlı İstatistik Bürosu tarafından yapılan araştırmada Türkiye ile ilgili bölümler şöyle:
• En genç nüfusa sahip ülke.
• En yüksek doğum oranına sahip ülke.(yüzde 21.5)
• Ölüm oranı en düşük ülke.(yüzde 6.7)
• En yüksek çocuk ölümlerinin görüldüğü ülke.(Her bin çocuktan 35’i ölüyor.)
• Yüksekeğitimde en düşük orana sahip ülke.
• Çalışma oranı en düşük ülke. (15 yaş ve üstünde her 100 kişiden 46’sı çalışıyor.)
• Cep telefonuyla en fazla konuşan aday ülke.(15 milyon Türk’ün cep telefonu var.)
• Araştırma ve geliştirmeye bütçesinden en fazla para ayıran aday.
Mili birliğimizden, bağımsızlığımızdan kısaca benliğimizden ödün vermeden her türlü çağdaş yaklaşıma olumlu bakılması görüşündeyiz.


[1] İlk Hedef, Ağustos 2002, yıl:1 sayı:11, s.4-7