23.10.2008, 5.Söke Edebiyat-Sanat ve Kitap Günleri, Osman Şahin'le

 
   
 

MADIMAK,
2 Temmuz 1993[1]

 

                9 yıl önce 2 Temmuz günü Sivas’ta Madımak otelini ateş veren gericiler ve o düşüncede yan tutanlar tam 37 aydını diri diri yaktılar. Üzerinden tam 9 yıl geçti...Aynı kafalar şeriat düzenini getirmek için çabalarını sürdürüyorlar. Ölenler ölmüş oldu. Öldürenler hukuksuzluğun hukuk olduğu ülkemizde haklı olarak, “ben suçsuzum” diyebiliyorlar.

                O günden aklımızda kalan en belirgin isim, olay sonrası kalabalığa, “gazanız mübarek olsun” diye konuşan dönemin Refah Partili Belediye Başkanı, halen Saadet Partisi milletvekili Temel Karamollaoğlu. Bir başkası itfaiyenin kurtarmaya çalıştığı yazar Aziz Nesin'i linç etmeye çağıran dönemin Belediye Meclis üyesi Cafer Erçakmak. Bir de, olayları “büyük bir tehlike yok” biçiminde değerlendirerek takviye birlik gönderme emri vermeyen dönemin DYP’li İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu.

                Konumuz kimin ne yapıp yapmadığı değil, bu yargıyı ilgilendirir. Ancak bildiklerimizi sizlerle paylaşmak konumuzdur elbette. Bakınız dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin konuyu nasıl özetliyor[2]:

                “Asker olay yerine geç geldi, olayları uzaktan izlediler...

                Polis saldırganları yüreklendirdi, sırtlarını sıvazladılar,

                İtfaiye yangını söndürmede isteksizdi,

                İçişleri Bakanı işine dalmıştı,

                Belediye Başkanı Temel Karamolaoğlu İçişleri Bakanını yanılttı.”

Saldırganların oteli yaktıktan sonra “Vali istifa” sloganlarıyla Valilik kapısına dayandıklarını hatırlatan Vali Karabilgin, içeride yaşadıklarını şöyle anlattı:

                “Yağmur gibi taş yağıyordu. 3 vali yardımcım, Emniyet Müdürü, Jandarma Komutanı, iki korumam ve odacım aşağıda. Başka kimse kalmadı. Herkes kayıp. Bir yandan Ankara’dan telefon yağıyor, bir yandan muhasara altındayım. Saldırganlarla aramda sadece 30-40 basamak var. Adamlar girecek beni linç edecek, yeşil bayrağı da yukarı asacak. Bunun başka sonucu yok.”

                Umutların tamamen tükendiği bir anda, Jandarma Komutanı Başçavuşun beraberinde berber, bulaşıkçı, terzi, ütücü erlerden oluşan 18 kişilik timle havaya ateş ederek hükümetin önüne geldiğini, saldırganları gerilettiğini ve kendilerini linç edilerek öldürülmekten kurtardığını anlatan Vali Ahmet Karabilgin’e göre, beklenen askeri kuvvet bir türlü gelmedi. Oysa, öğleye kadar Valiyle olan Tugay Komutanı Tuğgeneral Ahmet Yücetürk, asıl hedef olan yazar Aziz Nesin’in Madımak Oteli’nde bulunduğunu yangından bir saat önce öğrenmiş ve Meclis Araştırma Komisyonu’na verdiği ifadede bu gecikmeden dolayı Vali’yi suçlamıştı.

                Karabilgin, “Asker yetişti” sandıklarında yaşanan hayal kırıklığını ise şöyle yansıttı:

                “ sonunda 20-30 asker geldi, hükümet meydanına...Ama orduevini koruyacak şekilde mevzi aldılar. Bunları maalesef ben yaşadım, gördüm. Halbuki benim güvenliğimle ilgili bir sorun yok, Madımak’ta sıkıntımız var, oraya yoğunlaşması lazım. Ama askeri birlikten parça parça gelen bu gruplar olay yerinden çok, ana caddedeki mağazaların, kuyumcuların, askeri risk altına atmayacak bölgelerin etrafında güvenlik önlemi aldılar.”

Yangından hemen önce komutanın, küçük bir askeri birlikle Madımak Oteli’nin bulunduğu meydana girdiğini hatırlatan Vali Karabilgin, o birliğin de “Asker Bosna’ya”, “En büyük asker bizim asker” sloganlarıyla etkisizleştirildiğini söyledi. Karabilgin, bu tavrın nedenini de şöyle açıkladı:

                “Kahramanmaraş, Çorum, Sivas olayları masaya yatırılırsa görülecektir ki, asker hepsinde olay bittikten sonra devreye girmiştir. Niye? Çünkü asker, savunma ve savaş düzeni esasına göre eğitilir. Oysa toplumsal olaylar, farklı eğitim ve deneyim ister. Komutanlar ‘Siviller işlerini kendileri bir yapsın, görelim. Belki başarırlar’ anlayışıyla son ana kadar bekler. Askerin burnu kanamasın ister. Bu da onların sorumluluğudur. Genelkurmay’ın izni olmadan hiçbir birlik komutanı bir tek neferi olayların içine atamaz. Bunlar konuşulmuyor, onlar hiçbir şey söylemiyor ama Sivas’ta da birlik komutanı, Genelkurmay’ın verdiği izin kadar asker yollama yetkisini kullanabilmiştir.”

                Karabilgin, o gün kentte yaklaşık 350 polis ile 80 jandarmanın görev yaptığını, saldırganların sayısının ise 15 bini bulduğunu söyledi. Bu koşullarda polis, jandarma ve itfaiyecilerin çoğu görevini fedakarca yapsa da istisnalar olduğunu da vurguladı. Vali Karabilgin,

                “5 saat, polis ve jandarma Madımak’a saldırganların girişini engelledi. Yerine göre havaya ateş açtı, yerine göre cop kullandı, yerine göre kenetlendi, yerine göre de belki birilerinin sırtını sıvazladı. Bunlar da oldu, olmadı demiyorum.” dedi.

                Karabilgin’e göre, o noktada tıkandılar. Polisin panzeri yok ki topluluğu nasıl dağıtacaksınız. Emniyet Müdürü ‘itfaiyeye tazyikli su sıktırıp dağıtalım’ diyor. Sonra...Vali devam ediyor:

                “Ancak Belediye Başkanı ‘Su sıkıldığı zaman halk birbirini ezer’ gibi bahanelerle olumsuz tavır aldı. Bir süre sonra itfaiyeyi hükümetin önüne getirtebildik, ama ileriye adım atamadı. Hep kafamda bunları düşünürüm, acaba otelin yanacağını birileri biliyor muydu da o rahat dönemde itfaiye gelmedi diye...Oysa araçlar yanarken bir tek itfaiyeyi otelin önüne ulaştırabilmiş olsaydık, kesinlikle oteli yaktırmazdık. İtfaiye buna istekli miydi? Hayır, itfaiye de isteksizdi.”

                Sivas olaylarından sonra görevden el çektirilen ve Danıştay’ca aklandıktan sonra halen merkez valisi olarak görev yapan Ahmet Karabilgin, Sivas felaketinin derslerle dolu olduğunu belirterek, benzer olayların yaşanmaması için önerilerde bulunuyor:

                “Güvenlik örgütü yeniden yapılandırılmalı. İlin gücünü aşan bu tür toplumsal olaylarda çok süratli ve donanımlı bir şekilde olay yerine ulaşabilecek bir yapılanmaya gidilmeli. Belli illerde aracı, helikopteri, uçağı, donanımı, eğitimiyle hazır kuvvetler bulundurursunuz. İçişleri Bakanı düğmeye bastığı zaman nerede yerel kolluk gücü zafiyete uğramışsa oraya indirirsiniz. Ama bu, ulusal iradeye dayalı hükümetin, bakanın ve valinin emrinde olan bir sivil güç olmalı.”

                Biz de diyoruz ki,

                Laik, demokratik cumhuriyetin ilkelerine sahip çıkılmadan ve Atatürk’ü yeterince tanımadan, birlik ve beraberliği sağlamanın zor hatta olanaksız olacağını herkes bilmeli, bilenler bilmeyenlere öğretmelidir.

[1] İlk Hedef, Temmuz 2002 yıl:1 sayı: 10, s.22-23

[2] 02.07.2002 günü saat 21.05’te CNN Türk’te yayınlanan “O Gün” belgeselinde yaptığı açıklama.