|
Mister Dulles ve Türk Gençliği
Savaş kapıda... Birleşmiş Milletler, NATO, Asya, Avrupa,
Afrika, cümle Uluslararası kuruluşlar ve kıta ülkeleri
“Savaşa Hayır” derken Amerika diretiyor: Irak’ı
haklıyacağım. Daha tezkere TBMM’ye gelmeden
limanlarımıza Amerikan silahları yığılıyor. Hükümet ayak
sürüyor, Amerika diretiyor. Türkiye bundan 50 yıl önce
yine Amerika ile benzer bir durum yaşamıştı.
1953 yılında Amerikan Dış İşleri Bakanı John Foster
Dulles, Kuzey Atlantik Paktı’na (NATO) en ucuz askeri
Türkiye’den temin ettiklerini açıklar. O tarihlerde
memleketinden uzak Nazım Hikmet, 16.7.1953 günü Amerikan
Bakanına “23 Cent'lik Askere Dair” başlığı
altında şu cevabı verir:
Mister Dulles,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülmeye hazır;
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı,
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz
(her kaba uymak meselesi),
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
Yahut da aynı hesapla Mister Dulles
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuz beşini birden
İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısına yahut
bir çift iskarpin parasına.
Yalnız bir mesele var Mister Dulles,
herhalde bunu sizden gizlediler.
Size yirmi üç sente sattıkları asker
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak,
mevcuttu, tuhafınıza gidecek,
mevcuttu,
hem de çoktan mı çoktan,
daha sizin devletin adı bile konmadan.
Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela, Mister Dulles,
yeller eserken yerinde sizin New York'un,
kurşun kubbeler kurdu o
gök kubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
Halı dokur gibi yonttu mermeri,
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebemkuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
Dahası var Dulles,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek,
ve yarin yanağından gayri her yerde,
her şeyde,
hep beraber diyebilmek için
yürüdü peşince Bedrettin'in.
O, tornacı Hasan, köylü Memet, öğretmen Ali'dir,
Kaya gibi yumruğunun son ustalığı:
922 yılı 9 Eylülü'dür.
Dedim ya, Mister Dulles,
Herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
Ucuzdur vardır illeti.
Hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim,
her millet gibi büyük Türk milleti.
Savaşın sıcaklığını hissettiğimiz bu
günlerde
19 Mayıs 1919'da başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın
nasıl verildiğini ve Cumhuriyetin hangi koşullar altında
kurulduğunu
hatırlamakta yarar olduğu kanısındayız. Çekilen acıları,
geride bırakılan binlerce genç şehit ve gaziyi unutmak
mümkün mü? Ve de büyük Atatürk’ün gençliğe
seslenişini...
İşte..Tarih 20 Ekim 1927. Yer TBMM.
Atatürk kürsüde:
“Sayın baylar, sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan uzun
ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir
çağın öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki
çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek
kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu
sayacağım.
Baylar, bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan
büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını;
bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve
çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen
ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili
yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır.
Bu sonucu, Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak
bırakıyorum.”
ATATÜRK'ÜN TÜRK GENÇLİĞİNE HİTABESİ
(Orijinal)
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk
Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa
etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli
budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek
isteyecek, dahili ve harici, bedhahların
olacaktır. Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti
müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak
için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve
şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait,
çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar,
bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin
mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz
vatanın kaleleri zapt edilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları
dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil
işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha
elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin
dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet
ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu
iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini,
müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit
edebilirler. Millet, fakrı zaruret içinde harap
ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen,
Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır.
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda
mevcuttur.
Ankara, 20 Ekim 1927
|
|
ATATÜRK'ÜN TÜRK GENÇLİĞİNE SESLENİŞİ
(Yeni Türkçe)
Ey Türk Gençliği!
Birinci ödevin; Türk bağımsızlığını, Türk
Cumhuriyetini, sonsuzluğa değin korumak ve
savunmaktır.
Varlığının ve geleceğinin tek temeli budur. Bu
temel, senin en değerli güven kaynağıdır.
Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu
kaynaktan yoksun etmek isteyen kötücüller
bulunacaktır. Bir gün, bağımsızlığını ve
Cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan; ödeve
atılmak için, içinde bulunacağın durumun
olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu
olanaklar ve koşullar çok elverişsiz olabilir.
Bağımsızlığına ve Cumhuriyetine kıymak isteyecek
düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir
utku kazanmış olabilirler. Zorla ve aldatıcı
düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri
alınmış, bütün gemilikleri ele geçirilmiş, bütün
orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine
düşman girmiş olabilir. Bütün bu koşullardan
daha acıklı ve korkunç olmak üzere, yurdunda, iş
başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık içinde
olabilirler. Üstelik, hainlik de yapabilirler.
Daha kötüsü, iş başında bulunan kişiler, kendi
çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların
siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus,
yoksulluk ve sıkıntı içinde ezgin ve bitkin
düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin gençliği!
İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin,
Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini
kurtarmaktır! Bunun için gereken güç,
damarlarındaki soylu kanda vardır!
Söylev' den 20 Ekim 1927
|
İlk Hedef, mart-nisan 2003
yıl:2 sayı:17 s. 8-11
|