25.05.2008, Efes, Ilse Esen ve Sultan Su Esen'le

 
   
 

NUTUK ya da Söylev[1]

                Atatürk’ün 15-20 Ekim 1927’de Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 1. Kurultay’ında okuduğu uzun söylevin adı NUTUK’dur. Kurtuluş savaşı ile Cumhuriyetin ilk yıllarının belgelere dayandırılmış ayrıntılı bir özeti ve yorumudur.

‘’1335 (1919) senesinin Mayısının 19 uncu günü Samsun’a çıktım...’’ diye başlar büyük kurtarıcı.

Gazi’nin el yazısıyla yazdığı Nutuk yada başka bir deyişle söylev, Halk Fırkası kongresinin sabah ve akşam altı gün süren toplantısında, yine kendisi tarafından okunmuştur. Gazi söylevi 36 saatte tamamlamıştır.

Söylev eski harflerle 543 büyük kitap sayfasıdır. Buna 226 belge ile, Trakya teşkilatına ait belgeler ve başlıca savaşların harita ve krokileri eklenmiştir. İlk baskısı 1927 yılında eski Türkçe ile iki cilt asıl metin ve belgelerin yer aldığı ek bir cilt halinde toplam üç cilt olarak yapılan söylevin, daha sonra gerek yeni harflerle Türkçe, gerek yabancı dillerde çeşitli baskıları yapılmıştır.

                Nedir büyük nutuk?

                Halk Partisini, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin bir devamı ve Sivas kongresini de bu nedenle partinin ilk kongresi sayanlar ve Halk Partisi edebiyatında ikinci kongre adı verilen üçüncü Büyük Millet Meclisine tek parti olarak gelen Halk Fırkası, 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında ilk kongresini düzenledi.

                Kongrenin büyük olayı, Gazi’nin bu kongrede, daha sonra ‘’Nutuk’’ olarak adlandırılan demeci ile, hem kendi mücadelesini, hem de 19 Mayıs 1919’dan Cumhuriyetin ilanına kadar olan milli mücadeleyi kendi açısından değerlendirmesidir.

                Nutuk, tarihi değerde siyasi bir belgedir. Her siyasi belge gibi, zamanın koşullarında çeşitli açılardan değerlendirilebilir. Önemli olan nutkun sahibinin kendi hikayesini, kendi eli ve dili ile kendi ölçüleri ve de seslendirildiği günlerin ortamında tarihe mal etmiş olmasıdır.

                Atatürk’ü,‘’Kaderini hayale, heyecana ve tesadüflere bağlamayan, bunların hepsinden faydalanan, ama talihinin örgüsünü, mantıkın ve zaruretlerin düğümleri ile dokuyan bir hesap adamı. Bir düzen sanatçısı. Bir determinist...’’olarak tanımlayan Şevket Süreyya Aydemir, ‘’Tek Adam adlı eserinde Nutuk’u şöyle anlatır:

                ‘’Gazi ölçüsünde bir liderin, kendi harekat ve icraatını, kendi görüş açısından olsa da, böylesine vesikalar dayanağı ile partisi, milleti ve bütün cihan karşısında gün ışığına vurması, pek de misali olmayan bir davranıştır. Çünkü hem kendi milleti, hem dünya karşısında olayların böylece değerlendirilmesi, öylesine bir taahhüttür ki, böyle bir taahhüde ancak, hem kendine, hem kendi işlerine inanan ve onu kendi inandığı gibi tarihe nakletmek isteyen, cesur bir insan girişebilir.’’

                Gazi’nin nutkunda, değerini hiçbir zaman kaybetmeyecek, somut belgelere dayanan, olayların gelişmeleri ile doğrulanan, günün koşullarına göre değerlendirilmesi gereken, kişisel görüş ve yargılar da yer alır.

Aydemir ‘’Tek Adam’’da mesela diyor,

‘’Anadolu’da müstakil bir heyet-i içtimaiye yaratmak’’ yolunda daha 1919 Haziranında Amasya’da başlayan çabaların nutkun ilk sayfasında yer alan ve etrafiyle sıralanan zorunlukları, 23 Nisan 1920 de Ankara'da Büyük Millet Meclisi Hükümetinin kuruluşuna varan gerekçe, bu hareketin Türkiye Cumhuriyeti şeklinde gelişmesi ve bu cumhuriyetin, içli bir hitabe ile Türk Gençliğine emanet edilişi, her zaman aynı derecede önemli sayfalar teşkil edecektir. Ama gene bu arada mesela, Gazi’nin eski arkadaşları ve onların davranışları onların orduyu ele geçirerek kendisine karşı bir komplo hazırladıkları hakkındaki hükümleri ancak, nutkun verildiği günlerin şartlarına göre değerlendirilebilir. Mesela Ali Fuat Paşa, Kazım Karabekir, Rauf bey ve diğer eski yakın arkadaşları hakkında vardığı hükümler, gerçi olaylara dayandırılmıştır ama bu olayların, bu gün daha soğuk kanlılıkla değerlendirilmesi mümkündür.’’

                Bu eski arkadaşların birer Mustafa Kemal olamayacaklarını vurgulayan Şevket Süreyya Aydemir, şöyle der:

‘’Örneğin General Ali Fuat Cebesoy, Atatürk’ün ölümünden çok sonra, 1956 da verdiği ‘’Atatürk- Milli Lider’’ başlıklı konferansta hem de artık Atatürk ölmüş olduğu için tam bir vicdan kanaatı ile, Atatürk’ün üstünlüğünü; medeni, aydın ve dürüst bir insan olarak tanımlamış, yazmış, anlatmıştır. Hem de Atatürk’ün devrinde, İzmir’de idam edilmek olasılığına kadar varan çile ve mihnetlere rağmen...’’

                Aydemir’e göre, bugün Atatürk sağ olsaydı, bu eski arkadaşları hakkında, Nutuktaki görüşlerini belki de başka türlü değerlendirirdi.

Gerçi Gazi Nutuk’ta:

                ‘’- Benimle beraber yola çıkanlar, kendi görüş ufuklarının sonuna erince, birer birer beni bıraktılar’’ der.

Onun ileriyi görüşü, imkanları doğru değerlendirme gücü, bir bakışta aykırı gibi görünen büyük hedeflere yönelişi ve Tek Adam olarak kendine özgü karar verme yetisi tabii ki çevresindekilerde olamazdı. Yine, o zaman ve bu eski arkadaşları hakkında, sert görülen davranışlarda bulunmasaydı, bundan, hareket zarar görebilirdi. Belki birtakım iç çatışma ve bölünmeler olabilirdi. Örneğin, Rauf beyin cumhuriyeti zamansız bulduğu bir gerçektir. Ama, bu insanların vatan sevgileri, kimi zaman yön ve kader tayin edici hizmet ve yardımları, yadsınamaz. Askeri kimliğini hep ön plana taşıyan Kazım Karabekir’in gelişmeleri önceden ve her zaman göremeyerek, hele zamansız bir partileşme deneyimi ile hem kendisine, hem de gelişmelere zarar vermiş olmakla beraber, Erzurum’da Mustafa Kemal ordudan ayrıldığı çaresizlikler ortasında tek başına kaldığı bir günde; gösterdiği vefa ve sadakat, hem milli hareketin tarihinde hem Mustafa Kemal'in var oluşunda, kader tayin edici bir müdahaledir. Zaten Mustafa Kemal de ölüm yatağında, bu arkadaşlarının niçin kendi etrafında olmadıklarını, hazin bir yalnızlık içinde sormuştur.’’

                Mustafa Kemal Nutkunda İstanbul’daki çabalarını ve ümitlerini anlatmamıştır. Bu açıdan devrin sorunları da aydınlatılamamıştır.

Mustafa Kemal Nutuk’un başlangıcında 1919’da memleketin içinde bulunduğu durumu özetledikten sonra, 9 Eylül 1922’de İzmir’de memleketin kurtuluşuna ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin kuruluşuna varan olayları, mücadeleleri ve gelişmeleri, bölüm bölüm anlatır. Belgeleri sunar. İcraatının dayanaklarını gösterir:

                ‘’- Beni İstanbul’dan sürmek ve uzaklaştırmak maksadiyle Anadolu’ya gönderenler tarafından, bu geniş selahiyetin (ordu müfettişliğinin) nasıl verildiğine belki şaşarsınız,’’

diye sorar ve:

                ‘’- Derhal ifade etmeliyim ki, onlar bana bu selahiyeti bilerek ve anlayarak vermediler’’

diye açıklar. Zaten ona verilen sorumluluk, o daha çalışmalarına başlamadan 23 Haziran 1919 da İstanbul hükümetince geri alınmıştır. Kendisine ise, daha Samsun’a ayak bastığı günlerde ve hemen geri gelmesi için çağrı yapılmıştır. O Erzurum’da iken ve henüz Erzurum kongresi de açılmadan, 8 Temmuz 1919’da, hem askerlikten istifa etmiş, hem de padişah onun bütün rütbe ve nişanlarını geri alarak kendisini ordudan çıkarmıştır. Ondan sonra mücadele ve şeflik yetkilerini kongre ve temsil heyetleri ile kendinden ve nihayet Türkiye Büyük Millet Meclisinden almıştır. Tevkif emirleri ise ayrıdır.

                Gazi nutkunda, bu mücadelede yer alan muharebeler zinciri ve bunların hikayesi üzerinde fazla durmamıştır. Bu da Nutkun siyasi bir belge olduğunu kanıtlamaktadır. O; nutukta daha ziyade koşulları, siyasal gelişmeleri ve mücadelesini canlandırmıştır. Kendisini ve eserini ortaya koymuştur.

                 Özetleyecek olursak, Nutuk’ta bağımsızlık politikasının, çağdaş bir ulusun ve Cumhuriyetin temel ilkeleri ve daha sonraki politikaların ana hatları sık sık yinelenerek kapsamlı bir program oluşturulur. Tarihsel olayların belgesel anlatımının yanı sıra, olaylar ve kişilerle ilgili yorumlar ve hesaplaşmalar geniş yer tutar. Bağımsızlık ve halka dayanma ilkesi ile çağdaşlaşma hedefi ön plana çıkan düşünsel öğelerdir. İleriye dönük pratik hedef de bu alandaki kazanımların korunmasıdır. En sondaki gençliğe sesleniş bunun kanıtıdır.

[1] İlk Hedef, kasım 2001, yıl:1 sayı:2, s.43-45