07.07.2008, Kuşadası, Belediye Başkanı Fuat Akdoğan ve Mehmet Aslan Güven'le

 
   
 

ÇANAKKALE ZAFERİ      

 

                Bugün Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıldönümü. Birinci Dünya Savaşında Türkiye’nin Merkezi devletlerle birlikte savaşa katılması üzerine, İtilaf Devletleri en hassas yerimizden bizi vurdukları takdirde, gerek Çarlık Rusya’sına yardım edeceklerini ve gerekse Batı Cephesi üzerinde olan Alman baskısını azaltacaklarını düşündüler.

Türkiye’nin en hassas noktası kuşkusuz başkenti bulunan İstanbul’du. İstanbul’un ele geçirilmesiyle sadece Rusya ile doğrudan doğruya temas kurulmakla ve Süveyş Kanalı ile Mısır üzerinde Merkezi Devletlerin baskısı ve tehditleri azaltılmakla kalmayacak, her halde Türkiye başkentinin kaybı nedeniyle büyük kargaşalıklara uğrayacak ve savaş dışı olacaktı. Böyle bir durumda hala ne tarafa katılacakları belli olmayan Balkan Devletlerinin de İtilaf Devletlerine katılmaları beklenirdi.

                İstanbul’un ele geçirilmesi için Çanakkale Boğazının ele geçirilmesi gerekiyordu. İlk fikir, boğaza kara ve deniz kuvvetlerinin birlikte saldırması idi, sonra donanmanın tek başına zorlaması planı uygulandı. Savaş ilanından birkaç gün sonra 3 Kasım 1914’de İngiliz Abluka Filosu boğazın dış istihkâmlarını topa tuttu. Bombardıman kısa sürdü ve Seddülbahir istihkâmları altüst oldu, düşman denizaltı gemileri de boğaza sokuluyorlardı.

                Nitekim 13 Aralık 1914’de Mesudiye zırhlımızı batırdıkları gibi Marmara’ya girerek ve gemilerimizi batırarak asker ve levazım nakline de engel oluyorlardı. Nihayet, Amiral Carden komutasında bir müttefik filosu Cevdet Paşa’nın komutası altında bulunan Çanakkale istihkâmlarına karşı harekete memur edildi. Düşman Arıburnu önünde yapılan aşırtma atışlarıyla Hamidiye, Çimenlik ve diğer boğaz istihkâmlarını susturmanın Barbaros ve Turgut adlı savaş gemilerimizin müdahalesi nedeniyle mümkün olamayacağını anladı ve boğazı giriş yerinde zorlama kararı aldı.

                Savaş planı ilk aşamalarda dış istihkâmların düşürülmesini hedef almıştı. Taarruz, 19 Şubat 1915’de başladı. Dış tabyalar top ateşi ile tahrip edildi. 26 Şubat ile 4 Mart arasında Seddülbahir ve Kumkale’ye filodan düşman müfrezeleri çıkarılarak tahrip işi tamamlandı. Asıl büyük deniz saldırısı Amiral Carden’in yerine tayin edilen Amiral Robert komutasındaki İngiliz ve Fransız savaş gemileri tarafından 18 Mart 1915’de yapıldı.

                Düşmanın amacı, boğazın orta kısmındaki tabyalar ile mayın tarlalarını koruyan bataryaları susturmaktı. Bundan sonra mayın tarayıcılar donanmaya yol açacaklar, savaş gemileri de Boğaz’a girecek iç istihkâmları yakın mesafeden etkisiz hale getirecek ve buradaki torpiller de temizlendikten sonra, Marmara’ya geçmek imkânına kavuşulacaktı. Planın esası savaş gemilerinin torpilden temizlenmiş sahada kullanılmasıydı. Bunun için boğazın aşağı kısmını dikkatle taramışlardı. Fakat, 18 Mart’tan bir gece önce Hakkı Kaptan komutasındaki kahraman Nusret Mayın gemimiz, boğaza giren donanmanın dönüş manevrası yaptığı karanlık limanın yukarı kısmına 20 torpilden oluşan bir mayın hattı döşemişti.

                12 zırhlı, 7 kruvazör, 16 muhrip ve 6 denizaltıdan oluşan müttefik filosu 18 Mart sabahı boğaza girip tabyalara karşı şiddetli ateş açtı, karadan yapılan karşılık zayıf kalıyordu. Saat 14’de Çanakkale ateşler içinde kalmış, tabyalar ile telefon irtibatı kesilmiş, topların bir kısmı tahrip edilmiş, bazıları toprağa gömülmüş ya da kamaları sıkışmış olduğundan ateşimiz çok zayıflamış bulunuyordu ki, öncülük etmiş Fransız gemileri nöbet değiştirmek için manevra yaparlarken, Bouvet zırhlısı bir torpile çarparak battı. Yerlerini almaya gelen İngiliz gemilerinden İrresistable iki saat sonra aynı akıbete uğradı. Onun yardımına koşan Ocean zırhlısı da suların dibine gömüldü. İnflexible zırhlısı ağır yaralandı. Fransız zırhlılarından Suffren ve Gaulois top mermisi isabetiyle büyük hasara uğradılar. Bu büyük yenilgi karşısında düşman çekilmek zorunda kaldı.

                Çanakkale’de 18 Mart’ta kazanılan büyük zaferden Türk kaybı, içlerinde Hasan Mevsuf Bey gibi değerli komutanlar bulunan 25 kahraman şehit ve 61 yaralı ile bir cephanelik ve bir ağır toptan ibaretti. 18 Mart 1915’ten sonra, Boğaz bir daha denizden zorlanmadı. Çanakkale Boğaz’ı 18 Mart’ta geçilseydi dünya tarihi bugün bambaşka olurdu.

                18 Mart’tan sonra düşman boğazı karadan geçmeye kalkışmış ve o zaman büyük Türk Başbuğu Mustafa Kemal askeri dehasını göstermek olanağını bulmuştu. Mustafa Kemal’in eşsiz askeri dehası Mehmetçiğin vatan yolunda sonu gelmez fedakârlık ve kahramanlığıyla birleşince Çanakkale düşmemiş ve Türklük tarihinde bütün kuşakların daima iftiharla anacağı bir destan olmuştur. Bütün Türkler böyle bir günde Mehmet Akif Ersoy’un “Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor, bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor” diye hatıraları önünde saygıyla eğildiği şehitlerimizi rahmetle anmaktadır.

                Çanakkale’de 18 Mart’tan sonraki aşamada Mustafa Kemal’in yarattığı kahramanlık ve yaptığı hizmet kısa zamanda yalnız orduda değil, memleketin her tarafında yayılmış haklı şöhreti en büyükleri dahi kıskandıracak bir düzeye çıkmıştı. Bu şöhret ve güvendir ki, Samsun’dan başlayarak ölümüne kadar bütün milleti peşinden sürüklemiş ve milletin gözbebeği eşsiz kahraman, İstiklal savaşını ve Devrimleri bu şöhret ve güven sayesinde başarmıştır.