07.09.04, Nikah Günü, Ömer Esen ve Sultan Su Esen'le

 
   
 

CUMHURİYET MİTİNGLERİ DARBE DEĞİL DEVRİMDİR

Alıştık artık… Ne zaman duyarlı halkımız milli duruşunu gösteriyor, cumhuriyete, cumhuriyete inananlara sahip çıkıyor, karşıtları kin kusuyor. 19 Mayıs günü toprağa verdiğimiz Türkan Saylan’da olduğu gibi.   

Bu ülkenin insanları, bu ülke için didinip çırpınan, varını yoğunu kız çocuklarının eğitimine harcayan, cüzamla mücadele ederken destanlar yazan Cumhuriyet kadını, “Atatürk’ün Kızı” Türkan Saylan’a öyle bir sahip çıktı ki, iftiracıların da, yobazların da, çıkarcıların da söyleyecek sözleri kalmadı.

Ama yine de konuştular; utanmadan, sıkılmadan yandaş ekranlardan konuştular. Dönek insanların hali gerçekten de mide bulandırıyor… Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ı tanımayan yoktur artık. AB şakşakçılığı bir yana, nereden nereye geldiklerini hazırlatmaya da gerek yok. Ama aralarına bir AKP milletvekili almışlardı ki; vay da vay; Haluk Özdalga...

Ecevit döneminde DSP Parti Meclisi üyesi, ardından CHP Parti Meclisi üyesi olan Haluk Özdalga onlarlaydı. Ikına sıkıla, Türkan Saylan’dan söz ettiler. Toplumsal çabalarını takdir ettiklerini dile getirmeye çalıştılar! Haluk bey, Prof. Türkan Saylan’ı pek tanımadığını, ama eğitime verdiği desteği takdir ettiğini dile getirmez mi?

Eh pes yani… Aslını inkâr etmek demek, bu olsa gerek. Haluk bey, siz 12 Mart döneminin askeri savcılarından Numan Özdalga’nın oğlu değil misiniz? Babanız size Prof. Saylan ile ilgili hiç bir şey anlatmadı mı? Hadi babanızdan duymadınız, okuma-yazmanız da mı yok? Gazeteler, radyo-televizyon önünüzde.

Neyse… Ne Haluk Bey ne de malum şahıslar ağızlarından çıkan sözleri vicdan terazilerinde tartmadılar.

Dinci diğer kanallarda da ölen bir kişinin arkasından inanılmaz iftira ve kindar söylemlere tanık olduk. Gülen kanalında bir dinci yazarın yazısını seslendirdiler... Sevgiden, saygıdan, insani değerlerden yoksun sözler yetmiyormuş gibi, haberi sunan spiker, biat ettiği ilkel görüşlerini dile getirmekten geri kalmadı.

Sonra, tutturmuşlar, “Cumhuriyet mitingleri darbe hazıklığı idi” diye garip bir tezi sürekli gündeme getiriyorlar. Mümkün mü bu?

Efendiler, Cumhuriyet mitingleri darbe değil, devrim’dir.

                Evet, devrimdir…

Çünkü, Atatürk devrimlerine sahip çıkan bu milletin çocukları; kadını ve erkeği ile, genci ve ihtiyarı ile, ebeleri ve dedeleri ile, ellerine silah yerine Türk bayraklarını, Atatürk posterlerini alarak alanlara koştular.

                Endişeliydiler… Laik ve Demokratik Cumhuriyetin elden gideceği kaygısını taşıyorlardı. Onlar hem vatanlarına, hem Cumhuriyet değerlerine, hem de Türk devrimine sahip çıkan tertemiz kalabalıklardı. “Ne şeriat, ne darbe” diye bağırıyorlardı. “Türkiye laiktir, laik kalacak” diyerek Cumhuriyete sahip çıkıyorlardı. “Biz laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetinin sahipleriyiz. Biz, Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, diyorlardı.

                Neresinde darbe isteği var bunun? Aksine, işi askere bırakmama kararlılığı ile tek yürek olmuşlar, yollara düşmüşler…

Bu darbe değil, devrimdir.

                Zaten, başta ABD olmak üzere, gözlerini bu topraklara çevirmiş Avrupa Devletleri bu büyük devrim ayaklanmasından korktular, tırstılar. Asıl korkuları, bu milletin içine sinmiş “Atatürk Sevgisi” olunca, dik duruş onları ürküttü. Milyonlar kol-kola girmiş, Tandoğan’da gürlüyor, tek yumruk olmuş İstanbul Çağlayan’dan dört bir yana haykırıyor, İzmir Konak Meydan’ından ara sokaklara kadar her yeri doldurmuş kükrüyor:

                “Ne şeriat, ne darbe, tam bağımsız Türkiye… Türkiye laiktir, laik kalacak!”

                Bu devrim söylemidir. 17 Mayıs günü bir kez daha Tandoğan’da yinelendi. İki gün sonra da “Atatürk’ün kızı” Prof. Türkan Saylan’ın cenaze töreninde kararlılığını kanıtladı:

                “Ne şeriat ne darbe, tam bağımsız, laik ve demokratik bir Türkiye!”

                Bu devrim söylemidir, devrim…

Helal olsun bu söylemi diline dolayanlara…