EN BÜYÜK BAYRAM
19 Mayıs şafağında, Samsun Limanında
karaya ayak basan ilk adım ile başladı.
Vatanın dört bir yanı işgal edilmişti. Yetmemiş, Padişah
ve Şeyhülislam Efendi, direnişçileri hain ilan
etmişlerdi. Onlara karşı halkı isyana teşvik etmişlerdi.
Dış düşmanlarla o dönemde de kol kola giren
işbirlikçiler sahne almışlardı. Osmanlı topraklarında
yaşayan gayri Müslimler ve bu topraklara göz diken
batılılar saflarını belli etmişlerdi. Yüzlerce yıl bir
arada yaşayanlar konu komşu düşmanı kesilmişlerdi.
Ama, ilk adım atılmıştı ve arkası gelecekti.
Havza’dan Amasya’ya, Erzurum’dan Sivas’a ulaşan dev
adımlarla bir inanç, bir kararlılık vardı: “Milletin
istiklalini ve istikbalini yine milletin kendi iradesi
sağlayacaktır.”
Hürriyetlerini yitiren milletlerin ölüden farksız
olacakları bir gerçekti. Onun için “Ya İstiklal, Ya
Ölüm!” dendi…
Ulusal direnişin altında yatan hakikat da işte buydu:
“Tam bağımsız ve ulusal egemenliğe sahip bir Türkiye!”
26 Ağustos sabahı başlayan ve 30 Ağustos’ta tamamlanan
Başkomutanlık Meydan Muharebesinin anlamı da buydu:
“Tam bağımsız, ulusun egemen olduğu Türkiye
Cumhuriyeti.”
Büyük Türk Devrimi, yani Aydınlanma Devrimi ile
birlikte, Devletin oturduğu temel taşlar da belli
olmuştu:
“Laik ve demokratik, sosyal bir Hukuk Devleti…”
30 Ağustos 1922 şafağı, Türk Ulusu’nun “olmak ya da
olmamak” taarruzuna tanık oluyordu. Bu taarruz,
emperyalizme karşı direnen Türk Ulusu’nun tüm mazlum
uluslara da örnek olacak zaferini müjdeliyordu.
Başkomutanlık Meydan Muharebesinin zorluğunu anlamak
isteyenler, Afyon’a gidip savaşın yapıldığı tepeleri tek
tek dolaşmalıdır. Orada, Mustafa Kemal Paşa’ya “yarım
saat içinde” tepeyi alma sözü verip de bu sürede
alamayınca intihar eden Albay Reşat Çiğiltepe’nin
yattığı yeri, anıtın çevresinde, tepeyi alırken şehit
düşenlerin mezarları görülmelidir.
O sabahı nasıl anlatıyor Başkomutan Gazi Mustafa Kemal:
“Güneş batıya yaklaştıkça, ateşli, kanlı ve ölümlü bir
kıyametin kopmak üzere olduğu bütün ruhlarda
seziliyordu. Biraz sonra evrende büyük bir çöküş
olacaktı. Ve beklediğimiz kurtuluş güneşinin doğabilmesi
için bu çöküş gerekliydi. Karanlıklar içinde bu çöküş
olmalıydı. Gerçekten göklerin karardığı bir dakikada
Türk süngüleri düşman dolu o sırtlara saldırdılar. Artık
karşımda, bir ordu, bir güç kalmamıştı.”
Zaferin bu kadar özlü ve görkemli anlatımı ancak bu
kadar yapılabilirdi… Zafer, “zafer benimdir,”
diyebilenindir.
Kolay olmadı.
Bir günde gelmedi.
Büyük bir zafer kazanıldı.
86.yılında Zafer Bayramı Türk Ulusuna kutlu olsun!
|