07.12.2004, TRT Dış Yayınlar Stüdyosu, Ergun Evren'le

 
   
 

EN BÜYÜK BAYRAM

 

                19 Mayıs şafağında, Samsun Limanında karaya ayak basan ilk adım ile başladı.

Vatanın dört bir yanı işgal edilmişti. Yetmemiş, Padişah ve Şeyhülislam Efendi, direnişçileri hain ilan etmişlerdi. Onlara karşı halkı isyana teşvik etmişlerdi.

Dış düşmanlarla o dönemde de kol kola giren işbirlikçiler sahne almışlardı. Osmanlı topraklarında yaşayan gayri Müslimler ve bu topraklara göz diken batılılar saflarını belli etmişlerdi. Yüzlerce yıl bir arada yaşayanlar konu komşu düşmanı kesilmişlerdi.

Ama, ilk adım atılmıştı ve arkası gelecekti.

Havza’dan Amasya’ya, Erzurum’dan Sivas’a ulaşan dev adımlarla bir inanç, bir kararlılık vardı: “Milletin istiklalini ve istikbalini yine milletin kendi iradesi sağlayacaktır.”

Hürriyetlerini yitiren milletlerin ölüden farksız olacakları bir gerçekti. Onun için “Ya İstiklal, Ya Ölüm!” dendi…

Ulusal direnişin altında yatan hakikat da işte buydu:

“Tam bağımsız ve ulusal egemenliğe sahip bir Türkiye!”

26 Ağustos sabahı başlayan ve 30 Ağustos’ta tamamlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesinin anlamı da buydu:

“Tam bağımsız, ulusun egemen olduğu Türkiye Cumhuriyeti.”

Büyük Türk Devrimi, yani Aydınlanma Devrimi ile birlikte, Devletin oturduğu temel taşlar da belli olmuştu:

“Laik ve demokratik, sosyal bir Hukuk Devleti…”

30 Ağustos 1922 şafağı, Türk Ulusu’nun “olmak ya da olmamak” taarruzuna tanık oluyordu. Bu taarruz, emperyalizme karşı direnen Türk Ulusu’nun tüm mazlum uluslara da örnek olacak zaferini müjdeliyordu.

Başkomutanlık Meydan Muharebesinin zorluğunu anlamak isteyenler, Afyon’a gidip savaşın yapıldığı tepeleri tek tek dolaşmalıdır. Orada, Mustafa Kemal Paşa’ya “yarım saat içinde” tepeyi alma sözü verip de bu sürede alamayınca intihar eden Albay Reşat Çiğiltepe’nin yattığı yeri, anıtın çevresinde, tepeyi alırken şehit düşenlerin mezarları görülmelidir.

O sabahı nasıl anlatıyor Başkomutan Gazi Mustafa Kemal:

“Güneş batıya yaklaştıkça, ateşli, kanlı ve ölümlü bir kıyametin kopmak üzere olduğu bütün ruhlarda seziliyordu. Biraz sonra evrende büyük bir çöküş olacaktı. Ve beklediğimiz kurtuluş güneşinin doğabilmesi için bu çöküş gerekliydi. Karanlıklar içinde bu çöküş olmalıydı. Gerçekten göklerin karardığı bir dakikada Türk süngüleri düşman dolu o sırtlara saldırdılar. Artık karşımda, bir ordu, bir güç kalmamıştı.”

Zaferin bu kadar özlü ve görkemli anlatımı ancak bu kadar yapılabilirdi… Zafer, “zafer benimdir,” diyebilenindir.

Kolay olmadı.

Bir günde gelmedi.

Büyük bir zafer kazanıldı.

86.yılında Zafer Bayramı Türk Ulusuna kutlu olsun!