10.07.2011, Datça, Koral Işıtman, İzzet Erkan ve Hürriyet Erkan'la

 
   
 

KÜLLENMİŞ ANILAR

 

Askerin Türkiye’de yönetime el koyduğu üç tarihi birbirinde ayırmak gerekir. 27 Mayıs 1960 bir devrimdir. Çünkü kişi hak ve özgürlüklerine verilen değer devrimci bir düşüncedir. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 ise, içinde faşist düşünce ve uygulamalar barındırmasıyla birer darbedir. Çünkü, ilericilere aydınlara kelepçe vurulmuş, özgürlük isteyen gençlik dar ağacında sallandırılmıştır. Bu üç tarih arasında yarım kalan girişimlere değinmeyi şimdilik uygun bulmuyoruz. Ve söze, sona bırakmamız gereken satırları öne alarak başlayalım:

Bugün 12 Mart’tan geriye sadece küllenmiş anılar ve romanlar kaldı… O günlerde keskin birer anti-Amerikancı, radikal solcu olan pek çok tanıdık isim bugün medya, reklam, edebiyat ve iş dünyasının önde giden kişileri oldular…

12 Mart 1971’in ne olup ne olmadığı, ülkemize ne getirip ne getirmediği en iyi edebiyat eserlerinden izlenebilir. Örneğin, 12 Mart’ı anlatan ilk roman Çetin Altan’ın “Bir Avuç Gökyüzü”dür (1974). Erdal Öz’ün aynı yıl yayınlanan “Yaralısın”ı, Firuzan’ın “47’liler”i, Tarık Dursun K’nın “Gün Doğdu”su izler. TRT’de çalışırken 12 Mart darbesiyle kendisini cezaevinde bulan Sevgi Soysal’ın orada yazdığı, “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” (1974), daha sonra sürgünde başına gelen olayları konu aldığı “Şafak” (1975) ve cezaevi anılarından oluşan, “Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu” (1976), 12 Mart’ı gözler önüne seren eserler arasındadır.

Sökeli büyük yazar Samim Kocagöz’ün “Tartışma”sı (1976) ve Adalet Ağaoğlu’nun “Bir Düğün Gecesi” (1979) 12 Mart dönemini anlatan politik roman edebiyatının önemli eserleridir.

12 Mart’ta içeri tıkılan aydınların avukatı, yazı, öykü ve romanlarıyla tanınan Demir Özlü, “Bir Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları” (1998) ve “Bir Yaz Mevsimi Romansı” (1998) adlı eserlerinde 12 Mart dönemini ve sonrasını anlatır. “Gülleyla”da (2002) Azra Erhat, 12 Mart döneminde hapisteki esaret günlerini anlatır. Oya Baydar’ın “Sıcak Külleri Kaldı” (2007) adlı romanı ise, darbe günlerinin sonrasını gözler önüne serer.

Sadece eli kalem tutanlar değil, hayatında kompozisyon bile yazmamış olan darbe mağdurları da 12 Mart dönemini anlatırlar. Örneğin Timur Ertekin bunlardan biridir. 1972 yılında THKO Davası’ndan tutuklanan, iki buçuk yıl hapis yatan ve idama mahkûm olduktan sonra cezası müebbede çevrilen Ertekin’in “Şamanın Üç Soygunu” (1999) adlı romanı 12 Mart’tan bu yana aradan geçen 28 yıllık dönemi kapsayan hesaplaşmanın ürünüdür.

12 Mart Darbesi mağduru askerleri de unutmamak gerekir. Onlar da gördüklerini geçirdiklerini kitaplaştırdılar. Örneğin, Bomba Davası sanıklarından emekli Yarbay Talat Turhan’ın, 1986 yılında yayınlanan “Savunma 1-2” ve emekli Tümgeneral Celil Gürkan’ın “12 Mart’a Beş Kala” adlı kitaplarında 12 Mart asker bakışıyla anlatılır.

Gördüğü işkence yalnız Türkiye’de değil dünyanın dört bir köşesinde yankı bulan Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk’un sorgulandığı günlere ilişkin anılarını kitaplaştırdığı, “Ziverbey Köşkü” (1997), Mihri Belli’nin tanık olduğu olayları anlattığı “İnsanlar Tanıdım” (2000) adlı eserleri 12 Mart’ta neler yaşandığının önemli belgeleridir.

Gün Zileli, “Yarılma” (2000) ve “Havariler” (2002) adlı kitaplarında örgütü anlatır. Örgüt adamlarının kişiliklerine, sınıfsal kökenlerine ve özel hayatlarının ayrıntılarına değinir. Sağ görüşlü Sevinç Çokum, “Zor” (1977) adlı romanında 12 Mart’ı bir başka cepheden, sağ cepheden anlatır.

Yakinen tanıdığınız, ismi gündemden hiç düşmeyen din adamı Fethullah Gülen, “Küçük Dünyam” (2006) isimli özyaşam öyküsünde, tutuklandığı 12 Mart dönemine uzanır. Siyasal görüşünü yıllarca sis perdesinin ardına saklamayı başaran gazeteci Nazlı Ilıcak da “12 Mart Cuntaları, Demokrasi’in Sırtındaki Hançer” (2001) isimli kitabında karşı bir bakışla cuntaları irdeler. MİT görevlisi Mahir Kaynak “Yel Üfürdü Sel Götürdü” (2001), askeri savcı Baki TuğDenizlerden Apo”ya (2000), emekli jandarma albayı Yılmaz Erkekoğlu, “Nurhak Ey Nurhak” (1988), 12 Mart Dönemi Hükümetinin ikinci adamı Şadi Kocaş, “12 Mart Anıları” (1978) ve dönemin MİT Kontrgerilla Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün “Analiz” (2005) eserleri 12 Mart olayına farklı görüş açıları getirir.

Doğan Yurdakul ve Soner Yalçın, “Bay Pipo” (1999) adlı ortak eserlerinde ünlü MİT’çi Hiram Abas’ın 12 Mart dönemindeki yaşamından kesitler sunarlar. Zamanın ‘Devrim’ dergisi yazı işleri müdürü olan Hasan Cemal’in “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” (2008) kitabı ise bir itirafnamedir. Cemal kitabında, “Amacımız Türkiye’yi kurtarmaktı” der.

Dev-Genç’in önde gelen isimlerinden Ergun Aydınoğlu da 1996 yılında yayınlanan “Söylenmese de Olurdu” adlı kitabında hem 12 Mart öncesi devrimcilerini hem 12 Mart sonrası yılları anlatır. Yine Dev-Genç’li Münir Aktolga’nın annesi Muazzez Aktolga “Bir Annenin 68 Anıları” (2000) isimli kitabında yaşadıklarını anlatır.

12 Mart dönemi avukatlarından Gülçün Çaylıgil’in 12 Mart anılarına Böyle Bir Dünya” (2002) adlı kitabında yer veren Bilgesu Erenus, solcu aydınların melankolik durumlarına ve bilinmeyen yönlerine ilişkin ilginç ayrıntılar ve anekdotlarını anlatır. İsmail Cem ve Ali Gevgilili gibi 12 Mart öncesi ve sonrasında yazarlık yapan solcu aydınlar da edebiyatı zenginleştirirler. Ali Gevgilili 1973’te “Türkiye’de 1971 Rejimi”, İsmail Cem “12 Mart”, Cüneyt Arcayürek  “Demirel Dönemi 12 Mart Darbesi” (1975) kitaplarıyla dönemi anlatırlar. Kurtul Altuğ’un 1976’da yayınladığı “27 Mayıstan 12 Mart’a”, Mehmet Ali Birand, Can Dündar ve Bülent Çaplı’nın 1994’de yayınladıkları “12 Mart, İhtilalin Pençesinde Demokrasi”, Hulki Cevzioğlu’nun “Dünü Bugünü ile 68’liler” (1997) ve Aydın Çubukçu’nun “Bizim ‘68” i de  (1993) unutulmamalı.

Sonuçta, yer verdiğimiz ve anımsayamadığımız birçok eser, üzerinden 39 yıl geçmesine karşın 12 Mart 1971’in dehşet ve korku dolu izlerinin hiç silinmediğini, silinemeyeceğini göstermektedir.