KÜLLENMİŞ ANILAR
Askerin Türkiye’de yönetime el koyduğu üç tarihi
birbirinde ayırmak gerekir. 27 Mayıs 1960 bir devrimdir.
Çünkü kişi hak ve özgürlüklerine verilen değer devrimci
bir düşüncedir. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 ise,
içinde faşist düşünce ve uygulamalar barındırmasıyla
birer darbedir. Çünkü, ilericilere aydınlara kelepçe
vurulmuş, özgürlük isteyen gençlik dar ağacında
sallandırılmıştır. Bu üç tarih arasında yarım kalan
girişimlere değinmeyi şimdilik uygun bulmuyoruz. Ve
söze, sona bırakmamız gereken satırları öne alarak
başlayalım:
Bugün 12 Mart’tan geriye sadece küllenmiş anılar ve
romanlar kaldı… O günlerde keskin birer anti-Amerikancı,
radikal solcu olan pek çok tanıdık isim bugün medya,
reklam, edebiyat ve iş dünyasının önde giden kişileri
oldular…
12 Mart 1971’in ne olup ne olmadığı, ülkemize ne getirip
ne getirmediği en iyi edebiyat eserlerinden izlenebilir.
Örneğin, 12 Mart’ı anlatan ilk roman Çetin Altan’ın
“Bir
Avuç Gökyüzü”dür (1974).
Erdal Öz’ün aynı yıl yayınlanan “Yaralısın”ı, Firuzan’ın
“47’liler”i, Tarık Dursun
K’nın “Gün
Doğdu”su izler. TRT’de
çalışırken 12 Mart darbesiyle kendisini cezaevinde bulan
Sevgi Soysal’ın orada yazdığı, “Yenişehir’de
Bir Öğle Vakti” (1974), daha sonra sürgünde başına
gelen olayları konu aldığı “Şafak” (1975) ve cezaevi
anılarından oluşan, “Yıldırım
Bölge Kadınlar Koğuşu” (1976), 12 Mart’ı gözler
önüne seren eserler arasındadır.
Sökeli büyük yazar
Samim Kocagöz’ün “Tartışma”sı
(1976) ve Adalet Ağaoğlu’nun “Bir
Düğün Gecesi” (1979) 12 Mart dönemini anlatan
politik roman edebiyatının önemli eserleridir.
12 Mart’ta içeri tıkılan aydınların avukatı, yazı, öykü
ve romanlarıyla tanınan
Demir Özlü, “Bir
Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları” (1998) ve “Bir
Yaz Mevsimi Romansı” (1998) adlı eserlerinde 12 Mart
dönemini ve sonrasını anlatır. “Gülleyla”da (2002) Azra Erhat,
12 Mart döneminde hapisteki esaret günlerini anlatır. Oya
Baydar’ın “Sıcak
Külleri Kaldı” (2007) adlı romanı ise, darbe
günlerinin sonrasını gözler önüne serer.
Sadece eli kalem tutanlar değil, hayatında kompozisyon
bile yazmamış olan darbe mağdurları da 12 Mart dönemini
anlatırlar. Örneğin Timur Ertekin bunlardan biridir.
1972 yılında THKO
Davası’ndan tutuklanan, iki buçuk yıl hapis yatan ve
idama mahkûm olduktan sonra cezası müebbede çevrilen Ertekin’in
“Şamanın
Üç Soygunu” (1999) adlı romanı 12 Mart’tan bu yana
aradan geçen 28 yıllık dönemi kapsayan hesaplaşmanın
ürünüdür.
12 Mart Darbesi mağduru askerleri de unutmamak gerekir.
Onlar da gördüklerini geçirdiklerini kitaplaştırdılar.
Örneğin, Bomba
Davası sanıklarından
emekli Yarbay Talat
Turhan’ın, 1986
yılında yayınlanan “Savunma 1-2” ve emekli
Tümgeneral Celil Gürkan’ın “12 Mart’a Beş
Kala” adlı kitaplarında 12 Mart asker bakışıyla
anlatılır.
Gördüğü işkence yalnız Türkiye’de değil dünyanın dört
bir köşesinde yankı bulan Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı
İlhan Selçuk’un sorgulandığı
günlere ilişkin anılarını kitaplaştırdığı, “Ziverbey
Köşkü” (1997), Mihri
Belli’nin tanık olduğu olayları anlattığı “İnsanlar
Tanıdım” (2000) adlı eserleri 12 Mart’ta neler
yaşandığının önemli belgeleridir.
Gün Zileli, “Yarılma”
(2000) ve “Havariler”
(2002) adlı kitaplarında örgütü anlatır. Örgüt
adamlarının kişiliklerine, sınıfsal kökenlerine ve özel
hayatlarının ayrıntılarına değinir. Sağ görüşlü
Sevinç Çokum, “Zor”
(1977) adlı romanında 12 Mart’ı bir başka cepheden, sağ
cepheden anlatır.
Yakinen tanıdığınız, ismi gündemden hiç düşmeyen din
adamı Fethullah Gülen, “Küçük Dünyam” (2006) isimli
özyaşam öyküsünde, tutuklandığı 12 Mart dönemine uzanır. Siyasal
görüşünü yıllarca sis perdesinin ardına saklamayı
başaran gazeteci
Nazlı Ilıcak da “12 Mart Cuntaları, Demokrasi’in
Sırtındaki Hançer” (2001) isimli kitabında karşı bir
bakışla cuntaları irdeler. MİT görevlisi Mahir Kaynak “Yel
Üfürdü Sel Götürdü” (2001), askeri savcı Baki
Tuğ “Denizlerden
Apo”ya (2000), emekli jandarma albayı Yılmaz
Erkekoğlu, “Nurhak
Ey Nurhak” (1988), 12 Mart Dönemi Hükümetinin ikinci
adamı
Şadi Kocaş, “12 Mart Anıları”
(1978) ve dönemin MİT Kontrgerilla Daire Başkanı
Mehmet Eymür’ün “Analiz”
(2005) eserleri 12 Mart olayına farklı görüş açıları
getirir.
Doğan Yurdakul ve Soner Yalçın, “Bay
Pipo” (1999) adlı ortak eserlerinde ünlü MİT’çi
Hiram Abas’ın 12 Mart dönemindeki yaşamından
kesitler sunarlar. Zamanın ‘Devrim’ dergisi yazı işleri
müdürü olan
Hasan Cemal’in “Kimse Kızmasın Kendimi
Yazdım” (2008) kitabı ise bir itirafnamedir. Cemal
kitabında, “Amacımız Türkiye’yi kurtarmaktı” der.
Dev-Genç’in önde gelen isimlerinden Ergun
Aydınoğlu da
1996 yılında yayınlanan “Söylenmese de Olurdu”
adlı kitabında hem 12 Mart öncesi devrimcilerini hem 12
Mart sonrası yılları anlatır. Yine
Dev-Genç’li
Münir Aktolga’nın annesi Muazzez
Aktolga “Bir Annenin 68 Anıları” (2000) isimli
kitabında yaşadıklarını anlatır.
12 Mart dönemi avukatlarından Gülçün Çaylıgil’in 12 Mart
anılarına “Böyle
Bir Dünya” (2002) adlı kitabında yer veren Bilgesu
Erenus, solcu aydınların melankolik durumlarına ve
bilinmeyen yönlerine ilişkin ilginç ayrıntılar ve
anekdotlarını anlatır. İsmail
Cem ve Ali
Gevgilili gibi
12 Mart öncesi ve sonrasında yazarlık yapan solcu
aydınlar da edebiyatı zenginleştirirler. Ali Gevgilili
1973’te “Türkiye’de 1971 Rejimi”, İsmail Cem “12 Mart”,
Cüneyt Arcayürek
“Demirel Dönemi 12 Mart Darbesi” (1975) kitaplarıyla
dönemi anlatırlar. Kurtul
Altuğ’un 1976’da yayınladığı “27 Mayıstan 12
Mart’a”, Mehmet
Ali Birand, Can
Dündar ve Bülent
Çaplı’nın 1994’de yayınladıkları “12 Mart,
İhtilalin Pençesinde Demokrasi”, Hulki
Cevzioğlu’nun “Dünü
Bugünü ile
68’liler” (1997) ve Aydın Çubukçu’nun “Bizim ‘68” i de
(1993) unutulmamalı.
Sonuçta, yer verdiğimiz ve anımsayamadığımız birçok
eser, üzerinden 39 yıl geçmesine karşın 12 Mart 1971’in
dehşet ve korku dolu izlerinin hiç silinmediğini,
silinemeyeceğini göstermektedir. |