11 Mayıs 2012, Milea Köyü-Yunanistan, Sultan Su Esen'le

 
   
 

OLAYLARIN İÇİNDEN 3

                Sonuçta Batı’nın ve Türkiye’deki akil adamların değerlendirmelerinin aksine Davos olayı, yerel seçimlere girerken artık her mitingde AKP’nin vazgeçilmez malzemesi olacak, “Davos fatihi aramızda” denecek… Başbakan Davos zaferini (!) siyasi bir fırsata çevirecek, bizi, ülkemizi ilgilendiren konular yine unutturulacak. Oysa, ekonomik kriz sardı sarmaladı. AB ve dış politika rafa kaldırıldı. Deniz Feneri soygunu sürüyor. Doğalgaz soygunu, Şaban Dişli ve Mir Dengir Fırat olaylarının üstü kapatıldı. Hrant Dink cinayeti ve diğer faili meçhuller çözüm bekliyor.

Bu arada-derede gözden kaçanlar:

Ahmet Necdet Sezer’in veto ettiği Abdullah Gül’ün onayladığı, orman arazilerinin yağmalanmasına yol açacak 2-B Yasası yürürlüğe girdi. Seçmen kütüklerine 6 milyon fazla kişi yansıtıldı. Gökçeada ve Bozcaada Ruhban Okullarına gizlice izin verildi. Yabancılara toprak satışında yüzde 5 olan oran yüzde 10’a çıkarıldı. Merkez Bankası ile kamu bankalarının İstanbul’a taşınmasına karar verildi.

Sıralamaya çalıştığımız bu can sıkıcı gelişmelere ekleyebileceğimiz daha çook başlık var…

*

                72 milyonluk ülkede huzuru bozan, insanlar üzerinde korku yaratan Ergenekon davasının temelinde tuhaf bir adam duruyor; Tuncay Güney… Belli ki yalancı, sahtekâr, hilekâr birisi. Tüm kamuoyunu peşine taktığına göre, zeki de olmalı… Son günlerde yakın bir arkadaşıyla yargılandığı bir davadan söz ediliyor. Güney’in ortağı olduğunu söyleyen Murat Akgün, “Tuncay Güney, Tepebaşı semtinde bir evin dekorasyonunu bana verdi. Ancak, iş bittikten sonra paramı ödemedi. Dedi ki, benim üzerime bir yazlık çay bahçesi var, ver nüfus cüzdanını üzerine geçireyim… Nüfus kâğıdımı aldı, çay bahçesini vermedi, benim cüzdanımla sahtekârlıklar yaptığını öğrendik,” diyor. Bu Tuncay Güney adındaki sahtekârın basın kartı yok, kendini gazeteci gösteriyor. Haham olduğunu söyledi, Haham kuruluşu yalanladı. MİT ile ilgili olmadığını ilan etti, ama ilgili olduğu belgelendi. DGM savcıları ciddiye almıyorlar… Sekiz yıl önce ifadesini alanlar belli ama Emniyet Genel Müdürlüğünde kaydının olmadığı açıklanıyor. Ve bu adam Devletin ekranına çıkarılıyor, dört saat süreyle CHP için ağza alınamaz ifadeler uyduruyor, liderini MİT’çi gibi gösteriyor. Üstelik el kol hareketleri ile sanki Türk halkına “Nanik” yapıyor. Bu sahtekâr adam sürekli gündemde tutuluyor. İnsanın canını sıkıyor… Peki, kimin nesidir bu adam? Bunca şeyi nasıl biliyor ve aklında tutuyor? Yani, ne özelliği var ki, bir yandan askerleri tanıyor, öte yanda basının içinde; hem Hahamlık yapıyor, hem ajanlık… Bu bilinmezlere belki de şu öykü yanıt olabilir:

                “Bir köyde, zengin Ağanın Ayşe adlı bir kızı varmış. Ama kız, köyün en fukara delikanlısını sevmiş. Hasan ile Ayşe’nin aşkı dilden dile dolaşırken Ağanın da kulağına gitmiş. Baba köpürmüş, ‘Ülen bende o çulsuza verecek kız olur mu be?’ demiş. Delikanlıyı ölümle tehdit etmiş. Köyün bir de en sevilen insanı varmış, Mehmet Efendi… Namazında, niyazında, orucunu kaçırmayan, dini vecibelerini harfiyen yerine getiren biriymiş. Onu herkes severmiş, zenginler de fakirler de, çocuklar da yaşlılar da… Yoksul aile gidip Mehmet Efendiden rica etmiş, ‘gir araya da oğlumuzu öldürmesinler’ diye. Mehmet Efendi Ağaya çıkmış, sevdalıları öldürmek Allah’a mahsus, demiş. Sonunda Ağa, delikanlının kızını görmemesi halinde canına dokunmayacağı sözünü vermiş. Aile rahatlamış ama, gençlerin yüreği sevdalı, rahat durmamışlar. Ayşe kız, almış Hasan’ı samanlığa, çözmüş uçkurunu… Aradan beş-altı ay geçince Ayşe’nin karnı büyümüş ve Ağa basmış yaygarayı. ‘Tez bulun o şerefsiz çulsuzu bana’ demiş. Ayşe öyle korkmuş ki, ‘Hasan suçsuz baba, beni bu hale Mehmet Efendi koydu!’ Ağa önde, taraftarları arkada köyün ortasında yakalamışlar Mehmet Efendi’yi, taşla sopayla oracıkta öldürmüşler. Mehmet Efendi öte tarafa gidince cennetin kapıları hemen açılmış, böyle temiz bir insana yapılacak her şey yapılmış. Ama, Mehmet Efendi tutturmuş, ‘Beni Allah’ın yanına çıkarın, mutlaka konuşmam lazım’ demeye… Sonunda Cenab-ı Hak da çağırtmış onu, ne istediğini, sormuş. Mehmet Efendi, ‘Bir kul olarak bağlılığımdan şüphen mi vardı? Dört kitabına, dört peygamberine imanım yok muydu? Benim Ayşe denilen o kızla ne ilişkim vardı da öldürmelerine izin verdin?’ diye sormuş. Büyük yaradan, şöyle bir bakmış ve ‘Sen İsa’yı tanırsın değil mi? Peki, benim Meryem ile ne alakam vardı ki, tam 2 bin seneden beri İsa’nın oğlum olduğunu söylüyor bu insanlar?’ demiş.

(Devamı var)