11.02.2012, Kafka Kafe, usta fotoğraf sanatçısı Mehmet Aslan Güven'le

 
   
 

OLAYLARIN İÇİNDEN 6

                Mehmet Akif’in 20 Şubat 1921’de yazdığı “Kahraman Ordumuza” sungusunu taşıyan şiiri 12 Mart 1921 günü TBMM’de büyük çoğunlukla İstiklal Marşı kabul edildi. Aynı yıl bir de beste yarışması açıldı, ama kesin bir sonuç alınamadı. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı’nca Ali Rıfat Çağatay’ın (1867-1935) bestesi uygun görülerek okullara duyuruldu. 1924’den 1930’a kadar marş bu beste ile çalındı. O yıl bunun yerini, Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Zeki Üngör’ün 1922’de hazırladığı bugünkü beste aldı. Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nda, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, hakka, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirir. Şiirin bütünü, dörtlükler halinde yazılmış kırk bir dizedir. 88 yılını geride bırakan ulusal marşımız, kimi zaman dizelerine başka anlamlar yüklenerek halk arasında seslendirilir. İşte onlardan birisi, Cem Yılmaz’ın “İstiklal Marşı”: 

                “Bakma, dönmez şafak vakti yurttan kaçan o alçak!

Dönmeyip Amerika’da, arlanmaksızın yaşayacak!

O benim milletimin hırsızıdır, yurdu soyacak,

Hortumladıkları benimdir, milletimindir ancak!

 

Çalma, kurban olayım hepsini ey hırslı çakal!

Gariban halkıma da bir pul bırakacak kadar al!

Olmaz sana götürdüğün parlar sonra helal,

Hakkını vermezsen buradaki ortaklarının behemehâl!

 

Ben ezelden beri aç yaşadım, aç yaşarım!

Hangi hükümet beni kurtaracakmış, şaşarım!

Kurumuş musluk gibiyim, ne akar ne taşarım!

Yırtsam da bir tarafımı, hiç görülmez başarım!

 

Mali krizler, yoluna örmüşse çelikten bir duvar,

Benim ‘ceğiz’, ‘cağız’ diyen bir hükümetim var!

Bağırsın korkma, nasıl işimize burnunu sokar?

‘Avrupa Birliği’ denen tek dişi kalmış canavar!

 

Arkadaş, Meclise, namusuyla çalışanları uğratma sakın!

İşe aldıracakların, olsun hep sana yakın!

Gelecektir, cezanı vereceği günler yakın,

Kim bilir belki yarın, belki de yarından da yakın!

 

Yaktığın yerleri ‘orman’ diyerek geçme, tanı!

Çalışanı işten at, doldur kadroya yatanı!

Gözleri açık yatır seni kurtaran atanı,

Satılmadık o kaldı, durma satıver şu vatanı!

 

Sermaye mutlu olsun, olsa da çevre feda!

Semizlettin Apo’yu, mezarında dönsün şüheda!

Uydurma kanunlarla Meclis’ten getirin seda!

On bin yıllık tarihe, yurdum ederken veda!

 

Cümlenizin bu yurdu yok etmek mi emeli?

Yediğiniz herzelere başka ne demeli!

Oyuverin altını iyice sallansın temeli,

Yurdumun ki, sonunda vatandaş kükremeli!

 

O zaman durur belki gözümden akan yaşım,

O zaman doğrulur belim, yukarı kalkar başım,

O zaman boşa gitmez yıllar süren uğraşım!

Hesabını verip de gittiğiniz gün kardaşım,

 

Dalgalanın dolar gibi sizde şimdi ey suçlular!

Olsun artık soyguncuya vurulacak bir yular,

Ebediyen, öyle yok hesapsız bir iktidar!

Hakkıdır ‘garip yaşamış vatandaş’ın da gülmek,

Hakkıdır ezilmiş milletimin, aydınlık bir İstikbal!”