12.02.1977, Lefkoşa Havaalanı-Kıbrıs, Esen Ünür'le

 
   
 

ŞEYH SEYİT RIZA

 

‘Sözde demokratik açılım’ Cumhuriyetle hesaplaşmaya dönüştü. Bir tartışmadır gidiyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar bağırarak; tarihi ve gerçeği bilenler ihtiyatla konuya yaklaşıyorlar. Ama gelin görün ki gürültü kopararak haklı çıkma gayreti içinde olanlar tarihi gerçekleri bilmeyenleri yanıltıyorlar.

Ne olmuştu 10 Kasım 2009 günü Meclis’te… Hani o Atatürk’ün ebediyete intikalinin 71’inci yıldönümünde… Açılım görüşülüyordu ve CHP adına konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen de, görüşmelerin o tarihe getirilmesini eleştirerek sözlerine başlamıştı:

“Atatürk’ün yıldönümünde yapılan iş, aslında maalesef, Türkiye için üzüntü vericidir ve çok hazindir. Atatürk, Şeyh Sait’le müzakere mi etti? Dersim isyanını yapanlarla müzakere mi etti? (…) Onların sözcüleriyle, temsilcileriyle masaya mı oturdu? Bunların hiçbirini yapmadı arkadaşlar. Yabancı ülkelerin istihbaratından mı yararlandı? Hayır. (…) Türkiye’nin istihbaratından yararlandı. Ve kısa bir sürede bütün terör örgütlerini dize getirdi. Değerli arkadaşlarım, ‘Analar ağlamasın’ diyorlar. Maalesef bu ülkenin anaları çok ağladı. (…) Şeyh Sait isyanında analar ağlamadı mı? Dersim isyanında analar ağlamadı mı? (…)”

Bu sözler üzerine, biliyorsunuz, Onur Öymen hakkında tam bir siyasi linç kampanyası başlatıldı. “Benim maksadım belli. Kimseyi rencide etmek istemem. Ama sözlerim yüzünden üzülen varsa, onlardan özür dilerim” demesine karşın derdini anlatamadı. Aynı hedefe baş koyan kader arkadaşları başta olmak üzere istifasını istemeye kadar götürdüler işi…

Öymen konuşmasında, Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan tatsız olaylardan söz etmişti. Peki ne olmuştu da Öymen’in sıraladıkları arasından Dersim (Tunceli) isyanını cımbızla çekip çıkarmışlardı. Neden? Dersim isyanı da diğerleri gibi devlete karşı bir ayaklanma, bir baş kaldırı değil miydi? 1937 yılıydı. Atatürk hasta yatağındayken İsmet İnönü Başvekillikten azledilmiş yerine Celal Bayar getirilmişti. İsyanı bastırma emrini verdi. Durup dururken mi? Tabii ki hayır…

Nasıl derseniz, gelin buraya bir manzara koyalım ve İsyancı başı Şeyh Seyit Rıza’nın İngiliz Dışişleri Bakanlığına gönderdiği 21 Eylül 1937 tarihli mektuba yer verelim:

“Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığına,

Yıllardır, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayınları ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşan insanlara işkence ediyor ve sistematik olarak insanları Kürdistan’ın bereketli topraklarından söküp, Anadolu’nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda telef oluyor. Türk Hükümeti son olarak, hükümetle yapılan anlaşma gereği, bu işkencelerin dışında tutulan Dersim’e de girmeye çalıştı. Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930’da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor. Savaş araçları bakımından eşitsizliğe rağmen ve bombardıman uçaklarının yangın bombaları, zehirli gaz bombaları atmalarına rağmen, ben ve arkadaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık. Direncimiz karşısında Türk uçakları köyleri bombalıyor, ateşe veriyor, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyor ve böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını tüm Kürdistan’da işkence yaparak almak istiyor. Hapisler, ağzına kadar masum Kürtlerle doludur. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya Türkiye’nin ücra köşelerine sürgüne gönderiliyor. Ülkelerinde bulunan 3 milyon Kürt, barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini, kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyor. Sayın Bakan, en derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım.

Seyit Rıza, Dersim Başkomutanı”

Evet, böyle yazmıştı Şeyh Seyit Rıza. Sonrasında İngilizlerden aldığı talimatlarla Zaldağı-Darboğaz-Munzur ve Karacakalen bölgelerini içine alan ve etrafına topladığı 91 Kürt aşiret reisi ile 4500 eşkıya grubuyla Türkiye Cumhuriyeti’ne baş kaldırmıştı. Yakalandı. 18 Kasım 1937 günü idam edildi.

Olay bundan ibarettir.