11.08.2011, Datça, Nesrin Aksoy ve Sultan Su Esen'le

 
   
 

SON GÖZALTILAR

                Son gözaltı dalgası toplumdaki kararsız vatandaşları kararlı kıldı. Artık çoğunluk Ergenekon’un terör örgütlerini ortaya çıkarmaya yönelik, siyasi iktidarı devirmeyi hedef alanları değil, Cumhuriyeti, Atatürk’ü savunanları, yani gerçek aydınları susturmak olduğu sonucuna vardılar.

Son dalga onarılmaz yaralar açtı. Hem gençler, hem aydınlar, hem de yurtseverler kötü etkilendiler. Sokaktaki vatandaş soruyor:

“Ne oluyor böyle? Bu dalgalar nereye uzanacak, ne kadar sürecek?”

Elbette yargı kararlarına saygılı olmalıyız, ama bu toplumun saygı değer, sevgi yaratan tanınmış aydınlarının neden ve niçin “davet edilerek” ifadelerine başvurulmuyor da,

“Gidin, çete maddesine girecek belge aramalarını yapın, bulduğunuz belge ve bilgilerle birlikte adı geçenleri de getirin!” deniliyor.

Düşünsenize, Prof.Dr. Mehmet Haberal… Başkent Üniversitesi Rektörü. Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterilmek istenen büyük bir hekim. 1970’li yıllardan bu yana böbrek ve karaciğer nakilleri ile dünya çapında ün yapan bu büyük hekimi Türk toplumu olarak hayranlıkla ve gururla izledik, izliyoruz. Prof. Mustafa Yurtkran… Uludağ Üniversitesi eski Rektörü. Bursa’ya, gençliğe, eğitime katkısını hep beraber yakından izledik. 19 Mayıs Üniversitesi’nin eski Rektörü Ferit Bernay, şimdi terör örgütü üyesi mi sayılacak? Ya İnönü Üniversitesi’nin genç ve gönüllü Rektörü Fatih Hilmioğlu… Kendini toplumun huzur ve güvenine adamış bir bilim adamı, şimdi terör örgütü içine mi sokulacak? Prof. Erol Manisalı’nın yaka paça götürülmesine ne demeli?

Bir de eğitim meleği Prof. Türkan Saylan var… Türkiye’de okuyamayan, okutulmayan kızları eğitmek için gece gündüz çırpınan, Doğu ve Güneydoğu inanına eğitim sağlayan, Türkiye’de yıllardır cüzamla mücadelenin bayraktarlığını yaparak dünya çapında ödüller kazanmış Türkan Saylan kanser hastalığı ile boğuşurken evi aranıyor.

İnanılmaz…

Üstelik, Ceza Muhakemesi Yasasına göre savcının yapması gereken soruşturmayı bizzat polis yapıyor, kanuna aykırı toplanan deliller kullanılıyor ve yandaş basına sızdırılıyor. Tanık ya da sanık olmayan kişileri suçlayıcı ya da küçük düşürücü ifadeler iddianameye konularak, hedef seçilen bu kişiler kamuoyu gözünde yıpratılmaya çalışılıyor.

Ben olanları içime sindiremiyorum… Ne hukuk anlayışıma ne de insan hakları anlayışıma sığdıramıyorum. Neden? Çünkü, bu insanlar ne darbe yüklenicisi, ne tetikçi, ne şeriat yanlısı, ne de demokrasi düşmanıdır. Hepsi ödünsüz Atatürkçü, laik Cumhuriyete bağlı dünya çapında aydınlardır.

Ergenekon bunları terör örgütü üyesi yaptı.

Akla eziyet…

Uzayıp giden ve nerede ne zaman duracağı belli olmayan bu dava öncelikle orduyu yıpratıyor. Belli zihniyetin temsilcileri ekran, ekran gezip komutanların hesap vermesini istiyorlar. Aralarında açıkça isim verenler bile oluyor.

Peki, ana muhalefet partisinin görüşü nedir? Tutumu nedir?

Baykal konuşuyor. Ama yalnız konuşuyor. Oysa, görülüyor ki, şok dalgalar 12 ilde kalmayacak, aylar değil belki de yıllar sürecek bir bezdirme olayına dönüşecek. O zaman konuşmak yetmez, ses tonu yükseltilerek sert demeçler vermek de yetmez…

Ne Yapılmalı?

CHP lideri ve tüm milletvekilleri, yetkili yargı organlarına ve sonuçta Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna gitmeli, “Bu dava dalga, dalga büyüyor. Beş savcı ile iki özel görevli mahkeme yeterli değildir, yetkili mahkeme sayısını 10’a savcı sayısını 20’ye çıkarın”, demeli. “Bu davada suçlular her kim ise kısa sürede cezalandırılmalı, suçsuz olanlar fazla çile çekmeden, kısa sürede özgürlüğüne kavuşturulmalıdır” çağrısı yapmalıdır.

Olmadı, gerekirse, sine-i millete dönme kararı alabilmelidir.

Türkiye bugün korku tünelindedir. Ülke, demokrasi içinde huzur ve güvene kavuşabilir.

Sağlıkta, huzurda, mutlulukta kalınız…