TARİHİ GERÇEK BUDUR
“Kürt açılımı”nın ortaya atılmasından bu yana bugüne
kadar tartışılmayan konular çıktı önümüze. İyi de oldu.
Örneğin “Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana bu ülke
için kim savaştı, kim savaşmadı” tartışması hiç
yapılmamıştı. Yapılmamıştı çünkü bu ülkeyi bölmeye
çalışanlar yoktu. Ama şimdi ortada bölücü ve Türk
düşmanı bir Kürt hareketi var, bu hareketin
teorisyenleri, teröristleri var, bu hareketin
milletvekilleri var ve bu hareketin destekçileri var.
Bunların ortak görüşü: “Bu ülkeyi Kürtler ve Türkler
birlikte kurdu ama Mustafa Kemal onlara ihanet etti,
Kürtlerin hakkını vermedi.”
Şöyle bir bakalım, gerçekten Kürtler bu ülkeyi kurarken
Türklerle birlikte miydi?
Bu konuda iki kaynağımız var: İlki Türksolu Gazetesi’nde
yer alan bir yazı. Diğeri ise emekli Tümgeneral Osman
Pamukoğlu’nun geçtiğimiz haftalarda konuk olduğu Haber
Türk televizyonunda yaptığı açıklamalar. Her iki kaynak
da bilimsel araştırmalara, Genelkurmay’ın rakamlarına ve
tarihi belgelere dayanıyor.
Gazetedeki yazı, Çanakkale Şehitliklerini gezen DTP Muş
milletvekili Sırrı Sakık’ın açıklamasıyla başlıyor:
“Bu ülkede burada yatan şehitlerin ruhuna uygun bir
cumhuriyet oluşturmak istiyoruz. Eminim ki, onların ruhu
bizi izliyor. Burada şehit düşen Muşlusu, Şırnaklısı,
Vanlısı, Gazianteplisi, İstanbullusu, Trabzonlusu
hepsinin ruhu bizi izliyor. Hepsi diyor ki, bizim
ruhumuzun şad olması için barışı ve kardeşliği savunun.
Hepimize görevler düşüyor, Kürdüyle, Türk’üyle.
Demokrasiden yana olan herkese ortak bir vatan için
ortak sorumluluklar düşüyor.”
Yazıda, Sakık’ın Çanakkale’ye, şehitlerimiz için değil!
Partisinin il kongresi için geldiği, buraya kadar
gelmişken şehitliklere de uğrayarak, “Çanakkale’de ve
Kurtuluş Savaşı’nda Türklerin yanında savaşan Kürtlere
Atatürk’ün ihanet ettiği”, yani şehitler üzerinden
bölücülük yapmaya kalktığı oysa gerçeklerin öyle
olmadığı belirtilerek şöyle deniliyor:
“Klasik bölücü Kürtçü tezleri tekrarlamış Sırrı Sakık.
(…) Ama tarih elbette bambaşka. Kimileri inanmak
istemese de, kabullenmek istemese de, Kürtler ne
Çanakkale Savaşı’nda ne de Kurtuluş Savaşı’nda
vardı.(…)”
Yazıda daha sonra Genelkurmay Başkanlığınca açıklanan
Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında verilen şehit sayısının
bölgelere ve illere dağılımı ele alınıyor. Buna göre,
Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun resmi kaybı 48
bin asker. Bunların 992 tanesi Güneydoğu’dan katılmış.
Yani %2’si. Ama bu 992 kişinin 502’si Antep’ten
katılmış.
Demokratik Toplum Partisi (DTP)
milletvekili Sırrı Sakık’ın memleketi olan
Muş’tan şehit sayısı 7, Diyarbakır’dan 49, Van’dan 36,
Siirt’ten 40, Mardin’den 7 kişi.
Anlaşılan Kürtler pek Çanakkale’ye uğramamış!
Kurtuluş Savaşı’nda ise toplam 35 bin resmi şehidimiz
var. Bunların 685’i Güneydoğu doğumlu. Oran olarak yine
%2. Sırrı Sakık’ın memleketi Muş’tan bu kez katılım
yüksek… 18! şehit vermiş Muş.
Rakamlar Kürtlerin Kurtuluş Savaşı’nda da ortalıkta
gözükmediklerini gösteriyor.
Dergi yazısı “Biz yine de geçmişi çok kurcalamaktan
yana değiliz. Kürtler bu rakamları unutabilirler, biz de
unutabiliriz, yeter ki günümüze gelelim ve anlaşalım”,
cümlesiyle sürüyor ve PKK’nın Apo’dan sonra ikinci adamı
ve şu anda hapiste olan Şemdin Sakık’ın kardeşi Sırrı
Sakık ile diğer DTP’li milletvekillerine ya da onlarla
aynı yolda yürüyenlere şu soruları yöneltiyor:
“Ailenizde kaç kişi Çanakkale Savaşı’nda, kaç kişi
Kurtuluş Savaşı’nda şehit oldu? Şehit olmasa bile
ailenizde hiç bu savaşlara katılmış dedeleriniz var mı?
Onlar size Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı anılarını
anlattılar mı? Ailenizde kaç kişi şu ana kadar PKK için
savaşırken öldü? Hâlâ PKK’da savaşan akrabalarınız var
mı? Kaç akrabanız PKK davasından içerde yatıyor?”
Bu sorulara verilecek yanıtların yeterince aydınlatıcı
olacağı vurgulanarak, “(…) Evet bunları diyebilir
misiniz: Biz Kürtler, Çanakkale’de İngilizlere karşı
Türklerin yanında savaştık. Biz Kürtler, Kurtuluş
Savaşı’nda Yunanlara karşı Türklerin yanında savaştık.
Biz Kürtler, Fransız işgali sırasında Antep’te,
Maraş’ta, Urfa’da Fransızlara karşı Türklerin yanında
savaştık. Biz Kürtler, İngilizler işgal ettiği sırada
Musul ve Kerkük’te İngilizlere karşı Türkleri
destekledik. Evet desinler görelim; Biz Kürtler,
İngilizlere, Fransızlara, Yunanlara karşı savaştık
desinler! Diyemezler, çünkü İngilizler, Fransızlar ve
Yunanlar hemen arşivleri açar ve Kürtlerin kimin yanında
olduğunu açıklarlar. Kaldı ki madem siz bize karşı
savaştınız o zaman size desteğimizi çekiyoruz derler.
Kolay mı? İngilizlerin, Fransızların desteğini çektiğini
bir düşünün, Kürtler ne yapar!... Evet bu soruların
cevabını alabilirsek o zaman biz de Türk-Kürt
kardeşliğine inanabileceğiz.”
Türksolu Gazetesi böyle yazıyor…
Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu ise konuk olduğu
televizyon programında aynı konuya değiniyor:
“Kurtuluş Savaşı'nda ve Çanakkale'de Kürtler Türklerle
birlikte savaşmadılar…” Pamukoğlu konuşmasında
Türksolu Gazetesinin yayınladığı haritalar ve rakamların
gerçeği yansıttığını belirtiyor.
Tabii tahmin edebileceğiniz gibi gerek Türksolu Gazetesi
gerekse emekli paşa’ya tepkiler gecikmiyor. Hemen Türk
ırkçılığı, Türk bölücülüğü yaftası yapıştırılıyor.
Kürtlerin Kurtuluş Savaşı’nda olduğu, hatta PKK’ya karşı
en fazla şehidi Kürtlerin verdiği gibi komik ve zavallı
açıklamalar yapılıyor. Sonuçta tarihe dayanacak bir
tartışma başlatılıyor. Ve duyarlı kesimleri tarihi
gerçekleri ortaya çıkarmaya yöneltiyor.
Peki nedir bu tarihi gerçekler? Sıralamaya çalışalım:
Osmanlı’da Kürt meselesi Doğu’da Rus destekli Kürt
aşiretleri ile Osmanlı arasında çatışmalarla başlıyor.
1830-1855 tarihleri arasında 8 Kürt isyanı
gerçekleşiyor. 93 Harbi olarak bilinen 1877-78
Osmanlı-Rus Harbi’nde hem Balkanlar’da hem de
Kafkaslar’da Ruslarla savaşan Osmanlı’ya karşı bir cephe
de Kürt aşiretleri açıyor. Bedirhanlar ve Şeyh
Ubeydullah isyanları tam dört yıl sürüyor. Rus General
Korganof, Erzurum’a saldırıya geçmeden önce Zeylani ve
Sepki aşireti reisleriyle buluşuyor kendilerini
desteklemeleri karşılığında yüklü miktarda ödeme
yapıyor.
93 Harbi’nden sonra hem Kürt meselesinin yanı sıra bir
de Ermeni meselesi ortaya çıkacak, Doğu illerimiz Rus
işgaline girdiğinde hem Kürtlerin hem de Ermenilerin
isyanları aralıksız devam edecektir.
Demek ki, Türk devleti ne zaman bir düşmanla savaşsa
mutlaka bir Kürt isyanı başlıyor.
1890 yılında Türk halkına yönelik Ermeni katliamlarını
önlemek amacıyla Hamidiye Alayları kurulur. Abdülhamit
tarafından kurulan bu birliklerde Kürt aşiretleri de yer
alır ama bu aşiretler Osmanlı silahlarını ele geçirip
daha sonra Ermenilerden boşaltılan arazilere el koymaya
başlar… Yani Kürtlerin amacı Türklere destek olmak değil
Ermeni topraklarını ele geçirmektir.
1914 yılının 28 Temmuz günü Birinci Dünya Savaşı başlar.
Ne tesadüftür ki aynı yıl Kürt isyanları da başlar. Doğu
Anadolu’yu işgal eden Rusların kendilerine bağımsızlık
vereceğini hayal ederler. Sykes-Picot Antlaşması’na göre
Doğu’da Ermenistan ve Kürdistan kurulacak ve Rusya’ya
bağlanacaktır.
İşte Kürtlerin Çanakkale’de savaşmamalarının nedeni
budur.
Birinci Dünya Savaşı’nda Kürtler Rusların yanı sıra bu
kez hem İngilizlerle hem Fransızlarla hem de
Amerikalılarla işbirliği yapar. Yani Türkiye’yi işgal
eden kuvvetlerle birlikte hareket eder. Rus araştırmacı
V.A. Gordlevski’nin konuyla ilgili saptaması bu
görüşümüzü doğrulamaktadır:
“Türkler, vatan savunmasına katılmadıkları için Kürtlere
çok kızmaya başladılar.”
Ne ki, Rusya’da Bolşevik İhtilali gerçekleşince işler
değişir. Çünkü Lenin Kürtleri değil Mustafa Kemal’i
destekler. Türkiye’deki Komünistler de Mustafa Kemal'i
destekleyecektir. Lenin Sykes-Picot Antlaşması’nı
fesheder, Türk-Sovyet Antlaşması yürürlüğe girer,
Kürtler yalnız kalır. Kürtler İngilizlere dönecektir…
Buraya kadar anlatılanlardan Kürtlerin neden Çanakkale
Savaşı’na katılmadığını anlamak kolaylaşıyor. Çanakkale
uzak olduğu için değil Türklere uzak oldukları için
katılmadılar savaşa.
Genelkurmay arşivleri de doğruluyor bu savı…
Kürtler Sarıkamış’ta da yok…
Kurtuluş Savaşımız idare etmek üzere 24 Ağustos 1919’da
Heyet-i Temsiliye oluşturuldu. 9 kişilik bu kurulda bir
de Kürt vardı. Mutki Aşireti reisi Kürt ağası Hacı Musa
Bey. Hacı Musa Bey, 1923 yılı Mayıs ayında Erzurum’da
kurulan Kürt Azadi Cemiyeti’nin lideriydi ve bir haindi.
Azadi Cemiyeti’nin bir diğer üyesi de Şeyh Sait’ti…
Azadi Cemiyeti İngilizlerle, Fransızlarla ve Sovyetler
Birliği ile temas kurarak Bağımsız Kürdistan için destek
aradı. İngiliz desteği ile başlayan Nasturi
Ayaklanması’na katıldı. Ayaklanmanın bastırılmasından
sonra İran’a kaçtılar. Mustafa Kemal bu hain Kürt aşiret
reisini Nutuk’ta tanıtıyor.
Neyse…
O dönemki mecliste de bugünkü Mecliste olduğu gibi
bölücü Kürt milletvekilleri var. Bunlar Türkiye’nin
Kurtuluş Savaşı’na yardım etmemiş, tam tersine bu
Kurtuluş Savaşı’na karşı bir ayaklanma örgütlemişlerdir.
Bitlisli Kürt milletvekili Yusuf Ziya Bey de Azadi
örgütünün içindedir. Aynı zamanda İngiliz ajanıdır.
Mustafa Kemal Paşa, Yusuf Ziya Bey’den kuşkulanır ve onu
takip ettirir. Mustafa Kemal haklı çıkar. Yusuf Ziya Bey
Nasturi İsyanı’na katılır. Yusuf Ziya Bey’in askeriye
içinde adamları vardır. İsyanı bastırmakla görevli
birlikten, Fırka komutanı İhsan Nuri, Vanlı Rasim,
Tevfik Cemal ve Teğmen Ali Rıza Kürt örgütünün üyesidir
ve isyan sırasında 270 askerle birlikte karşı tarafa
geçerler! Yani bunlar, Kurtuluş Savaşımıza katılan ve
Türklerle birlikte savaşan Kürtlerle değil, Kurtuluş
Savaşı’nın içine sızan, ayrılıkçı Kürt örgütlenmesini
destekleyen, İngiliz, Fransız işgalcilerle işbirliği
yapan ve en sonunda da Türk askerine karşı cephe açan
Kürtlerdir… Bu örgütün İngiliz desteğini sağlamak için
Nasturi isyanından üç yıl önce 1920 yılında yine
Hakkari’de başka bir isyan çıkarttığını da hatırlatalım.
Peki Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’in idam
emrini veren kim dersiniz?
Kürt Mustafa Paşa! Paşa’nın eniştesi Kürt İzzet Bey.
İzzet Bey İstanbul Hükümeti’nin İçişleri Bakanı ve
İngiliz ajanı… Kürt İzzet Bey’in yeğeni Şerif Paşa ise
Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Paris temsilcisi.
İstanbul Hükümeti ve İngilizler’in Mustafa Kemal
hareketini engellemek için kullanmayı düşündükleri kütle
Kürtlerdir. Damat Ferit, Kürdistan Teali Cemiyeti ile
görüşecek ve onlara özerklik karşılığında Mustafa
Kemal’e karşı savaşmayı teklif edecektir. Damat Ferit
İngiliz Yüksek Komiseri Sir John De Robeck ile de
görüşür. Sevr koşulları gereğince 15 bin kişilik bir
Kürt ordusu kurulmasını ve Kürtlerin Mustafa Kemal’e
saldırmasını teklif eder.
Öte yandan, İngiliz ajanı Binbaşı Noel, Elazığ Valisi
Ali Galip ve Kürdistan Teali Cemiyeti liderleri
Malatya’da bir araya gelirler. Burada bir Kürt birliği
kuracak, Sivas yolunda Mustafa Kemal’i öldürecek ve
Kongre’nin toplanmasına engel olacaklardır. Bu girişimi
haber alan Mustafa Kemal önlemini alır. Malatya’daki
Türk birlikleri İngiliz ajanı Binbaşı, Ali Galip ve
Kürdistan Teali Cemiyeti liderlerini kıstırırlar.
Hainler kaçar…
İngiliz gizli belgeleri Kürtlerin Sivas Kongresi
öncesinde bile İngilizlerle, İstanbul Hükümeti ile
birlikte Mustafa Kemal’e karşı olduğunu göstermektedir.
Mr. Kindson’un Londra’ya gönderdiği 28 Kasım 1919
tarihli raporda şöyle yazılıdır: “Kürtlere her ne
kadar inanmasak da onları kullanmamız çıkarlarımız
gereğidir.” Yüksek Komiser De Robeck’in 9 Aralık
1919’da Lord Curzon’a ilettiği raporda ise şunlar
yazılıdır: “Kürtler bütün ümitlerini İngiliz
hükümetine bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal
gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Kuvvetler, Kürtleri
Mustafa Kemal Paşa’ya karşı kullanmak için para ödemeye
hazırdırlar.”
İngiliz Gizli Belgelerine göre Kürtler Yunanlılarla da
dirsek temasındadır. Amasya’da Yunan temsilcisi ile
görüşen Kürtler, Yunanlılara Türk ordusunda ele
geçirilen Kürt esirlere iyi davranılmasını ve bu
esirlerin Türk ordusuna karşı kullanılmasını önerir.
Teklif kabul edilir ve esir Kürtler Yunan ordusunun
hizmetine girerler.
Kürt-Yunan işbirliğinin en verimli sonucu Koçgiri İsyanı
olacaktır. Yunan ordusu büyük ilerleyişe geçmeden hemen
önce Kürtler isyan eder. Yunan ordusu Bursa’ya doğru
ilerlerken Kürtler Sivas’a yürürler. Amerikan Askeri
Ataşesi durumu şöyle rapor eder: “... Yunanlılar
önemli bir zafer kazanırlarsa Kürt isyanı Türkiye’nin
arkasını ciddi bir şekilde tehdit edebilir. Ancak
Batıdaki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler,
ellerindeki yarım düzine yetenekli liderden biriyle Kürt
sorununa son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu
bilmektedirler. Gene de Kürt sorunu ile meşgul olduğu
sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını
düşünmektedirler. Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı
olmaktadırlar.”
Koçgiri İsyanı’nın liderlerinden Baytar Nuri isyan
programını şu şekilde açıklar:
“İlk önce Dersim’de Kürt istiklali ilan edilecek,
Hozat’a Kürdistan bayrağı çekilecek, Kürt milli kuvveti
Erzincan, Elazığ ve Malatya istikametlerinden Sivas’a
doğru hareket ederek Ankara Hükümeti’nden Kürdistan
istiklalinin tanınmasını isteyecek. Türkler bu isteği
kabul edecekler. Çünkü isteğimiz silah kuvvetiyle
desteklenmiş olacak.”
Ayaklanma büyür ve isyancılar Ankara Hükümeti’ne bir
muhtıra yollarlar. Telgraf yoluyla iletilen muhtıra şu
maddelerden oluşmaktadır:
“1. İstanbul Hükümeti’nce kabul edilen Kürdistan
özerkliğinin Ankara Hükümeti’nce de tanınıp
tanınmayacağının açıklanması, 2. Kürdistan özerk
yönetimi konusunda Mustafa Kemal hükümetinin ivedi yanıt
vermesi, 3. Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan
cezaevlerindeki Kürtlerin hemen salıverilmesi, 4. Kürt
çoğunluğu bulunan illerden Türk memurlarının çekilmesi,
5. Koçgiri yöresine gönderilen birliklerin geri
alınması.”
(DTP’nin önerileriyle ne kadar da benzeşiyor değil mi?
SE)
Muhtıra yetmez bu defa 25 Kasım 1920 tarihinde Batı
Dersim Aşiretleri reisleri adına TBMM’ye başvurulur:
“Sevr Antlaşması gereğince Diyarbakır, Elazığ, Van ve
Bitlis illerinde bağımsız bir Kürdistan kurulması
gerekiyor. Bu nedenle bu oluşturulmalıdır. Yoksa, bu
hakkı silah zoruyla almaya mecbur kalacağımızı beyan
ederiz.”
Ankara Hükümeti, Batıda Yunanların Bursa’yı ele
geçirmesine rağmen Kürtlere karşı geri adım atmaz.
Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa isyanı bastırmak
için bir plan hazırlar. Topal Osman komutasındaki
Giresun alayı da Nurettin Paşa’nın emrine verilir. 11
Nisan 1921 günü Kürtlerin üzerine yürüyüş başlar. 45 bin
kişilik Kürt milisleri ile çarpışmalar 3 ay sürer. 17
Haziran 1921 günü isyancılar teslim alınır.
İşte Kürtler, daha Sivas Kongresi’nin toplanma
hazırlıklarından başlanarak Kurtuluş Savaşı için
çalışmamışlar, tam tersine Kurtuluş Savaşı’na karşı
savaşmışlardır. Koçgiri ayaklanması bunun en büyük
kanıtıdır. Genelkurmay Başkanlığı da isyanı şöyle
değerlendirmektedir: “Siyasi bakımdan büyük bir önem
taşıyan bu harekât dolayısıyla, Kürt bağımsızlık
davasının ilk basamağının Koçgiri olayları ile kurulmak
istendiği, bu dış etkilerin en açık ve kesin delilidir.”
Yani bu isyan bir davanın ilk adımıdır! Ardından gelecek
olan Kürt isyanları da bunu kanıtlayacaktır. Nitekim
isyanın liderleri de olayı böyle değerlendireceklerdir:
“Koçgiri, Kürt İstiklal Savaşı’nın bir merhalesidir,
onunla bir meydan muharebesi kaybettik, fakat harp
bitmedi. Biz son zaferi kazanacağız.”
Evet Kürtler, Türk İstiklal Savaşı için değil Kürt
İstiklal Savaşı için savaşmışlar. Tarihi gerçek budur,
bunu kimse değiştiremez. |