12.05.2012, Florina-Yunanistan, Sultan Su Esen'le

 
   
 

TEKEL İŞÇİLERİ

 

70’inci güne ulaştı… Direniyorlar…

Önceki gün Ankara’da yine onbinler yürüyünce bu haklı direnişin öyküsünü özet olarak aktarmayı görev saydık.

Biliyorsunuz, TEKEL işçileri hükümetten bir şeyler istiyor ama alamıyor. Patırdı bundan çıktı da nedir bu istenen? Geriye dönelim...

Hani geçmişte 60.hükümetin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, “her şeyi babalar gibi satarım” demişti ya, işte bu cümleden olarak TEKEL’in de nesi var, nesi yok pazara sürüldü. Hükümet, satış kapsamı dışında kalan 10 bin 877 işçiyi daha önce başka kurumlardan kalan 17 bin 436 işçi için oluşturduğu ve “4/C” adını verdiği grubuna almak isteyince maraza çıktı. Çünkü “4/C”ye geçmek isteyenin kıdem tazminatı dâhil tüm tazminat haklarını alıp, ayrılması koşulu vardı. Yani işçi yeni bir işe girerse sıfırdan başlayacaktı. Tabii yeni iş yeni işverenin belirleyeceği yeni bir ücret anlamına da geliyordu.

Oyuna geldiğini anlayan TEKEL işçileri direnme kararı aldılar. Hükümetse 4/C kategorisine girenlerin ücretlerine zam yapılacağını açıkladı. En düşük maaş olan 658 liranın 772 liraya, en yüksek 821 liranın da 938 liraya çıkarılacağını belirtti. Ancak bu ortalama aylık geliri 2 bin 200 lira olan işçilerin ayda ortalama 800 liraya razı olması anlamına geliyordu. Üstelik yılda 11 ay maaş alacaklardı ve her an işsiz kalabileceklerdi. TEKEL işçileri bu koşulları kabul etmediler,  “kazanılmış haklarıyla birlikte başka kurumlara kaydırılmalarını” istediler. Hükümet kabul etmedi.

Bu arada Başbakan Tayyip Erdoğan, 11 Şubat 2006’daki Mersin gezisinde, Çiftçinin hali ne olacak? Anamız ağladı. Hangi yüzle geliyorsun buraya?” diye bağıran, 47 yaşındaki çiftçi Mustafa Kemal Öncel’e verdiği “Ananı da al git” cevabını aratmayan açıklamasını yaptı:

“İş mi yapıyorlar? Hayır! Sadece tütün depoları adı verilen depolarda bu insanlar duruyor ve aylık maliyeti bize 40 milyon lira... Yaklaşık 10 bin kişi... Halkın parasını ödüyoruz. Kusura bakmasınlar. Ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yediremem.”

Başbakan’ın oturduğu koltuktan görünen manzara ile, işçinin direniş çadırından görünen farklıydı. “Yetimin hakkı”na değinen Başbakan, “Özelleştirmeyi yaparken orada çalışanların haklarını düşünmediniz mi?” konusuna değinmemişti. İşçilerin maaşı söz konusu olunca aklına gelen “yetim hakkı”, TEKEL’in 17 fabrikasıyla depolarındaki 100 milyon dolar değerindeki hammadde ve 35 milyon dolar değerindeki “satışa hazır” malın toplamı olan 292 milyon dolara bir özel şirketler grubuna peşkeş çekilirken de aklına gelmemişti.

Bilinen, TEKEL’i devletten alan grubun, bir yıl sonra bir Amerikan firmasına tam 950 milyon dolara sattığıydı. Arada korkunç bir fark vardı. Peki, kâr kimin hakkıydı!

TEKEL işçilerinin hak mücadelesi, Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun “4 Şubat’ta bir gün iş bırakma eylemi yapılacağını” açıklamasıyla, yepyeni bir aşamaya girdi. “Çalışmama hakkı”nı kullanacaklarını ilan eden HAK-İŞ, DİSK, MEMUR-SEN, KAMU-SEN, KESK yani ülkemizdeki tüm sendika üyesi çalışanlar 4 Şubat Perşembe günü işlerini bıraktılar. Demokrasilerin olmazsa olmaz koşulu olan “genel grev” haklarını kullandılar.

Özetle, TEKEL işçileri, kurumun özelleştirilmesi sırasında kendilerine yapılan haksızlıkları yasal haklarını kullanarak dile getiriyorlar. “Sattınız iyi de, özlük haklarımıza dokunmayın” diyorlar. “Aynı haklarla başka kurumlarda iş verin” diyorlar. Neresi yanlış bunun…

Bakınız ne diyor Ahmed Arif:

Tütün işçileri yoksul, / Tütün işçileri yorgun, / Ama yiğit / Pırıl pırıl namuslu. / Namı gitmiş deryaların ardına / Vatanımın bir umudu.