TEKEL İŞÇİLERİ
70’inci güne ulaştı… Direniyorlar…
Önceki gün Ankara’da yine onbinler yürüyünce bu haklı
direnişin öyküsünü özet olarak aktarmayı görev saydık.
Biliyorsunuz, TEKEL işçileri hükümetten
bir şeyler istiyor ama alamıyor. Patırdı bundan çıktı da
nedir bu istenen? Geriye dönelim...
Hani geçmişte 60.hükümetin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan,
“her şeyi babalar
gibi satarım”
demişti ya, işte bu cümleden olarak TEKEL’in de nesi
var, nesi yok pazara sürüldü. Hükümet, satış kapsamı
dışında kalan 10 bin 877 işçiyi
daha önce başka kurumlardan kalan 17
bin 436 işçi
için oluşturduğu ve “4/C” adını
verdiği grubuna almak isteyince maraza çıktı.
Çünkü “4/C”ye
geçmek isteyenin kıdem tazminatı dâhil tüm tazminat
haklarını alıp, ayrılması koşulu vardı. Yani işçi yeni
bir işe girerse sıfırdan başlayacaktı. Tabii yeni iş
yeni işverenin belirleyeceği yeni bir ücret anlamına da
geliyordu.
Oyuna geldiğini anlayan TEKEL işçileri
direnme kararı aldılar. Hükümetse 4/C kategorisine
girenlerin ücretlerine zam yapılacağını açıkladı. En
düşük maaş olan 658 liranın 772 liraya, en yüksek 821
liranın da 938 liraya çıkarılacağını
belirtti. Ancak bu ortalama aylık geliri 2
bin 200 lira
olan işçilerin ayda ortalama 800
liraya razı
olması anlamına geliyordu. Üstelik yılda 11
ay maaş
alacaklardı ve her an işsiz kalabileceklerdi. TEKEL işçileri
bu koşulları kabul etmediler,
“kazanılmış haklarıyla birlikte başka kurumlara
kaydırılmalarını” istediler.
Hükümet kabul etmedi.
Bu arada Başbakan Tayyip Erdoğan, 11 Şubat 2006’daki
Mersin gezisinde, “Çiftçinin
hali ne olacak? Anamız ağladı. Hangi yüzle geliyorsun
buraya?” diye
bağıran, 47 yaşındaki çiftçi Mustafa Kemal Öncel’e
verdiği “Ananı da al git” cevabını
aratmayan açıklamasını yaptı:
“İş mi yapıyorlar? Hayır! Sadece tütün depoları adı
verilen depolarda bu insanlar duruyor ve aylık maliyeti
bize 40 milyon lira... Yaklaşık 10 bin kişi... Halkın
parasını ödüyoruz. Kusura
bakmasınlar. Ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye
yediremem.”
Başbakan’ın oturduğu koltuktan görünen manzara ile, işçinin direniş
çadırından görünen farklıydı. “Yetimin hakkı”na
değinen Başbakan, “Özelleştirmeyi yaparken orada
çalışanların haklarını düşünmediniz mi?” konusuna
değinmemişti. İşçilerin maaşı söz konusu olunca
aklına gelen “yetim hakkı”, TEKEL’in 17 fabrikasıyla
depolarındaki 100
milyon dolar değerindeki
hammadde ve 35
milyon dolar değerindeki “satışa
hazır” malın
toplamı olan 292
milyon dolara bir
özel şirketler grubuna peşkeş çekilirken de aklına
gelmemişti.
Bilinen, TEKEL’i devletten alan grubun, bir yıl sonra
bir Amerikan
firmasına tam 950
milyon dolara sattığıydı.
Arada korkunç bir fark vardı. Peki, kâr kimin hakkıydı!
TEKEL işçilerinin hak mücadelesi, Türk-İş Genel Başkanı
Mustafa Kumlu’nun “4 Şubat’ta bir gün iş bırakma eylemi
yapılacağını” açıklamasıyla, yepyeni bir aşamaya girdi.
“Çalışmama hakkı”nı kullanacaklarını ilan eden HAK-İŞ,
DİSK, MEMUR-SEN, KAMU-SEN, KESK yani
ülkemizdeki tüm sendika üyesi çalışanlar 4 Şubat
Perşembe günü işlerini bıraktılar. Demokrasilerin
olmazsa olmaz koşulu olan “genel grev” haklarını
kullandılar.
Özetle, TEKEL işçileri, kurumun özelleştirilmesi
sırasında kendilerine yapılan haksızlıkları yasal
haklarını kullanarak dile getiriyorlar. “Sattınız iyi
de, özlük haklarımıza dokunmayın” diyorlar. “Aynı
haklarla başka kurumlarda iş verin” diyorlar. Neresi
yanlış bunun…
Bakınız ne diyor Ahmed Arif:
Tütün işçileri yoksul, / Tütün işçileri yorgun, / Ama
yiğit / Pırıl pırıl namuslu. / Namı gitmiş deryaların
ardına / Vatanımın bir umudu. |