TOPRAĞA BASIP DOĞRULDUKLARI ZAMAN
Rahmetli Uğur Mumcu’nun lafıdır, Hasan
Cemal’e çok kızar, yazılarında ve sohbetlerinde “Bizim
Hasan” derdi.
Bizim Hasan Kandil Dağı’ndan “PKK ile barış rüzgârları”
estirdiğinde, “İşte” demiştim, “kabahatin büyüğü”.
Ortada fol yok, yumurta yokken neydi bu? Sonra, kendi
kendime sormuştum:
“Bizim Hasan, durduk yerde niye Kandil’e gitti?”
12 Mart öncesi asker yanlısı olan “Bizim Hasan” Doğan
Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde idi. Sonra ANKA
Ajansı’nda çalıştı. Oradan Cumhuriyet’e geçti. Ankara
Büro Temsilciliği’nden Genel Yayın Yönetmenliği’ne dek
yükseldi. Giderek değişti. Değiştikçe dönüştü ve
inanılmaz biçimde gelişti.
Cemal Paşa’nın torunu olan “Bizim Hasan” giderek
liberalleşti, dönekleşti. Atatürk ilke ve devrimlerine
karşı duranlar arasında yerini aldı. Laik ve
Cumhuriyetçi yazarlarla müthiş kavgaya girişti.
“Cumhuriyeti Sevmiştim” adını verdiği anı kitabı ile
gazete içinde olup bitenleri dışarıya aktardı ve ipleri
kopardı. Öyle bir an geldi ki; bir baktık “Bizim Hasan”
AB yanlısı olmuş; bir baktık en hızlı ABD yanlısı… Kimi
zaman Ermenilerden özür diledi, kimi zaman PKK ile
yakından ilgilendi, Kürt sorununu ve Kürtçüler lehine
eserler (!) kaleme aldı. Son olarak, Kandil’de Murat
Karayılan ile baş başa konuşmalarını dizi halinde yazdı.
Karayılan sorunun çözümü için komisyon önermiş… Birinci
isim olarak eski bir diplomat ve ara rejim döneminde
Dışişleri Bakanı olan İlter Türkmen’in adını vermiş.
İkinci isim “Bizim Hasan”.
Milliyet Gazetesinin haberine göre, İlter Türkmen
arabuluculuğa (!) çoktan hazır: “Tam bir açılım ve
cesaret şart” diyor. Demek ki, göreve talip olacak kadar
işin içinde. Bir zamanların MHP adayı İlter Türkmen,
gençliğinde en büyük ulusalcı ve devrimci Hasan Cemal,
koyun yanlarına malum koroyu, bunlar Kürt sorununu da
çözer, ülkeyi de!
Cemal Paşa’nın kanı Tiflis tepelerinde çoktan kurudu
ama, torunu “Bizim Hasan” yeniden kanatıyor. Ermenilerin
şehit ettiği Cemal Paşa’nın torunu, son zamanlarda
Ermeni Soykırım iddialarına destek veriyor, Kürtlerin
özerkliği için de arabuluculuğa soyunuyor. Hey gidi
Hasan hey…
Sanmayın ki benim Kürtlere bir düşmanlığım var. Asla…
Ben Kürtçülere karşıyım.
Irkçılığa karşıyım.
Bir zamanlar Türk ırkçılığı yapanlara da karşıydım.
Yaşamım boyunca değişik etnik kökenlerden gelen yığınla
arkadaşım, dostum, kardeşim oldu. Sakın sorunu ırk ya da
etnik ayrımcılık olarak algılamasın kimse.
Bizler, bu topraklarda vatanımızı kurtaran; Tam
Bağımsız, Ulusal Egemenliğe dayalı Laik ve Demokratik
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halkımızla tasada ve
kıvançta biriz. Kaynaşmış bir bütünüz. Ama, nereye
sürükleneceğimizi bilmek, öğrenmek hepimizin hakkıdır!
Sözlerimin başında “Kabahatin büyüğü” demiştim ya, Nazım
Hikmet de, “Kabahatin çoğu sende kardeşim!”, demiş…
Acaba bu günlerimizi mi öngörmüş? Kim bilir!
İnsanlığın gelişmesine, teknolojinin taa uzaya
ulaşmasına karşın kabahatler yine ön sıralarda gidiyor.
Bilge Köyü’nde üçü hamile 44 kişinin tamamı katledildi.
Tam o sıralarda Ege’de bir şehirden diğerine doğru yol
almakta olan bir otobüste yol arkadaşı 80 yaşındaki
kişinin horlamasına sinirlenen 23 yaşındaki üniversite
öğrencisi boğazına sarıldı, gırtlağını kesti… Aynı günün
gecesi Ergenekon davası savcısının öngörüşü ve bilmem
kaçıncı nöbetçi mahkemenin kararıyla onlarca profesör,
komutan, yazar, gazeteci ve siyasetçi zindanlarda yüz
bilmem kaçıncı gecelerini geçirdiler. Düşlerinde eşleri,
çocukları, öğrencileri, hastaları ve niceleri…
Yine aynı gece malum bir TV kanalında uygarlıktan,
insanlıktan nasibini alamamış pis sakallı karanlık
suratlı ukala bir adam, karşısındaki üç kişiyle sanki
Aristo’yu canlandırdı! Kanalın izleyicilerinden bir
zamanların İstanbul Tapu Kadastro Müdürlüğü genç
memurlarından sayın (!) Öcalan, konuşulanları göbeğini
kaşıyarak izledi. Yüzünde incelikli bir tebessüm…
Aynı gün Başbakan günün anlam ve önemini işaret eden bir
konuşma yaptı: “Her kim AK Partiye ‘AKP’ derse
edepsizdir…”
O sıralarda güneydoğu sınırımızı 49 yıllığına
yabancılara terk edecek olan mayın kanunu tasarısı
AKP’nin çoğunluk oylarıyla halledildi.
Ve aynı gün büyük usta ölümünün 46.yılı nedeniyle tüm
yurtta özlemle anıldı.
Ne demişti:
“…sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.”
Rahmetli Uğur Mumcu’nun lafıdır, Hasan
Cemal’e çok kızar, yazılarında ve sohbetlerinde “Bizim
Hasan” derdi.
Bizim Hasan Kandil Dağı’ndan “PKK ile barış rüzgârları”
estirdiğinde, “İşte” demiştim, “kabahatin büyüğü”.
Ortada fol yok, yumurta yokken neydi bu? Sonra, kendi
kendime sormuştum:
“Bizim Hasan, durduk yerde niye Kandil’e gitti?”
12 Mart öncesi asker yanlısı olan “Bizim Hasan” Doğan
Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde idi. Sonra ANKA
Ajansı’nda çalıştı. Oradan Cumhuriyet’e geçti. Ankara
Büro Temsilciliği’nden Genel Yayın Yönetmenliği’ne dek
yükseldi. Giderek değişti. Değiştikçe dönüştü ve
inanılmaz biçimde gelişti.
Cemal Paşa’nın torunu olan “Bizim Hasan” giderek
liberalleşti, dönekleşti. Atatürk ilke ve devrimlerine
karşı duranlar arasında yerini aldı. Laik ve
Cumhuriyetçi yazarlarla müthiş kavgaya girişti.
“Cumhuriyeti Sevmiştim” adını verdiği anı kitabı ile
gazete içinde olup bitenleri dışarıya aktardı ve ipleri
kopardı. Öyle bir an geldi ki; bir baktık “Bizim Hasan”
AB yanlısı olmuş; bir baktık en hızlı ABD yanlısı… Kimi
zaman Ermenilerden özür diledi, kimi zaman PKK ile
yakından ilgilendi, Kürt sorununu ve Kürtçüler lehine
eserler (!) kaleme aldı. Son olarak, Kandil’de Murat
Karayılan ile baş başa konuşmalarını dizi halinde yazdı.
Karayılan sorunun çözümü için komisyon önermiş… Birinci
isim olarak eski bir diplomat ve ara rejim döneminde
Dışişleri Bakanı olan İlter Türkmen’in adını vermiş.
İkinci isim “Bizim Hasan”.
Milliyet Gazetesinin haberine göre, İlter Türkmen
arabuluculuğa (!) çoktan hazır: “Tam bir açılım ve
cesaret şart” diyor. Demek ki, göreve talip olacak kadar
işin içinde. Bir zamanların MHP adayı İlter Türkmen,
gençliğinde en büyük ulusalcı ve devrimci Hasan Cemal,
koyun yanlarına malum koroyu, bunlar Kürt sorununu da
çözer, ülkeyi de!
Cemal Paşa’nın kanı Tiflis tepelerinde çoktan kurudu
ama, torunu “Bizim Hasan” yeniden kanatıyor. Ermenilerin
şehit ettiği Cemal Paşa’nın torunu, son zamanlarda
Ermeni Soykırım iddialarına destek veriyor, Kürtlerin
özerkliği için de arabuluculuğa soyunuyor. Hey gidi
Hasan hey…
Sanmayın ki benim Kürtlere bir düşmanlığım var. Asla…
Ben Kürtçülere karşıyım.
Irkçılığa karşıyım.
Bir zamanlar Türk ırkçılığı yapanlara da karşıydım.
Yaşamım boyunca değişik etnik kökenlerden gelen yığınla
arkadaşım, dostum, kardeşim oldu. Sakın sorunu ırk ya da
etnik ayrımcılık olarak algılamasın kimse.
Bizler, bu topraklarda vatanımızı kurtaran; Tam
Bağımsız, Ulusal Egemenliğe dayalı Laik ve Demokratik
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halkımızla tasada ve
kıvançta biriz. Kaynaşmış bir bütünüz. Ama, nereye
sürükleneceğimizi bilmek, öğrenmek hepimizin hakkıdır!
Sözlerimin başında “Kabahatin büyüğü” demiştim ya, Nazım
Hikmet de, “Kabahatin çoğu sende kardeşim!”, demiş…
Acaba bu günlerimizi mi öngörmüş? Kim bilir!
İnsanlığın gelişmesine, teknolojinin taa uzaya
ulaşmasına karşın kabahatler yine ön sıralarda gidiyor.
Bilge Köyü’nde üçü hamile 44 kişinin tamamı katledildi.
Tam o sıralarda Ege’de bir şehirden diğerine doğru yol
almakta olan bir otobüste yol arkadaşı 80 yaşındaki
kişinin horlamasına sinirlenen 23 yaşındaki üniversite
öğrencisi boğazına sarıldı, gırtlağını kesti… Aynı günün
gecesi Ergenekon davası savcısının öngörüşü ve bilmem
kaçıncı nöbetçi mahkemenin kararıyla onlarca profesör,
komutan, yazar, gazeteci ve siyasetçi zindanlarda yüz
bilmem kaçıncı gecelerini geçirdiler. Düşlerinde eşleri,
çocukları, öğrencileri, hastaları ve niceleri…
Yine aynı gece malum bir TV kanalında uygarlıktan,
insanlıktan nasibini alamamış pis sakallı karanlık
suratlı ukala bir adam, karşısındaki üç kişiyle sanki
Aristo’yu canlandırdı! Kanalın izleyicilerinden bir
zamanların İstanbul Tapu Kadastro Müdürlüğü genç
memurlarından sayın (!) Öcalan, konuşulanları göbeğini
kaşıyarak izledi. Yüzünde incelikli bir tebessüm…
Aynı gün Başbakan günün anlam ve önemini işaret eden bir
konuşma yaptı: “Her kim AK Partiye ‘AKP’ derse
edepsizdir…”
O sıralarda güneydoğu sınırımızı 49 yıllığına
yabancılara terk edecek olan mayın kanunu tasarısı
AKP’nin çoğunluk oylarıyla halledildi.
Ve aynı gün büyük usta ölümünün 46.yılı nedeniyle tüm
yurtta özlemle anıldı.
Ne demişti:
“…sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.” |