12.06.2010, Selçuk Müzesi, Belgin Gürel, Mucize Özünal ve Sultan Su Esen'le

 
   
 

TOPRAĞA BASIP DOĞRULDUKLARI ZAMAN

                Rahmetli Uğur Mumcu’nun lafıdır, Hasan Cemal’e çok kızar, yazılarında ve sohbetlerinde “Bizim Hasan” derdi.

Bizim Hasan Kandil Dağı’ndan “PKK ile barış rüzgârları” estirdiğinde, “İşte” demiştim, “kabahatin büyüğü”.

Ortada fol yok, yumurta yokken neydi bu? Sonra, kendi kendime sormuştum:

“Bizim Hasan, durduk yerde niye Kandil’e gitti?”

12 Mart öncesi asker yanlısı olan “Bizim Hasan” Doğan Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde idi. Sonra ANKA Ajansı’nda çalıştı. Oradan Cumhuriyet’e geçti. Ankara Büro Temsilciliği’nden Genel Yayın Yönetmenliği’ne dek yükseldi. Giderek değişti. Değiştikçe dönüştü ve inanılmaz biçimde gelişti.

Cemal Paşa’nın torunu olan “Bizim Hasan” giderek liberalleşti, dönekleşti. Atatürk ilke ve devrimlerine karşı duranlar arasında yerini aldı. Laik ve Cumhuriyetçi yazarlarla müthiş kavgaya girişti.

“Cumhuriyeti Sevmiştim” adını verdiği anı kitabı ile gazete içinde olup bitenleri dışarıya aktardı ve ipleri kopardı. Öyle bir an geldi ki; bir baktık “Bizim Hasan” AB yanlısı olmuş; bir baktık en hızlı ABD yanlısı… Kimi zaman Ermenilerden özür diledi, kimi zaman PKK ile yakından ilgilendi, Kürt sorununu ve Kürtçüler lehine eserler (!) kaleme aldı. Son olarak, Kandil’de Murat Karayılan ile baş başa konuşmalarını dizi halinde yazdı.

Karayılan sorunun çözümü için komisyon önermiş… Birinci isim olarak eski bir diplomat ve ara rejim döneminde Dışişleri Bakanı olan İlter Türkmen’in adını vermiş. İkinci isim “Bizim Hasan”.

Milliyet Gazetesinin haberine göre, İlter Türkmen arabuluculuğa (!) çoktan hazır: “Tam bir açılım ve cesaret şart” diyor. Demek ki, göreve talip olacak kadar işin içinde. Bir zamanların MHP adayı İlter Türkmen, gençliğinde en büyük ulusalcı ve devrimci Hasan Cemal, koyun yanlarına malum koroyu, bunlar Kürt sorununu da çözer, ülkeyi de!

Cemal Paşa’nın kanı Tiflis tepelerinde çoktan kurudu ama, torunu “Bizim Hasan” yeniden kanatıyor. Ermenilerin şehit ettiği Cemal Paşa’nın torunu, son zamanlarda Ermeni Soykırım iddialarına destek veriyor, Kürtlerin özerkliği için de arabuluculuğa soyunuyor. Hey gidi Hasan hey…

Sanmayın ki benim Kürtlere bir düşmanlığım var. Asla…

Ben Kürtçülere karşıyım.

Irkçılığa karşıyım.

Bir zamanlar Türk ırkçılığı yapanlara da karşıydım.

Yaşamım boyunca değişik etnik kökenlerden gelen yığınla arkadaşım, dostum, kardeşim oldu. Sakın sorunu ırk ya da etnik ayrımcılık olarak algılamasın kimse.

Bizler, bu topraklarda vatanımızı kurtaran; Tam Bağımsız, Ulusal Egemenliğe dayalı Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halkımızla tasada ve kıvançta biriz. Kaynaşmış bir bütünüz. Ama, nereye sürükleneceğimizi bilmek, öğrenmek hepimizin hakkıdır!

Sözlerimin başında “Kabahatin büyüğü” demiştim ya, Nazım Hikmet de, “Kabahatin çoğu sende kardeşim!”, demiş…

Acaba bu günlerimizi mi öngörmüş? Kim bilir!

İnsanlığın gelişmesine, teknolojinin taa uzaya ulaşmasına karşın kabahatler yine ön sıralarda gidiyor.

 Bilge Köyü’nde üçü hamile 44 kişinin tamamı katledildi. Tam o sıralarda Ege’de bir şehirden diğerine doğru yol almakta olan bir otobüste yol arkadaşı 80 yaşındaki kişinin horlamasına sinirlenen 23 yaşındaki üniversite öğrencisi boğazına sarıldı, gırtlağını kesti… Aynı günün gecesi Ergenekon davası savcısının öngörüşü ve bilmem kaçıncı nöbetçi mahkemenin kararıyla onlarca profesör, komutan, yazar, gazeteci ve siyasetçi zindanlarda yüz bilmem kaçıncı gecelerini geçirdiler. Düşlerinde eşleri, çocukları, öğrencileri, hastaları ve niceleri…

Yine aynı gece malum bir TV kanalında uygarlıktan, insanlıktan nasibini alamamış pis sakallı karanlık suratlı ukala bir adam, karşısındaki üç kişiyle sanki Aristo’yu canlandırdı! Kanalın izleyicilerinden bir zamanların İstanbul Tapu Kadastro Müdürlüğü genç memurlarından sayın (!) Öcalan, konuşulanları göbeğini kaşıyarak izledi. Yüzünde incelikli bir tebessüm…

Aynı gün Başbakan günün anlam ve önemini işaret eden bir konuşma yaptı: “Her kim AK Partiye ‘AKP’ derse edepsizdir…”

O sıralarda güneydoğu sınırımızı 49 yıllığına yabancılara terk edecek olan mayın kanunu tasarısı AKP’nin çoğunluk oylarıyla halledildi.

Ve aynı gün büyük usta ölümünün 46.yılı nedeniyle tüm yurtta özlemle anıldı.

 Ne demişti:

 

“…sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı

bir şafak vakti değişmiş olur,

bir şafak vakti karanlığın kenarından

onlar ağır ellerini toprağa basıp

doğruldukları zaman.”

 

                Rahmetli Uğur Mumcu’nun lafıdır, Hasan Cemal’e çok kızar, yazılarında ve sohbetlerinde “Bizim Hasan” derdi.

Bizim Hasan Kandil Dağı’ndan “PKK ile barış rüzgârları” estirdiğinde, “İşte” demiştim, “kabahatin büyüğü”.

Ortada fol yok, yumurta yokken neydi bu? Sonra, kendi kendime sormuştum:

“Bizim Hasan, durduk yerde niye Kandil’e gitti?”

12 Mart öncesi asker yanlısı olan “Bizim Hasan” Doğan Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde idi. Sonra ANKA Ajansı’nda çalıştı. Oradan Cumhuriyet’e geçti. Ankara Büro Temsilciliği’nden Genel Yayın Yönetmenliği’ne dek yükseldi. Giderek değişti. Değiştikçe dönüştü ve inanılmaz biçimde gelişti.

Cemal Paşa’nın torunu olan “Bizim Hasan” giderek liberalleşti, dönekleşti. Atatürk ilke ve devrimlerine karşı duranlar arasında yerini aldı. Laik ve Cumhuriyetçi yazarlarla müthiş kavgaya girişti.

“Cumhuriyeti Sevmiştim” adını verdiği anı kitabı ile gazete içinde olup bitenleri dışarıya aktardı ve ipleri kopardı. Öyle bir an geldi ki; bir baktık “Bizim Hasan” AB yanlısı olmuş; bir baktık en hızlı ABD yanlısı… Kimi zaman Ermenilerden özür diledi, kimi zaman PKK ile yakından ilgilendi, Kürt sorununu ve Kürtçüler lehine eserler (!) kaleme aldı. Son olarak, Kandil’de Murat Karayılan ile baş başa konuşmalarını dizi halinde yazdı.

Karayılan sorunun çözümü için komisyon önermiş… Birinci isim olarak eski bir diplomat ve ara rejim döneminde Dışişleri Bakanı olan İlter Türkmen’in adını vermiş. İkinci isim “Bizim Hasan”.

Milliyet Gazetesinin haberine göre, İlter Türkmen arabuluculuğa (!) çoktan hazır: “Tam bir açılım ve cesaret şart” diyor. Demek ki, göreve talip olacak kadar işin içinde. Bir zamanların MHP adayı İlter Türkmen, gençliğinde en büyük ulusalcı ve devrimci Hasan Cemal, koyun yanlarına malum koroyu, bunlar Kürt sorununu da çözer, ülkeyi de!

Cemal Paşa’nın kanı Tiflis tepelerinde çoktan kurudu ama, torunu “Bizim Hasan” yeniden kanatıyor. Ermenilerin şehit ettiği Cemal Paşa’nın torunu, son zamanlarda Ermeni Soykırım iddialarına destek veriyor, Kürtlerin özerkliği için de arabuluculuğa soyunuyor. Hey gidi Hasan hey…

Sanmayın ki benim Kürtlere bir düşmanlığım var. Asla…

Ben Kürtçülere karşıyım.

Irkçılığa karşıyım.

Bir zamanlar Türk ırkçılığı yapanlara da karşıydım.

Yaşamım boyunca değişik etnik kökenlerden gelen yığınla arkadaşım, dostum, kardeşim oldu. Sakın sorunu ırk ya da etnik ayrımcılık olarak algılamasın kimse.

Bizler, bu topraklarda vatanımızı kurtaran; Tam Bağımsız, Ulusal Egemenliğe dayalı Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halkımızla tasada ve kıvançta biriz. Kaynaşmış bir bütünüz. Ama, nereye sürükleneceğimizi bilmek, öğrenmek hepimizin hakkıdır!

Sözlerimin başında “Kabahatin büyüğü” demiştim ya, Nazım Hikmet de, “Kabahatin çoğu sende kardeşim!”, demiş…

Acaba bu günlerimizi mi öngörmüş? Kim bilir!

İnsanlığın gelişmesine, teknolojinin taa uzaya ulaşmasına karşın kabahatler yine ön sıralarda gidiyor.

 Bilge Köyü’nde üçü hamile 44 kişinin tamamı katledildi. Tam o sıralarda Ege’de bir şehirden diğerine doğru yol almakta olan bir otobüste yol arkadaşı 80 yaşındaki kişinin horlamasına sinirlenen 23 yaşındaki üniversite öğrencisi boğazına sarıldı, gırtlağını kesti… Aynı günün gecesi Ergenekon davası savcısının öngörüşü ve bilmem kaçıncı nöbetçi mahkemenin kararıyla onlarca profesör, komutan, yazar, gazeteci ve siyasetçi zindanlarda yüz bilmem kaçıncı gecelerini geçirdiler. Düşlerinde eşleri, çocukları, öğrencileri, hastaları ve niceleri…

Yine aynı gece malum bir TV kanalında uygarlıktan, insanlıktan nasibini alamamış pis sakallı karanlık suratlı ukala bir adam, karşısındaki üç kişiyle sanki Aristo’yu canlandırdı! Kanalın izleyicilerinden bir zamanların İstanbul Tapu Kadastro Müdürlüğü genç memurlarından sayın (!) Öcalan, konuşulanları göbeğini kaşıyarak izledi. Yüzünde incelikli bir tebessüm…

Aynı gün Başbakan günün anlam ve önemini işaret eden bir konuşma yaptı: “Her kim AK Partiye ‘AKP’ derse edepsizdir…”

O sıralarda güneydoğu sınırımızı 49 yıllığına yabancılara terk edecek olan mayın kanunu tasarısı AKP’nin çoğunluk oylarıyla halledildi.

Ve aynı gün büyük usta ölümünün 46.yılı nedeniyle tüm yurtta özlemle anıldı.

 Ne demişti:

 

“…sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı

bir şafak vakti değişmiş olur,

bir şafak vakti karanlığın kenarından

onlar ağır ellerini toprağa basıp

doğruldukları zaman.”