TRİUMVİRA
İki konuya değinelim… İlki,
Bir zamanlar Atatürk’ün oturduğu TBMM’nin başında şimdi
Mehmet Ali Şahin oturuyor. Atatürk’ün bir zamanlar
oturduğu Çankaya Köşkü’ne de kısa süre önce Abdullah Gül
çıkmıştı. Yine bir zamanlar İsmet İnönü’nün yürüttüğü
Başbakanlıkta şimdi RTE’nin oturduğu gibi…
N’olmuş diyeceksiniz!
Şu oldu:
Laik, demokratik, devrimci ulus Devletten, “Laikliğe
aykırı fiillerin odağı haline geldiği” ülkenin yüce
mahkemesi tarafından onanan, bir başka deyişle,
Cumhuriyetin kazanımlarını yok etmeyi hedef tutan bir
siyasi görüşü temsil eden AKP, Başbakanlık ve
Cumhurbaşkanlığı’ndan sonra TBMM’nin başına da türbanı
bağlamış oldu.
Eeee derseniz!
Devletin tepesinde başı açık kimse kalmadı. Hepsi
tesettürlü…
Cumhurbaşkanı Gül’ün “kayıp trilyon davası’ndan,
Başbakan RTE’nin “Kamu
taşıma biletlerinde kalpazanlık, görevi ihmal, zimmet,
resmi evrakta sahtecilik ve cürüm işlemek için teşekkül
oluşturmak” gibi suçları işlediği iddialarını kapsayan
birçok dosyadan, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in de
“Sosyal Güvenlik Reformu’nun ileri yaşta emeklilik
uygulamasına ilişkin hükmü yürürlüğe girmeden önce biri
15, diğeri 13 yaşında olan çocuklarını sigortalı
yaptırdığından mimli olduklarını hatırlayınız.
Kısaca Devlet, bir yandan siyasi İslam’a öte yandan,
görevini kötüye kullananlara teslim…
İkinci konu belki ilkinden de önemli, “Terörle bir yere
varılmaz!” diyenlere yanıt niteliğinde. Evet, terörle
bir yere varılabilir. Nasıl mı?
PKK’nın, Meclis’teki sözcüsü olan DTP sonunda Devletle
pazarlığa oturdu. Daha önce “DTP’liler PKK’ya terör
örgütü demedikçe onlarla görüşmem” diyen Başbakan
Erdoğan, “Kürt açılımı” çerçevesinde DTP ile görüştü.
İlkeli Başbakan!
Cumhurbaşkanı Gül’ün “Tarihi fırsat”, İçişleri
Bakanı’nın “Cesur adımlar atıyoruz” sözleri bir yana,
“Kürt açılımı”nın ne olduğunu Başbakan bir anlamda DPT
ile görüşerek açtı. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin terör
karşısında yenilgiyi kabul ettiği anlamına mı geliyor
yoksa pazarlığa razı olmak anlamına mı geliyor?
Anlayamadık!
Anladığımız, ülkenin bölünmez bütünlüğünün tehlikede
olduğudur.
Dönelim başa…
Yeni Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin o sırada Adalet
Bakanı olarak, Danıştay cinayeti işlendiği gün ne
demişti?
“Durun bakalım, acele etmeyin, bunun
altından neler çıkacağı belli olmaz!”
Meğer ta o günden belli olmuş. Danıştay
Daire Başkanını görev başında şehit eden bağnaz, “Ben
türban kararları yüzünden onu öldürdüm” diye bağırmamış
mıydı?
Sonra ne oldu?
Adam hakkında Ankara’da bir mahkeme karar
vermişken, o dosya allem etti kalem etti İstanbul’daki
Ergenekon Davası ile birleşmedi mi?
Demek, “bunun altından neler çıkacağı belli
olmaz” diyen yeni Meclis Başkanı eski Adalet Bakanı ne
kadar ileri görüşlü ne kadar bilgi yüklüymüş!?
İstanbul Üniversitesi’nin türbanı yasaklayan
ve asla bu kararından ödün vermeyen rektörü Prof. Dr.
Kemal Alemdaroğlu, şimdi türban yasağı kararı verenleri
öldüren katil ile aynı davada (!) hâkim karşısına
çıkarılıyor. Ne demişti mahkeme yargıcına?
“Hakkımda verilecek idam kararından daha
beter bir durum bu!”
Dememiz odur ki, Devletin tepesinde Başbakan RTE’nin
kankası Abdullah Gül, iki numaralı koltukta “mücahit
sırdaşı” Şahin, üç numarada da bizzat kendisi oturuyor.
Üçü de Milli Görüş mücahitliğinden, bütün güçleri ile
karşı mücadele verdikleri laik ve demokratik
Cumhuriyetin tepesindeki siyaset adamları. AKP’yi
yaratan bunlar… Ve, Anayasa Mahkemesi kararıyla,
“laiklik karşıtı akımların odak noktası” olmuş olan bu
siyasi parti yoluna devam ediyor. Engel tanımaz bir
“üçlü güç halkası” nın önderliğinde,
Triumvira… |