13.05.1997, Esenboğa Havaalnı Yolu, oğlum Bülent Nuri ve kızım Selin Esen'le

 
   
 

TRİUMVİRA

 

İki konuya değinelim… İlki,

Bir zamanlar Atatürk’ün oturduğu TBMM’nin başında şimdi Mehmet Ali Şahin oturuyor. Atatürk’ün bir zamanlar oturduğu Çankaya Köşkü’ne de kısa süre önce Abdullah Gül çıkmıştı. Yine bir zamanlar İsmet İnönü’nün yürüttüğü Başbakanlıkta şimdi RTE’nin oturduğu gibi…

N’olmuş diyeceksiniz!

Şu oldu:

Laik, demokratik, devrimci ulus Devletten, “Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” ülkenin yüce mahkemesi tarafından onanan, bir başka deyişle, Cumhuriyetin kazanımlarını yok etmeyi hedef tutan bir siyasi görüşü temsil eden AKP, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı’ndan sonra TBMM’nin başına da türbanı bağlamış oldu.

Eeee derseniz!

Devletin tepesinde başı açık kimse kalmadı. Hepsi tesettürlü…

Cumhurbaşkanı Gül’ün “kayıp trilyon davası’ndan, Başbakan RTE’nin “Kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, görevi ihmal, zimmet, resmi evrakta sahtecilik ve cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” gibi suçları işlediği iddialarını kapsayan birçok dosyadan, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in de “Sosyal Güvenlik Reformu’nun ileri yaşta emeklilik uygulamasına ilişkin hükmü yürürlüğe girmeden önce biri 15, diğeri 13 yaşında olan çocuklarını sigortalı yaptırdığından mimli olduklarını hatırlayınız.

Kısaca Devlet, bir yandan siyasi İslam’a öte yandan, görevini kötüye kullananlara teslim…

İkinci konu belki ilkinden de önemli, “Terörle bir yere varılmaz!” diyenlere yanıt niteliğinde. Evet, terörle bir yere varılabilir. Nasıl mı?

PKK’nın, Meclis’teki sözcüsü olan DTP sonunda Devletle pazarlığa oturdu. Daha önce “DTP’liler PKK’ya terör örgütü demedikçe onlarla görüşmem” diyen Başbakan Erdoğan, “Kürt açılımı” çerçevesinde DTP ile görüştü. İlkeli Başbakan!

 Cumhurbaşkanı Gül’ün “Tarihi fırsat”, İçişleri Bakanı’nın “Cesur adımlar atıyoruz” sözleri bir yana, “Kürt açılımı”nın ne olduğunu Başbakan bir anlamda DPT ile görüşerek açtı. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin terör karşısında yenilgiyi kabul ettiği anlamına mı geliyor yoksa pazarlığa razı olmak anlamına mı geliyor? Anlayamadık!

Anladığımız, ülkenin bölünmez bütünlüğünün tehlikede olduğudur.

            Dönelim başa…

Yeni Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin o sırada Adalet Bakanı olarak, Danıştay cinayeti işlendiği gün ne demişti?

            “Durun bakalım, acele etmeyin, bunun altından neler çıkacağı belli olmaz!”

            Meğer ta o günden belli olmuş. Danıştay Daire Başkanını görev başında şehit eden bağnaz, “Ben türban kararları yüzünden onu öldürdüm” diye bağırmamış mıydı?

            Sonra ne oldu?

            Adam hakkında Ankara’da bir mahkeme karar vermişken, o dosya allem etti kalem etti İstanbul’daki Ergenekon Davası ile birleşmedi mi?

            Demek, “bunun altından neler çıkacağı belli olmaz” diyen yeni Meclis Başkanı eski Adalet Bakanı ne kadar ileri görüşlü ne kadar bilgi yüklüymüş!?

            İstanbul Üniversitesi’nin türbanı yasaklayan ve asla bu kararından ödün vermeyen rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, şimdi türban yasağı kararı verenleri öldüren katil ile aynı davada (!) hâkim karşısına çıkarılıyor. Ne demişti mahkeme yargıcına?

            “Hakkımda verilecek idam kararından daha beter bir durum bu!”

Dememiz odur ki, Devletin tepesinde Başbakan RTE’nin kankası Abdullah Gül, iki numaralı koltukta “mücahit sırdaşı” Şahin, üç numarada da bizzat kendisi oturuyor. Üçü de Milli Görüş mücahitliğinden, bütün güçleri ile karşı mücadele verdikleri laik ve demokratik Cumhuriyetin tepesindeki siyaset adamları. AKP’yi yaratan bunlar… Ve, Anayasa Mahkemesi kararıyla, “laiklik karşıtı akımların odak noktası” olmuş olan bu siyasi parti yoluna devam ediyor. Engel tanımaz bir “üçlü güç halkası” nın önderliğinde,

Triumvira…