31 MART VAKASI
Bugün, yakın tarihimizde, 31 Mart Vakası
diye anılan gericilik olayının 101’inci yıldönümü.
Rumî Takvim’e göre 31
Mart 1325’te
(13
Nisan 1909)
başladığı için bu adla anılır. Üzerinde çok tartışılan
bu olayın niteliklerini ve hangi koşulların eseri
olduğunu anlayabilmek için, soruna tarafsız bir açıdan
bakmak gerekir.
Dinin siyasete alet edilmesi olaylarının
anlamlı bir örneği olan “31 Mart Vakası”nı hazırlayan
fikir ve olaylar, Vakanın nasıl oluştuğu ve sonuçları
ayrı ayrı ele alınmalıdır..
Önce, şu soruyu sorabiliriz: 31 Mart
Vakası birkaç kişinin bir grubun, ya da bir partinin
eseri midir? Yoksa, Osmanlı İmparatorluğunun içinde
bulunduğu koşulların sonucu mudur?
Belirtmek gerekir ki, henüz bu Vakanın
nedenleri tarafsız bir gözle incelenmiş değildir. Ne ki,
Vakanın tahrikçisi ve başlatıcısı kim, ya da kimler
olursa olsun İkinci Meşrutiyet toplumunu kapsayan
koşullar, daima böyle bir hareketi büyütecek,
geliştirecek ve besleyecek nitelikteydiler, öyle de
oldu.
Önce, 31 Mart’ın öncü olayları, böyle
bir hareketin tutabileceğini haber verdiler. Hareket
başladıktan sonra, “İttihad-ı Muhammedi” adlı bir siyasi
parti tarafından ve ayrıca çeşitli çevrelerce benimsendi
ve yorumlandı.
31 Mart Vakası gibi bir irtica
(gericilik) olayının çıkabileceğini haber veren olaylar
birkaç ay öncesinden başladı. Kör Ali isminde bir hoca,
7 Ekim 1908’de bir irtica parolası verdi: “Din ve
şeriat elden gidiyor. Kadınlar yüzleri açık geziyor.”
Kör Ali’ye göre, kadınlar sokağa çıkmamalıydı, fotoğraf
çektirmek yasaklanmalıydı. Kör Ali, zamanın Padişahı
Abdülhamid’e “Çoban isteriz. Çobansız sürü olmaz…
Tiyatrolar kapanmalı… Korkma, tecelliyat var”
demişti. Olay güç bastırılmış, elebaşılar ölüm cezasına
çarptırılmıştı.
İttihad-ı Muhammedi” adlı bir siyasi
parti, 31 Mart olayından 8 gün önce kuruldu. Başkanı
Derviş Vahdeti’dir. Kabarık bir sayıya varan kurucuları
arasında Bediüzzaman Saidi İbni Mirza (sonraki adıyla
Saidi Nursi) vardır. Volkan adlı gazete, fırkanın yayım
organıdır. Volkan Gazetesi, 31 Mart Vakasının
hazırlanışını, yorumunu ve idaresini üzerine aldığını,
vaka süresince açık açık yazdı.
Bu olayların yanı sıra, zamanın Hükümeti bazı işlemler
yaptı. Örneğin, Orduda önemli sayıda alaylı subaylar
çıkarıldı. Hoca sınıfının (ilmiye’nin) askere alınması
ile ilgili kanun tasarısı meclise verildi. Bu arada,
Serbesti Gazetesi Başyazarı Hasan Fehmi Bey 24 Mart’ta,
İstanbul’da, köprü üzerinde öldürüldü.
“İttihad-ı Muhammedi”nin yayım organı
Volkan Gazetesi, bu olaylar karşısında lavlarını saçtı.
Olay şöyle gelişmişti:
Rumeli’den İstanbul’a getirilmiş olan
birliklerden 4’üncü avcı taburu Taşkışla’ya
yerleştirilmişti. 31 Mart 1325 (13 Nisan 1909) sabaha
karşı bu taburdan bazı elebaşılar subaylarını kışlaya
hapsetmişler ve Sultanahmet meydanında toplanmışlardı.
5-6 bin asker ve sivil İstanbul halkını, silah
sesleriyle, dehşet içinde uyandırmışlar, “şeriat
isteriz” haykırışları bütün şehri kaplamıştı.
İsyancıların başında subay yoktu. Hamdi
Çavuş, bölük emini Mehmet Kamacı Ustası Arif elebaşılar
arasındaydı.
İsteklerine gelince; kabine çekilmeli,
Volkan’ın ilan ettiği dört beş kişi yurt dışı
edilmeliydi. Alaylı subaylar geri alınmalıydı. Bu
harekete katılanlar affedilmeliydi.
Askerlerin başında hocalar da vardı.
İstanbul bir savaş ve anarşi havası içinde kalmıştı. Her
tarafta silah sesleri duyuluyordu.
Meclisi Mebusan’a girmek isteyen bazı
mebuslar öldürülmüş ve yaralanmıştı. Meclise gönderilen
bir isyancılar heyeti de şunları istemişti: Dinsiz
mebuslar atılmalı. Kız-erkek öğrenciler bir arada
okutulmamalı. Alaylı zabitler yerlerine dönmeli.
İstanbul’u saran bu cahiller çetesine
hiçbir Harbiyeli ve mektepli katılmadı. İsyancılar silah
depolarını yağma ettiler. Volkan Gazetesinde, alınan
silahların geri verilmesini isteyen acıklı ilanlar
yayınladılar. Matbaalar yağma edildi. Kadınlar tehdit
edildi. Mektepliler, düşman ilan edildi.
Derviş Vahdeti, Volkan’da şu satırları
yazdı: “…4’üncü avcı Taburu 6’ıncı Alay namına
kadınlarımızın Beyoğlu’nda vs. münasebetsiz yerlere,
öyle açık saçık gitmemelerini istiyoruz. Evet, Biz de
sizinle beraberiz… Lakin bize, matbuata, biraz müsaade
ediniz ki, şimdiki halde pek büyük işlerle meşgulüz.”
Bu “pek büyük işler” neydi? Bu “pek
büyük işler” iktidarı ele geçirmekti. Derviş Vahdeti ve
arkadaşları şöyle bir teze dayandılar: Devletin iki
temel unsuru vardır. Biri ilmiye, diğeri de ordu.
Askerin görevi, memleketi ittihatçılardan kurtarmak
olacaktı. Ve burada bitecekti. Fakat ilmiyenin görevi
devam edecekti. Ordu, siyaset alanından çekilince,
devletin idaresi, iktidar, Derviş Vahdeti gibi sözde
hoca takımının eline ve kontrolü altına geçecekti.
Derviş Vahdeti takımının hangi
ideolojiye hizmet ettiği bilinemez. Fakat tahrik ettiği,
bilinçsiz ve masum kimseler mekteplileri düşman
bildiler, her yeni olan şeye diş bilediler. Kurtuluşu
ileride değil, mazinin kovuklarında, anlamadıkları
şeylere bağlanmakta buldular. Bu kişiler için kravatları
koparmak, plakları kırmak, kahvedeki resimleri alaşağı
etmek işten bile değildi. Yaralama ve ölüm olaylarının,
İstanbul’u saran dehşet havasının altında bu nedenler
yatıyordu.
31 Mart Vakasını, İttihat ve Terakki’nin
sonu olarak yorumlayanlar arasında bir kısım basın da
vardı. Vakanın serpintileri Bergama’da, Karahisar’da,
Erzurum, Diyarbakır, Van’da çıkan isyancı hareketlerde
görüldü. Adana ve Mersin’de de yağma ve yangınlar oldu.
31 Mart Vakası 11 gün sürdü. Hareket
Ordusu, 24 Nisan 1909’da İstanbul’a girdi, Başkenti bir
çetenin saldırılarından kurtardı. Bu kurtuluşu
sağlayanlar, Türk devriminin ön planda gelen
seçkinleridir. Peyki Şevket Gemisi Komutanı Hüseyin Rauf
Bey (Rauf Orbay), Yeşilköy Telgrafhanesinde Mahmut
Şevket Paşa’nın yanına girdiği zaman, Paşa, Kıta
Komutanı Ali Fethi Bey’in (Fethi Okyar) bir telgrafını
okuyup, karşısında Hareket Ordusu Kurmay Başkanı (Erkânı
Harbiye Reisi) Mustafa Kemal Bey’e (Büyük Atatürk’e) bu
telgrafın karşılığını yazdırıyordu. Aynı gün İsmet
Bey’in (İsmet İnönü) birliği de Yıldız Sarayı’nı
kuşatmıştı.
Divanı harpler kuruldu, isyancı
elebaşılar suçlarını hayatlarıyla ödediler.
31 Mart Vakasının bir irtica olayı
olduğu tahrikçileri kim olursa olsun, açıkça ortaya
çıktı. 31 Mart’çılar, din perdesi ardında, kendi sefil
çıkarlarını gerçekleştirmek isteğindeydiler.
Söylediklerinin, İslamlıkla ilgisi yoktu. Nitekim, 3
Nisan tarihli bildirisinde, Cemiyeti İlmiye-i İslamiye
bu durumu açıkladı.
31 Mart’çılar iktidara gelseler ne
olacaktı? Tüm yazdıkları, yaptıkları ve söyledikleri
birer birer elenirse, görülecektir ki, bu insanların
istekleriyle bir devleti değil, bir ilkel toplumu bile
idare etmeye olanak yoktur.
Ne ki, masum insanlar, dinsel
duygularını sömüren 31 Mart’çıları izlediler, bilmeyerek
suçlarına katıldılar. Din sömürme olayları, ulusal
yapımızın baş tehlikesidir. Büyük Atatürk’ün hatırasına
saldıranlar aynı kafada olan insanlardır. Onları Şeyh
Sait İsyanlarında, Menemen’de Kubilay’ların karşısında
da gördük. Tümünü de, uyanık olduğumuzu bir kere daha
belirterek, 31 Mart Vakası’nın 101’inci yıldönümünde,
üzüntüyle hatırlıyor ve böyle gerici olayları bir daha
yaşamamanın inancı ve kudreti içinde olduğumuzu
belirtiyoruz.
|