13.05.2009, Marl-Almanya

 
   
 

YAŞASIN CUMHURİYET 

Cumhuriyetin ilanı, o sırada İstanbul’da bulunan Rauf Beyi ve bir kısım yakınlarını pek memnun etmemiş görünüyordu. Önce Gazi’ye saltanatın kaldırılmasından kaçınılmasını tavsiye etmekle işe başladılar. Sonra konuyu Meclis kürsüsüne taşıdılar… Zaten, İstanbul gazetelerinde birtakım iğneleyici beyanlar çıkıyordu. “Yaşasın Cumhuriyet” başlığı ile çıkan bazı yazılarda bile:

                “Cumhuriyetin ilan tarzının garip olduğu, işin sıkboğaza getirildiği, Birkaç saat içinde Kanunu Esasi değiştirilmesinin, en yumuşak tabirle gayri tabii olduğu ve bu hareketin, medeniyet dünyasını anlamış, okumuş, incelemiş, devlet idaresine ehil dimağlardan çıkacak bir muhakeme eseri olmadığı, Cumhuriyetin alkışla, şenlikle yaşamayacağı, Cumhuriyetin bir tılsım olmadığı, afsunla da, tılsımla da yaşayamayacağı, fakat Mecliste bir afsun yapıldığı…” deniliyordu. Konu karikatürize de edilmişti. Ve Gazi’ye yönelik tehdit vardı:

                “En büyük ruhlu adamlar bile, şahsi kuvvet sahibi olmanın cazibesine mukavemet edememişlerdir.”

                Bu arada Rauf Bey gazetelere bir açıklamada bulundu. “kamuoyu oldu bittiye getirildi” dedi. Seçmenin kendisine verdiği yetkiyi, her zaman ve her yerde koruyacağını söyledi. Açıklaması, çelişkili görüşler içeriyordu.

Fakat Rauf Beyle asıl karşılaşma 22 Kasım 1923’te Ankara’da ve Halk Fırkasının sekiz saat süren bir toplantısında oldu. Bu toplantıda Başvekil İsmet Paşa ve arkadaşları, Rauf Beye ve onun şahsında, çevresinde toplandığı sanılan arkadaşlarına sert bir şekilde saldırdılar. Kesin cephe aldılar. Belli ki Rauf Bey ve arkadaşları meselenin artık hesabı görülmek üzerindeydiler. İsmet Paşa şöyle söylüyordu:

                “Cumhuriyetin ilan edildiği günlerde, milli davanın hizmetkârı ve timsali sayılan başlar arasında ihtilaf görülürse o manzara, Cumhuriyetin ilanından dolayı Rüesanın (Reislerin) ikiye ayrılması demektir. (…) Bir idare şeklinin muvaffakiyeti eserleri ile ölçülür nazariyesini çürük bulurum. Yeni bir yolun yolcusu, o yolun nihayetinin behemehâl selamete varacağını idrak etmelidir. Rauf Bey, herhangi bir mebusumuz, herhangi bir siyasi şahsiyetimiz değildir. Bu ciheti göz önünde bulundurmaya mecburdur. (…) Böyle inkılâp zamanlarında hükümet adamları, herhangi bir siyasi şahsiyet gibi, herhangi bir şüphe gösteremez. Aksi hareket hatadır. Hata ettiniz Rauf Beyefendi… (…) Rauf Beyefendi beyanatlarında gördüğümüz noktaları geri alarak, bu fırka içinde yaşama kararında mıdırlar? …”

                Rauf Bey üzgündü. Kısa bir konuşma yaptı, “şahıslar payidar (devamlı) değildir. Fikirler her zaman payidardır.” dedi. Dedi ama o konuşurken birçok kişi “istifa et” diye bağırmışlardı. Rauf Bey konuşmasını bitirdi, salonu terk etti.

Mesele böylece kapanmış gibi görünüyordu. Ama aslında ipler biraz daha gerilmişti. İnkılâp, halkın kendisini idaresini istiyordu. Gazi bunun peşindeydi. Meclis açılırken ilan ettiği iki hedeften biri, demokrasinin gelişmesi diğeri ise demokratik organların kurulmasıydı...

Dönelim başa…

Rauf Bey Başvekillikten çekilmişti. Erzurum mebusu Kazım Karabekir Paşa da ordu hizmetini tercih edeceğini söyleyerek istifa etmiş, İstanbul’daki Birinci Ordu Müfettişliğine atanmıştı. Ali Fuat Paşa ise Konya’daki ordu müfettişliğini almıştı. Refet Paşa zaten İstanbul’daydı ve Halife Abdülmecit’e olan yakınlığı Ankara’da dikkat çekiyordu. Eski vekil ve Meclis ikinci başkanı Dr.Adnan ile eşi Halide Edip de yine İstanbul’daydılar. Ve bunların bir arada sıkca toplanmaları İstanbul basınında geniş yer alıyordu.

İşte o günlerde bir gece Gazi, Çankaya Köşkü’nde İsmet Paşa, Milli Müdafaa Vekili Kazım, eski kolordu kumandanlarından Sinop mebusu Kemalettin Sami ve milli mücadelede Kocaeli grubu kumandanı olan Halit Paşayla bir araya geldi. “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” dedi.

Ertesi gün, 29 Ekim günü öğleden sonra Gazi’nin sunmuş olduğu teklif, teşkilatı esasiye encümeninde hiçbir mukavemet gelemeden Meclis’e getirildi. Üzerinde konuşuldu. Meclisin sarıklı, fakat atılgan ve hareketli mebuslarından Antalya mebusu Rasih Hoca (Kaplan) da söz aldı. Hocanın ağır, dokunaklı ve etkili bir sesi vardı. Açık ve kesin konuştu: “Din bakımından da en muvafık hükümet şekli cumhuriyettir.” Sonra da salona haykırdı:

“Yaşasın Cumhuriyet…