| 
						 
						
						
						• ANAFİLYA YAZILARI 
						Yüreğimiz yanıyor… 
						
						Anafilya olarak Güngören’de yitirdiğimiz tüm insanların 
						yakınlarıyla, bütün ülkemizle derin, endişe yüklü aynı 
						acıyı paylaşıyoruz. 
						
						 Kör şiddetten, vahşetten kaynaklı yaralarımızın 
						sarılabilmesinin karanlık odakların silinmesiyle, gerçek 
						demokrasiyle olabileceğine olan inancımızı sonuna dek 
						koruyacağımızın; bu duruşumuzdan bir adım bile geriye 
						atmayacağımızın altını bir kez daha çiziyoruz. 
						
						  
						
						* 
						
						AKP 
						kapatılmadı. 
						
						            Anayasa Mahkemesinin 10 
						üyesi bu parti odaktır görüşünde birleştiler. Ancak 6’sı 
						doğrudan kapatılsın derken, dört üye hazine yardımından 
						yararlanmasın görüşünde birleştiler. Başkan ise bizi 
						yanıltmadı, davanın reddi yönünde oy kullandı. 
						
						Anayasa 
						Mahkemesi’nin kararını açıklaması bir anlamda 
						rahatlattı. 
						
						            Bu karara kızanlar da 
						olmuştur, sevinenler de… 
						
						            Önemli olan, 
						rahatlamadır. Ve hükümetin rahatlamasıdır. 
						
						            Başbakan Erdoğan, 
						gerçekten rahatladı mı? 
						
						            TBMM eski 
						Başkanı Bülent Arınç vicdanen rahatladı mı? 
						
						            Cumhurbaşkanı Gül
						artık huzurlu mu? 
						
						            Mahkemenin kararı bir 
						uyarı, bir anlamda büyük bir cezadır. 
						
						            Yargıtay Başsavcısının 
						eli şimdi belki de daha güçlü halde AKP’nin 
						yakasındadır.   
						
						Evet, daha çok konuşulacak çok tartışılacak günler 
						geçireceğiz… Tarihi günler yaşayacağız. 
						  
						
						* 
						
						
						12 Haziran 2007… Ümraniye’de 
						bir evde 27 el bombası bulundu. Ve Ergenekon adı 
						verilen, darbe girişimi iddiasına dönük soruşturma 
						başladı. Başlangıçta yüzü aşkın gözaltı, 49 tutuklama… 
						Nice sonra, 15 Temmuz 2008 günü iddianame 
						açıklandı. Ne ki iddianame, Ergenekon’u 600 yıllık 
						geçmişi olan “Agarta” efsanesine dayandırıp tarikat 
						benzeri bir örgütlenme olarak tanımladı. Böylece 
						milattan tam 9 bin yıl öncesine uzandık... 
						
						Eh kolay değil, bunca yılı, 2455 sayfa, 441 klasör’e 
						sığdırabilmek… Bunun üzerine Radyo-Tv ve gazetelerde 
						yayımlanan 5 bin 998 haberi de koyunca, ortaya ünlü 
						Britanica Ansiklopedisi boyutunda bir eser çıkıyor! … Bu 
						arada, sayısı 86’ya ulaşan ve 13 aydır cezaevinde 
						yargılanmayı bekleyen sanıklar için: 
						
						·        
						13 ayda tamamlanan iddianame cumhuriyet 
						tarihimizde bir ilk. 
						
						·        
						Birisi Ege ve 1.Ordu komutanlığı, diğeri 
						Jandarma Genel Komutanlığı yapmış emekli iki orgeneralin 
						tutuklanması Cumhuriyet tarihimizde bir ilk. 
						
						·        
						Atatürkçü düşünceye sahip olanlara 
						yönelik, çete kurmak ve darbe girişiminde bulunmak 
						suçlaması Cumhuriyet tarihimizde bir ilk. 
						
						·        
						İddianamenin ne zaman tamamlanacağını 
						savcıdan önce açıklayan bir Başbakanımızın olması, 
						Cumhuriyet tarihimizde bir ilk. 
						
						Ve, 
						
						·        
						Çok sayıda failin olup da fiilin olmadığı 
						bir iddianame yine cumhuriyet tarihimizde bir ilk. 
						  
						  
						
						
						* 
						
						Türkiye Cumhuriyeti olarak, bugün, Batılı 
						emperyalistlerin ve içimizdeki işbirlikçilerinin 
						yıllardır sinsice yürüttükleri tam bağımsızlığımızı, 
						ulusal yapımızı ve demokratik laik cumhuriyetimizi yok 
						etme girişimlerinin artık açıkça ve korkusuzca 
						uygulanmaya başlandığı bir süreci yaşıyoruz. 
						
						Çığ gibi çoğalıyor, çağının gerisinde yaşıyorlar. 
						
						Tuhaf giysileri, davranışları ile, 
						
						dini liderlerinin (!) belirlediği yaşam biçimini 
						benimsiyorlar.   
						
						Mantıklı ve bilimsel olan ne varsa reddediyorlar. 
						
						Hayret bir şey… 
						
						Takkeli, cüppeli, tespih çekerek yürüyen sakallı 
						adamlar… 
						
						Üç adım arkalarında kara çarşaflı, burunlarına kadar 
						yüzlerini kapatmış genç kadınlar… 
						
						Ve ne acı ki hepsi de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. 
						Yasa tanımıyorlar. Dur diyen de yok bunlara. Daha da 
						vahimi bunlar laik Cumhuriyet’e düşman. Bunlar her 
						yerde… 
						
						Fatih’in Çarşamba mahallesinden, Anadolu’ya, 
						Çavuşbaşı’na yerleşen bu cemaat mensupları, Mahmut 
						Hoca’nın, ikiz villalarının resimlerini çekmek isteyen 
						Vatan Gazetesi muhabirleri; Ali Akgüngör ve Alper Uruş’a 
						saldırmışlar ve adeta karanlık dönemlerin anlayışıyla 
						gazetecileri linç etmek istemişlerdi. Olayın üstüne 
						yalnızca Jandarma gidebilmişti. Ama, adamlar pervasız… 
						Jandarma saldırganları toparlarken, aralarından biri 
						çıkmış bağırıyor: 
						
						“Niye fotoğraf çekip Hoca efendiyi rahatsız ediyorsunuz. 
						Arkadaşlarımız eksik bırakmışlar. Aslında keşke 
						boğazlarınızı kesselerdi!” 
						
						Bunlar Kubilay’ın başını kesenlerin torunları… Hiç 
						kuşkunuz olmasın. Kin ve düşmanlık öylesine bürümüş ki 
						kafalarını, işte sokaklarına verdikleri isimler: 
						
						“Cumhuriyet Çıkmazı…” 
						
						Bunlar Cumhuriyet düşmanları. 
						
						Karşı devrim, aydınlanma devrimi ile birlikte uç verdi. 
						Şeyh Said ne demişti isyan bildirisinde: 
						
						“…Din yolunda şehit düşen, namus için can veren ve 
						aşiretinin şerefi uğruna kan döken şanlı dedelerimizin 
						mukaddes ruhları göklerden size bakıyor. Emanet ve 
						yadigâr olarak terk ettikleri Allah’ın kitabını, 
						Muhammed’in şeriatını yakan Ankara mürtetlerine ve 
						onların icra vasıtası olan hükümet memurlarına karşı ne 
						yapacağınızı görmek istiyorlar...” 
						
						1925 yılında Tunceli’deki kafa şimdi yurdun dört bir 
						yanında. İşte Trabzon’un Beşikdüzü ilçesinden gelen 
						haber: 
						
						Merkez Camii imamı Sezai Yaşar, 80 yaşındaki Ömer 
						Atalar’ı yakasındaki Atatürk rozeti ile camiye girerken 
						uyarıyor: 
						
						“Bu rozetle içeri girmeyin. Rozetli namaz kılmak 
						günahtır.” 
						
						Bir zamanlar, Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nden parlayan 
						güneşle aydınlığın simgesi olan ilçede, bu karanlık 
						zihniyet nasıl da boy salıp filizlenmiş? 
						
						Hayret! 
						
						Bu gidiş, gidiş değil çöküş… 
						  
						
						
						* 
						
						Ceviz Kabuğu’nun canlı yayın konuğu, Halkın Yükselişi 
						Partisi (HYP) Genel Başkanı Prof. Dr. Yaşar Nuri 
						Öztürk’ün açıklamaları ve bilimsel yorumları tokat gibi: 
						
						“Cami sayısı arttıkça, Türkiye’deki ahlaksızlıkta liste 
						başına doğru çıkıyoruz. Cami sayısı arttıkça 
						ahlaksızlığın azalması gerekmez mi? ... Türkiye’de dinci 
						denen bir çete var. Ama milyonlarca samimi dindar var.”
						
						 
						
						Devam ediyor… 
						
						“Maşallah Meclis Tarikatlar Konfederasyonu gibi. (100 
						bine yakın camide imamlara ödenen maaşları kastederek) 
						İslam size, 2 katrilyonla namaz kıldırın demiyor. Bu 
						namazlar kabul olmaz! ... Osmanlı bile 3 kıtada sadece 
						15 bin cami yapmıştı. Şimdi mescitleri de katarsanız, 
						Cumhuriyet Türkiyesi’nde 100 bin oldu. Osmanlı 
						camilerinin hangisinin altında dükkân vardı? ... 
						Secdeler hakiki ve samimi olsaydı, Müslümanların ve 
						Türkiye'nin hâli bu olur muydu? ...”   
						  
						
						
						* 
						
						ABD tarafından yeşil kart verilmediği için bir ay içinde 
						yurda dönmek zorunda olduğu söylenen Fetullah Gülen, 
						acaba ne zaman ve nasıl gelecek? 
						
						            “Sessizce mi gelecek? Humeyni gibi mi 
						dönecek?” merakı içindeyken hazretin web sitesinden 
						sesli bir mesaj ulaştı: 
						
						            “Ben Humeyni değilim ki, Humeyni gibi 
						döneyim. İranlı değilim ki, onunla mezhep ve meşrebimiz 
						de bir değil ki benzeyeyim. Kendime göre, sessizce 
						gelirim ve benim geldiğimi kimse görmez ve sonradan 
						duyarlar.” 
						
						            Eskiden dini konular tartışılırken, 
						Alevi-Bektaşi kökenli insanlar bunun dışında kalırdı. 
						Son dönemde işler değişiyor galiba. 
						
						            Cem Vakfı Başkanı Prof. İzzettin Doğan da 
						fetva verdi: 
						
						            “Nazım Hikmet’e yapılan Fetullah Gülen’e 
						yapılmasın.” 
						
						            Tüm aydınları, laik kesimi kaskatı eden bir 
						açıklama. 
						
						            Helal olsun… 
						  
						
						* 
						
						Kapatma davasında geriye sayım başlarken adını 
						söylemekte hayli zorlandığımız AKP Genel Başkan 
						Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat yine tarihsel bir 
						açıklama yaptı: 
						
						            “1920’li yıllarda gerçekleştirilen 
						modernleşme projesi travma’dır.” 
						
						Atatürk’ün devrimlerinden söz ediyor muhterem… Belli ki 
						Humeyni bozuntusu bir Orta Doğu İslam Devletini işaret 
						ediyor. Deprem gibi açıklama. 
						
						            Bir başka sarsıcı açılama ise, Hüsamettin 
						Cindoruk’un, “Vesikalık resmini görseniz YÖK Başkanı 
						yapmazsınız,”dediği Yusuf Ziya Özcan’ın, ana muhalefet 
						partisinden bir milletvekiline; 
						
						“Şu zıkkımları kapatalım, düz lise yapalım…” 
						
						İmam Hatip Liselerini yerle bir eden YÖK Başkanının bu 
						talihsiz açıklamasına, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin 
						Çelik’ten sert tepki geldi, fırçaladı: “YÖK Başkanı da 
						olsa, herkes haddini bilecek… Çıksın İmam Hatip 
						liselilerden özür dilesin,” 
						
						Haydaaa! … 
						  
						
						
						* 
						  
						
						Bir de tren, tramvay işi var…            
						  
						
						Vahit Erdem sıkıntılıydı, biliyorduk. Türban ile ilgili 
						Anayasa değişikliğinin çıkarılması sırasında demeçler 
						vermiş, endişelerini gazetelerde paylaşmıştı. AKP 
						acısından beklenmeyen bir patlamaydı bu. Başbakan 
						gürledi: 
						
						            “Trenden inenler bir daha binemez…” 
						
						Şimdi, eski Sağlık Bakanlarından Ülkü Güney ve Yaşar 
						Eryılmaz ile Özal’ın özel kalem müdürlüğünü de yapmış 
						olan Feyzi İşbaşaran da trenden inmek isteyenler 
						arasında. 
						
						            Eh, bir de Kapatma Davası sancısı var ki, 
						herkesin içini kemiriyor.. 
						
						            AKP milletvekillerinin çoğu, “Bunlar bizim 
						partiyi kapatır” beklentisine kendisini kaptırmış gibi 
						gözüküyor. Buna ihtimal vermeyenler de var. 
						
						            Ama, bir elmanın içine bir kere kurt girdi 
						mi… 
						
						Başbakan ne demişti İstanbul Belediye Başkanlığı 
						döneminde: 
						
						“Demokrasi bir tramvay’dır. Beni hedefime taşıyorsa 
						binerim…” 
						
						Başbakan raylı taşıma araçlarına meraklı!... 
						  
						
						  
						
						
						* 
						
						            Şişli Savcılığı Nedim Gürsel’in Doğan Kitap 
						tarafından 2008 Mart ayında yayımlanan romanı “Allah’ın 
						Kızları” hakkında soruşturma başlattı. “Din ve İslam’ın 
						peygamberi Hazreti Muhammed’in rencide edildiği” iddiası 
						ile Türk Ceza Kanunu’nun 216.maddesinin 3.fıkrası 
						gereğince başlatılan soruşturma üzerine Nedim Gürsel, 
						“hayal ürünü bir sanat yapıtı için Türkiye’de soruşturma 
						başlatılmasını, üstelik soruşturmanın nedeninin ‘din 
						eleştirisi’ olmasını şaşkınlık ve üzüntüyle 
						karşıladığını” açıkladı. Eh, hani ne derler, “etme bulma 
						dünyası,” Sonuçta, Nedim Gürsel de,  ne İsa’ya, ne de 
						Musa’ya yaranabildi! ... 
						  
						
						
						* 
						
						Varlık 75’inci yılını kutluyor… 
						
						
						İlk 
						sayısı 15 Temmuz 1933’te yayınlanan derginin, sayısız 
						ozan ve yazarın yetişmesinde çok önemli katkısı oldu. 
						Derginin 75’inci yıl nedeniyle yayımladığı özel ekte 
						ünlü şair ve yazarların değerlendirmelerine yer 
						veriliyor. 
						Fazıl 
						Hüsnü Dağlarca’nın derginin kurucusu Yedi Meşale 
						akımının şairlerinden, Yaşar Nabi Nayır için, 
						
						
						“O adam tek başına eğitim 
						bakanlığı yapmış sayılır!” sözü dikkat çekiyor.  
						 
						
						
						Cevdet Kudret’in, “Varlık 
						dışında ancak birkaç ozan (Asaf Halet Çelebi, Cemal 
						Süreya, Edip Cansever...) ile birkaç öykü yazarı (Nezihe 
						Meriç, Bilge Karasu, Aziz Nesin, Kemal Tahir...) başka 
						yayın organlarıyla ünlerini sağlamışlardır” 
						değerlendirmesi de önemli… 
						
						Nurullah Ataç ise; “Sadece bir edebiyat, sanat dergisi 
						midir, Varlık?”diye kendine soruyor ve yanıtlıyor: 
						“Hayır, devrim sözünün kapsadığı bütün konulara dokunur, 
						toplumun yeniden kuruluşunda elinden geldiğince 
						yararlığı olmasını diler. Bir edebiyat dergisi...” 
						diyerek: “Evet, ama sözün geniş anlamıyla edebiyat, 
						oyunla yetinmeyip kafanın gelişmesine, toplumun 
						ilerlemesine özenen edebiyat.” 
						
						Cevdet Kudret Varlık’tan gelip geçen ünlüleri şöyle 
						sıralıyor: Ozanlar: Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı 
						Tarancı, Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Garip” kuşağı (Orhan 
						Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday) ve daha sonraki 
						kuşak: Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Sabahattin Kudret 
						Aksal, Necati Cumalı, Ceyhun Atuf Kansu, Gülten Akın... 
						vb. Öykücü ve Romancılar: Sabahattin Ali, Sait Faik, 
						Samet Ağaoğlu, Oktay Akbal, Orhan Hançerlioğlu, Orhan 
						Kemal, Yaşar Kemal, Mahmut Makal, Haldun Taner, Tahsin 
						Yücel, Muzaffer Hacıhasanoğlu, Tarık Dursun K. ... vb. 
						
						 
						
						Şurası bir gerçek ki, Varlık, çağdaş Türk edebiyatının 
						yayılıp tanınmasına, kurulmasına katkı sağlamış olan 
						önemli bir yayın organı. Birçok yazara ün kazandırmış, 
						birçok yazarın ünlü olmasına olanak tanımış.   
						
						            Nice yıllara diyoruz… 
						  
						
						
						* 
						
						15 Ekim-19 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek 
						olan Frankfurt Kitap Fuarı konuk ülke Türkiye programı 
						açıklandı. Türkiye toplam 4 bin 60 metrekarelik bir 
						alanda yer alacak. Bu alan içinde, Forum ve Agora gibi 
						özellikli alanlar ile 5,1’nolu salon, film gösterim 
						mekânları ve çocuk kitapları yayıncıları ve çizgi roman 
						yayınları stantları var. Forum bölümünde yazı ve 
						yayıncılıkla birlikte Türk edebiyatındaki gelişim 
						sürecini anlatan “Anadolu’da Yazının Yolculuğu” ile 
						“Books of Turkey” adlı sergiler yer alacak. Forum Film+Tv 
						bölümündeki sinema salonlarında düzenli olarak İngilizce 
						ve Almanca altyazılı filmler izlenebilecek. Çadırlardan 
						oluşan obaların yer alacağı Agora da ise, Ahmet Haşim’in 
						“Frankfurt Seyahatnamesi” ya da Doğan Kuban’ın “Osmanlı 
						Mimarisine Bakış” sergileri gerçekleştirilecek. 5.1’nolu 
						salondaki Türkiye ulusal standında 100 Türk yayınevi 
						Türk kitap kültürünü tanıtacak; yazar-okuyucu 
						buluşmaları gerçekleştirilecek. Fuara farklı dünya 
						görüşlerine sahip 350 Türk edebiyatçısı ve çevirmen 
						katılacak.   
						
						Ulusal Türkiye Yürütme Komitesi eş başkanlığınca yapılan 
						açıklamada, fuar süresince 40 sergi ve sanatsal program, 
						150 tartışma toplantısı, imza günleri, kitap sergileri, 
						müzik dinletileri, dans ve tiyatro gösterileri, film 
						gösterimleri, uygulamalı sanat örnekleri, atölye 
						çalışmaları vb. etkinliklere yer verilecek. Türkiye’nin 
						entelektüel birikimini yansıtmak amacıyla çok sayıda 
						broşür ve katolog yayınlanacak. 
						
						
						Öte yandan hem organizasyonu 
						hem de AKP Hükümetinin organizasyona karışmasına tepki 
						gösteren Fazıl Say, Füsun Akatlı, Leyla Erbil, Tahsin 
						Yücel ve Nihat Behram Frankfurt Kitap Fuarı’na 
						katılmayacaklarını açıkladılar. 
						
						
						Bakalım ne olacak… 
						
						  
						
						
						* 
						
						Karabük Belediyesince bu yıl 3’üncüsü düzenlenen Kültür 
						Sanat ve Sanayi Festivali kapsamında ‘Kentleşme Sanayi 
						ve Edebiyat’ konulu konferansa konuşmacı olarak yazar 
						Latife Tekin de katıldı. Belediye önünde kurulan 
						platformda konuşan Tekin, hükümetin enerji politikasını 
						ve nükleer santral kurulmasını eleştirdi. Tekin, 
						konuşmasında “Aşağılık bir enerji politikası var bu 
						hükümetin” demesi üzerine ayağa fırlayan AKP’li Belediye 
						Başkanı Hüseyin Erer, “Sen benim paramla buraya geldin. 
						Konuşamazsın. Sen siyaset yapamazsın burada.” Dedi. 
						Erer’in tepkisine, “Hayır siz vermediniz ben kendi 
						paramla geldim” karşılığını veren Latife Tekin, daha 
						sonra mikrofonun kapatıldığını, kürsüden indirildiğini 
						belirterek, “Birden Madımak olayı geldi aklıma. Başka 
						yazarlar da var. Gerginlik olabilir. Sessizce yerimden 
						kalktım ve Karabük’ü terk ettim” dedi. 
						
						Acaba nasıl konuşması bekleniyordu Tekin’in? Büyüklere 
						masal mı anlatacaktı! … 
						  
						
						* 
						
						Karabük Kastamonu’ya komşu. Adı, ünlü yazarımız Rifat 
						Ilgaz’la anılan bir beldemiz. Ne diyor usta: 
						
						  
						
						"Gözlerimizi bir pula satıp geçmişiz bir yana, 
						
						Ölmesini bilenlere yüz çevirmemiz bundan! 
						
						Körüz gözbebeklerimize mil çekilmiş mil… 
						
						Acımasız bir namlu şakağımızda soğuk, 
						
						Tetikte kendi parmağımız yabancının değil!" 
						
						  
						
						Sağlıkta, huzurda, mutlulukta kalınız…  |