| 
						 
						
						GENE ANILARDAN YOLA ÇIKALIM 
						
						
						Değinmeler 
						
						
						Mustafa Şerif Onaran 
						
						
						  
						
						
						  
						
						
						(…) 
						
						
						  
						
						
						Bir Kültür Kenti 
						
						
						Selim Esen anılarını “Açık Çekmece” adı altında yazmış 
						(Açık Çekmece, Anı-Biyografi, Evrensel Basın Yayın, 
						2010). 
						
						
						Kitabın adı bana “Gizli Çekmece” başlığı altında Ahmet 
						Oktay’ın yazdığı anıları anımsattı. Anılar açıklandığına 
						göre artık onun gizli bir yeri kalmıyor demektir. 
						
						
						Selim Esen kim? O bir gazeteci. TRT’de değişik görevler 
						üstlenen, haber-yorum izlenceleriyle ilgi çeken, kendi 
						isteğiyle erken emekliye ayrılan bir gazeteci. 
						
						
						Yıllardır “Kuşadası Öykü ve Şiir Günleri”ni düzenliyor. 
						Bu etkinlikleri kitaba dönüştürerek kalıcı olmasını 
						sağlıyor. 
						
						
						Bence, Bülent Nuri Esen gibi bir Ankara Hukuk Fakültesi 
						öğretim üyesinin oğlu olması, Sultan Su gibi bir öykü 
						yazarının eşi olması da Selim Esen’in iki olumlu yanı. 
						
						
						Bülent Nuri Esen renkli bir kişilikti. 
						
						
						TRT’nin siyah-beyaz olduğu dönemlerde, Ankara Tıp 
						Fakültesi öğretim üyesi Rasim Adasal’la yaptığı coşkulu 
						söyleşiler bir zamanlar çok aranırdı. 
						
						
						Selim Esen anılarında özellikle Ankara’nın kültür 
						tarihini anlatıyor. Bu anlatılanlar, kendini öne 
						çıkararak benmerkezci bir anlayışla düzenlenen anılar 
						değil. Yer yer içinde yaşadıkları olsa bile, belgelerden 
						yola çıkarak, 60’lı yılların ortalarına doğru, elli yıl 
						önceki dönemi aydınlatan anılar. 
						
						
						Bu anlayış öne çıktığına göre Selim Esen’in “Açık 
						Çekmece”si alıştığımız anlamda bir anı kitabı değil. 
						
						
						Ahmet Say’ın “Kitap Üstüne Birkaç Söz” yazısında bu 
						gerçeğin olumlu yönleri öne çıkarılıyor: 
						
						
						
						“Bence bir anı kitabı, birey olarak insanın kendi 
						sorunlarını, duygularını anlatmak amacıyla değil, 
						hayatta olan bitenin dökümünü veren toplumsal olayları 
						hatırlatarak okurun birtakım yaşanmış gerçeklerden ders 
						çıkarmasına yol açmak amacıyla yazılır.” 
						
						
						Selim Esen de bu anıları yazarken Ankara’daki kültür 
						insanlarının tanıklığından yararlandığını anlatıyor: 
						
						
						
						“…yaşama gözümü açtığım günden, ülkenin düşünce yaşamına 
						katkı getirmeye başladığım güne kadar, kendi açımdan 
						önemli bulduğum kimi olayı, benim gibi Ankaralıların 
						eşliğinde alçakgönüllü bir anlayışla yazmaya 
						çalışacağım” 
						(Sunu). 
						
						
						Bir kültürkenti olarak Ankara’nın kişilik kazanmasında; 
						“İkinci Dünya Savaşı” toplumundan “60 Eylemi” toplumuna 
						kadar geçen o karmaşık dönemi iyi bilmek gerekir. 
						
						
						Selim Esen de çocukluktan gençliğe doğru o dönemlerin 
						içinde yaşadı. Nice tanıklıklardan yola çıkarak 
						bilmediklerimizi öğretiyor bize. 
						
						
						  
						
						
						Ulus 
						
						
						Selim Esen dönemin gazeteleriyle dergilerini de 
						inceliyor. 
						
						
						Hüseyin Üzmez, günümüzdeki olaylarla da adı anılan bir 
						yazar olmasaydı, 1952 Kasım’ında Ahmet Emin Yalman’ı 
						öldürme girişiminde bulunmasına belki de değinilmezdi. 
						Gene de bu yazarın geçmişindeki kirli işleri bilmenin 
						yararı var. 
						
						
						Ankara’da ellili yıllarda çıkan “Ülkü”, “Seçilmiş 
						Hikâyeler”, “Türk Dili” gibi dergiler çağdaş edebiyatın 
						gelişmesine yarayan birer kültür ortamıydı. Bu 
						dergilerin çevresi, özellikle Türk Dil Kurumu, çağdaş 
						kültürün oluştuğu yerlerdi. 
						
						
						Bu yerlerin uzantısı meyhaneye çıkar. “Yeşil Fıçı”, “Üç 
						Nal”, “Şükran”, “Kürdün Meyhanesi”, ayaküstü “Karpiç”, “Misuri”, 
						“Körfez”, “Tavukçu” edebiyatçıların uğrak yeri olan 
						içkili yerlerdi. 
						
						
						O yıllarda Ankara’nın yüreği Ulus’ta atıyordu. Kentin 
						değişimi, en çok Ulus’taki değişimle ilgiliydi. “Ulus İş 
						Hanı” yapılırken “Gazi Heykeli” 10 metre öne çekilmiş. 
						
						
						Selim Esen, belgelere dayanarak değişimin ayrıntılarını 
						gösteriyor. Bir kentin yaşama serüveni yalnız belleğe 
						bırakılamayacak kadar çok yönlü değişim gösterir. Selim 
						Esen, böyle bir değişimde, Şükran Lokantası’ndaki gizli 
						polis Macar Mustafa’yı, Kürdün Meyhanesi’ndeki sivil 
						polis Ali Haydar’ı bile unutmuyor. 
						
						
						Selim Esen’in Ankarası yolları, yapılarıyla bir taş 
						yığını değil, öyküleriyle yaşayan bir insan ormanıdır. 
						“Garip Şiiri”nin, “Kırk Kuşağı Toplumcuları”nın, “İkinci 
						Yeni” ozanlarının Ankarası’dır. 
						
						
						Siyaset çalkantılarının dışında, şiirin gücüne inanan 
						bir “ölü ozanlar ormanı”dır Ankara. Metşin Altıok, “Bir 
						Ankara Prensi” olarak nitelendirmişti Cemal Süreya’yı. 
						“Cebeci Köprüsü”nden geçerken Cahit Külebi’yi anımsamak 
						gerekecek. Türk Dil Kurumu’ndan Kızılay’a doğru Ceyhun 
						Atuf Kansu ile birlikte yürüyeceksiniz. 
						
						
						Şiirin de başkentidir Ankara. 
						
						
						Selim Esen’in anılar Ankara’sında akıl almaz ayrıntılar 
						var. O iyi insan Arman Talay’ı kaç kişi anımsar bugün? 
						
						
						Selim Esen’in anılarında, dönemin şarkılarıyla o 
						şarkıları söyleyenlerin üzgün gülümsemesinden darbe 
						girişimleriyle acımasız bir ortamı geçmenin çelişkileri 
						de var. En ağır olayları yatıştırır gibi yavaşça 
						anlatıyor Selim Esen. 
						
						
						Bildiğimizi sandığımız olayların gerisinde bilmediğimiz 
						neler varmış da haberimiz yokmuş. 
						
						
						Herhangi bir yazarın kişisel yorumları, kendi 
						tanıklığına öncelik tanıması insanı yanıltabilir. Gene 
						de anılar tarihe düşülen birer not sayılır. 
						
						
						Anıların izini süreceğimiz başka kitaplar da var. Onlara 
						da sıra gelecek.  
						
						
						   |