| 
						  | 
						
						 
						
						
						HAKKINDA YAZILANLAR 
						
						
						İzmir Esintileri…………..Dinçer Sezgin 
						
						
						17.30 öyküleri 
						
						
						Bir zamanlar, ayrılırsam ‘sudan çıkmış balığa’ 
						döneceğimi düşündüğüm kente yedi yıl sonra gittim. Az 
						zaman değil yedi yıl. Otobüs kente yaklaştıkça 
						heyecanımın arttığını duyumsuyordum. İçimdeki kendimle 
						durmadan konuşup duruyorduk. Ben, kenti özlemediğimi 
						söylüyordum, o ise ‘kenti görünce özlediğini 
						anlayacaksın, biraz daha bekle’ diye yanıt veriyordu 
						bana. Sonunda o haklı çıktı. Ankara uzaktan görününce, 
						önce bu kente geldiğim ilk gün düştü aklıma, sonra 
						birlikte yaşadığımız çeyrek yüzyıl. O çeyrek yüzyılın 
						değişik yıllarına serpilen dost görüntüler, dost yüzler, 
						dost ilişkiler, sevinçler, gözyaşları, umutlu ya da 
						umutsuz geceler, değişik iş yerlerim, oralarda geçirilen 
						kimi güneşli, kimi karla buzla kaplı günler, saatler, 
						aylar ve yıllar; üst üste çekilmiş fotoğraf kareleri 
						gibi beliriverdi bilincimin anılar perdesinde. Yedi yıl 
						sonra bir etkinlik çağrısına uyup gelmeseydim bu kente, 
						o özlem dolu kareler ile göz göze gelemeyecek ve 
						yüreğimin sevinçle titreyişinden oluşan özlem tadını 
						yaşayamayacaktım. Daha doğrusu böyle bir tadın 
						varlığından bile haberdar olamayacaktım. Kendi kendime 
						“İyi ki çağırdılar 17.30 öyküleri”ne diye söylendim. 
						Adından da anladığınız gibi bu etkinlikte öyküler 
						okunuyor, söyleşiler yapılıyor ve öykü gündemde 
						tutulmaya, öykü tadından herkesin dimağına küçücük bir 
						tat ulaştırılmaya çalışılıyor. ‘Öyküler okunuyor’ sözünü 
						galiba, ‘her etkinlikte bir öykü yazarı öykülerini 
						okuyor’ diye düzeltirsem, daha doğru söylemiş olacağım. 
						Bir yıl önce, öykü yazarları; Lütfiye Aydın, Sultan Su 
						Esen, İnci Gürbüzatik ve Eray Karınca bir araya 
						gelmişler ve bu etkiliği oluşturmuşlar. İkinci yılın ilk 
						konuğu ben olacağım. Çağrıyı alınca sevinmemin ve hemen 
						‘evet’ deyişimin nedenleri içinde, bu kente duyduğum 
						özlemin de rolü büyük olsa gerektir. Çünkü kentleri 
						dostlarımız, dostluklarımız kadar sever ve anarız ve de 
						anılarımız kadar anımsarız. Benim de çeyrek yüz yılda, 
						taşınamayacak kadar çok anım birikmiştir bu kentle 
						ilgili olarak. Elbette, tazeliklerini, diriliklerini 
						hala koruyan dostlarım ve dostluklarım da var burada. 
						Başkentte iki güzel gün geçirdim. Öykü okuma günümü 
						sunan ve şiirlerimi çok güzel yorumlayan dostum Selim 
						Esen ve etkinliğin kurucuları çok şık bir program 
						hazırlamışlar benim için. Radyo ve televizyondaki 
						zamanlarımı anlatan programcı dostlarım; Ahmet Pınar, 
						Hami Gerçek, Mevlüt Ulutekin, Ahmet Mortaş; yüreğimi 
						geçmiş günlere alıp götürdüler. Onların dilinden geçmiş 
						zamanlarımı dinlemek çok duygulandırdı beni. Çerçevesi 
						eskimiş bir haritada geçmişin göllerini, ırmaklarını, 
						dağlarını tepelerini, yollarını, caddelerini genç bir 
						tatla dolaşıp durdum onlar konuştukça. Öykücü dostum 
						Lütfiye Aydın öykülerim üzerine beni sevindiren hoş 
						sözler söyledi. Ben bir öykümle geceyi sonlandıran kişi 
						oldum. Sonra koca bir salon ellinci sanat yılımı 
						kutlayıp, gelecek için güzel günler diledi. Bir 
						sanatçıya sağlığında gösterilebilecek büyük bir 
						kadirbilirlik örneğiydi, benim için düzenlenen gün. 
						Sanatçıyı yitirdikten sonra yapılan günlerin, özür 
						dileme anlamını taşıdığı gerçeği bir kez daha anlaşıldı. 
						Bu gerçeğin bilincinde olan dost yürekli Selim Esen, 
						bana yapılan gecenin sunumundan bir gün sonra, yani 
						geçen cumartesi günü, ünlü yazarımız Ahmet Say’ın 
						ellinci sanat yılı nedeniyle inanılmaz güzellikte bir 
						etkinliğe de imzasını attı. Ahmet Say gecesinde 
						konuşmacılar arasında ben de vardım. O gece de bir 
						kadirbilirlik örneğiydi. Ahmet Say, oğlu Fazıl Say’la 
						birlikte teşekkür için sahneye çıktığında, gösterilen 
						sevgi ve ilgiden dolayı sarhoş gibiydi. Sanatçı yalnızca 
						bunu bekliyor. Bununla mutlu oluyor. Bununla 
						tetikleniyor yaratma gücü. Gerçekten, Ankara’da çok 
						güzel iki gün geçirdim. Bu kadar yıl sonra Ankara’yla 
						yüzleştik. Görüldü ki, ben ondan, o benden kopmamışız 
						henüz. Onda kalan ben ile, bende kalan o, unutmamışlar 
						birbirlerini. Uzun yıllar ayrı kaldık ama, anılarımızın 
						tazeliğini korumayı becermişiz. Hep taze kalacak 
						çiçekler ekmişiz yürek bahçelerimize. Bana bu 
						güzellikleri yaşatan “17.30 öyküleri”ne teşekkür ederim.
						(Radikal,İzmir-16.12.2006)  |