| 
						 
						
						Doğan Yurdakul 
						
						
						Odatv.com,03.07.2012 
						
						
						  
						
						
						  
						
						
						İlk Odatv operasyonunda, 14 Şubat 2011’de Silivri 
						çantamı hazırlamıştım. Beni almadılar. Bir gün  lazım 
						olur diye çantayı boşaltmadım, odamda duruyordu. 4 Mart 
						günü, ikinci Odatv “dalgasında” geldiler. Onlar evde 
						arama yaparken, ben masamın üstünden üç kitap alıp 
						çantama koydum. 
						
						
						Biri Halil İnalcık ve çalışma arkadaşlarının 
						makalelerinden oluşan “Kuruluş” adlı kitaptı. Üzerinde 
						çalıştığım bir tarihi roman için yararlanmayı 
						düşünüyordum. Onu Silivri’de okudum. 
						
						
						Diğer ikisi, gözaltına alınmamdan birkaç gün önce dostum 
						Selim Esen’den gelen bir paketten çıkmıştı: Ahmet Say “Ağaçlar 
						Çiçekteydi” ve 
						Selim Esen “Açık 
						Çekmece”. İkisini de Vatan Caddesinde 
						gözaltındayken okudum. Sonra Silivri’de notlar çıkardım. 
						Ama yazmak için bir türlü fırsat bulamadım. 
						
						
						Geçen Gün Selim’den bir paket daha geldi, ondan da yeni 
						kitabı “Olayların İçinden” çıktı. Bir buçuk yıla yakın 
						sürede Selim ikinci kitabı yazmış, ama ben daha 
						birincisi hakkında iki satır yazamamıştım. İkinci kitaba 
						bana gecikmiş görevimi hatırlattığı için teşekkür 
						ediyorum. 
						
						
						Önce 68’in Türk Solu dergisinden, devrimci mücadele 
						arkadaşım Ahmet Say’ın “otobiyografisi” olan kitabı 
						hakkında bir iki kelime söyleyeyim. “Ağaçlar Çiçekteydi” 
						bir anı-biyografi kitabı, ama ben ona aynı zamanda 
						Türkiye tarihinin bir dönemine tanıklık eden bir başvuru 
						kitabı diyorum. Okudukça kırk yıllık geçmişin bütün 
						tanıdıkları beni hücremde teker teker ziyaret ettiler. O 
						kitapta insan var, insanlar var, ağaçlarla birlikte 
						insanlar da çiçeğe duruyorlar. Dahası Fazıl’ın nasıl 
						Fazıl olduğunu öğreniyorsunuz; babası onun henüz iki 
						yaşındayken bir gün evde bulduğu plastik bir düdükle 
						“Daha dün annemizin…” parçasını çaldığını duyuyor. Ve bu 
						dünya çapındaki yeteneğin müzik yolculuğu işte orada 
						başlıyor… 
						
						
						Ahmet’in kitabı beni nasıl insanlar arasında 
						gezdirdiyse, Selim’in kitabı da beni 11 yaşından beri 
						yaşadığım Ankara’nın sokaklarında, unutamadığım köşe 
						bucağında dolaştırdı. Selim Esen’in “Açık Çekmece” si de 
						bir anı-biyografi kitabı. Ünlü Anayasa Profesörü Bülent 
						Nuri Esen’in oğlu olan Selim Esen’in yaşarken gördüğü 
						yerler, tanıdığı kişiler, yaşadığı olaylar. Yakın 
						tarihin sanki bir krokisi. Bazı yılların 
						kronolojisini bile veren bir referanslar zinciri. 
						Anılarını sunarken anlatıcı olarak kendisini saklayan 
						alçakgönüllü ama şiirsel bir anlatım. Sunduğu her anının 
						en ilginç ayrıntılarını kaydetmiş bir bellek. Tek 
						cümleyle özetleyecek olursam, Selim Esen’in “Açık 
						Çekmece” kitabı, geçmişe özlem değil, genç kuşaklara 
						bilgi aktarımıdır. 
						
						
						Selim’in yeni kitabı olan “Olayların İçinden” ise, 
						kendisi “bir deneme” dese bile, mükemmel  bir TRT 
						tarihi. TRT’nin TRT olmasını sağlayan isimsiz 
						kahramanlardan Selim Esen, radyo döneminden renkli 
						televizyona kadar koca bir tarih anlatıyor. Yorgun 
						Savaşçının yasaklanması olayından, akla ziyan 
						programlara, röportajlara. Hiçbir genel müdürün iletişim 
						bilgisi olmamasından, adı unutturulmaya çalışılan temel 
						taşlarına… 
						
						
						Nereden gelip nereye gittiğimizi bilmek isteyenler bu 
						kitapları okumalı, saklamalıdırlar. 
						
						
						Bu anıların nasıl yoğrulup, nasıl damıtıldığını bilen 
						bilir. 
						
						
						Selim ile Ahmet kitaplarıyla beni Silivri’de yalnız 
						bırakmadılar. Ben tahliye olduktan sonra ikisi birlikte 
						beni Ankara’da ameliyat geçirdiğim hastanede ziyarete 
						geldiler, hasret giderdik. Sonra  Ahmet’le iki hafta 
						önce oğlu Fazıl’ın “Mezopotamya Senfonisini” sunacağı 
						konserin kapısında karşılaştık. Sevinçli bir telaş 
						içindeydi, belki de Fazıl kadar heyecanlıydı. Selim’i 
						hastaneden çıktıktan sonra bir daha görmedim, onu da bu 
						yaz olduğu yerde yakalayıp mutlaka göreceğim. 
						
						
						Bizim kuşağın dostlukları böyledir, tadına doyum olmaz, 
						o tadı hiç tadamamış olanlara ne yazık…  |