15.08.2005, Kuşadası, Sultan Su Esen'le

 
   
 

Çağdışı, Vahşet Ve İlkellik[1]
 

Bir Kurban Bayramını daha geride bıraktık. Bayrama adını veren görüntüler değişmedi. Bu defa kaldırım ve caddelerin yanı sıra İstanbul’da İstinye Koyu da kan gölüne döndü. Özellikle büyük şehirlerimizdeki görüntüler uygarlıktan çok uzak olduğumuzu bir kez daha gözler önüne serdi.

Vatandaşlarımız elbette kurban kesecekti ama kurbanlıklara eziyet ederek değil kuşkusuz…Çocukların gözleri önünde değil şüphesiz ve de ayak bastığımız, her gün önünden geçtiğimiz yerleri kana bulayarak hiç değil. Kesim yerlerinde sağlanamayan sağlık koşullarını da ekleyebiliriz bu serzenişlerimize. Bu bayram da kurban adına ilkellik yaşadık yine.

Gelişi güzel her yerde kurban kesildi. Yol kenarı, refüj, meydan, park gibi açık yerlerde kurban kesenlere uygulanacağı açıklanan 1 milyar 135 milyon lira para cezası geçen bayramlarda olduğu gibi uygulanmadı. Bir kuruş ceza kesilmedi. Zaten kurban sahibi de Belediye uyarılarını takmadı. Sonuçta Devlet dediğini yapmadı, yapamadı

Ne iletişim organlarımızın vahşi ve ilkel görüntüleri önlemek adına günler önceden başlattıkları “ dini vecibeler uygar toplum kurallarına uygun yerine getirilsin” uyarıları, ne de Diyanet’in kurban kesimine ilişkin “hayvanın şoklanıp, henüz ölmeden hemen kesilmesi” biçimindeki fetvasını ipleyen olmadı. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi konusunda içten açıklamalar yapan iktidar ve destekçisi dinci basından ise ses çıkmadı. Oysa geçen yıl Türkiye’ye gelen Avrupa Birliği gözlemcileri, “ Türkiye bu vahşet görüntüleriyle AB’ye giremez” mesajı vermişlerdi. Bu yıl işi daha da sıkı tuttular. Bu defa hayvan hakları derneklerinin kendilerine iletecekleri gözlemleri ve basında yer alan haberleri de değerlendirmelerine alacaklarını açıkladılar.

Bu bayram da diğerlerinden farklı değildi. Vahşet ve ilkellik adına kurban kesenler yine kuralsızlığın kurbanı oldular. Çocuklar dehşet sahnelerini izlediler. Bildik görüntüler tekrarlandı

 Acemi kasaplar bayramı’nın ilk gününde hastanelerin acil yardım servislerini doldurdular. Kendilerini yaralayan toplam 1644 kişi hastanelik oldu. Gaziantep’de Hayri Yılmaz adlı vatandaş deri yüzerken salladığı bıçak gözüne saplanınca dünyaya tek gözle bakmak zorunda kaldı. Konya’da Ahmet Saday, Mersin’de Bekir Kasap kurban keserken kalp krizi geçirerek yaşamlarını yitirdiler. Erzurum’da ise hayvan alım ve satımı sırasında ellerini sıkıca sallayarak pazarlık yapan 18 kişinin kolu çıktı.  

                Kurban derisi konusu bu yıl da gündemdeki yerini önemini arttırarak korudu. Kurbanların nasıl ve nerede kesileceği, kesilmiş kurbanın derisini kimin toplayacağı sorunu öncekilerde olduğu gibi yine çözülemedi.

                1986 yılında kurban derilerini toplama yetkisini Türk Hava Kurumundan alıp kendisi tarafından kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na devreden devrin Başbakanı Turgut Özal’ın neden olduğu kavga hala sürüyor. Ortada yaklaşık 50 ila 70 trilyon liralık çok büyük bir pasta var. DYP-SHP hükümetinin 1992 yılında kurban derisi toplama yetkisini eski sahibi Türk Hava Kurumuna devretmesine rağmen pasta paylaşılamıyor. Dini cemaat ve vakıfların başı çektiği deri toplama işinden kazanılan para laik Cumhuriyeti yıkmak için kullanılıyor.

                Yasal toplayıcı THK 600 şubesiyle 2.5 milyon kurban derisinden ancak 1 milyon adedini toplarken Cumhuriyet karşıtları yüzde ellisinden fazlasını topluyor, paraya döndürerek laik yıkımı faaliyetlerinde kullanıyor. THK ise elde ettiği gelirin yüzde 10’unu masraf olarak düştükten sonra kalanın yüzde ellisini Turgut Özal’ın kurduğu Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na, yüzde 4’ünü Kızılay’a, yüzde 3’ünü Çocuk Esirgeme Kurumu’na ve yüzde 3’ünü de Diyanet Vakfı’na veriyor. Kalan yüzde 40’ı da kendisi değerlendiriyor.

                Dini cemaat ve vakıflarca toplanan derilerin kuran kursları binalarına, dini amaçlarla Cumhuriyet düşmanı olarak yetiştirilecek öğrencilere akıtıldığı bir gerçek. Buna rağmen denetimi elinde tutan hükümetler her dönemde buna göz yumuyor.  

                Nereden bakarsak bakalım ciddi bir sorun var ortada. Bir tarafta Cumhuriyet düşmanı yobazların yer aldığı kuruluşlar ve eylemleri öte yandan, Atatürk tarafından kurulan ve onun ilke ve devrimleri doğrultusunda hizmet üreten kamu kurum ve kuruluşları.

                Bir sonraki bayramı beklemeden kurbanın nasıl kesileceğine ve derisinin nasıl değerlendirileceğine ilişkin kuralların ciddi biçimde ortaya konması, çağdışı uygulamalara son verilmesi gerekiyor.


[1] İlk Hedef, mart-nisan 2003 yıl:2 sayı:17 s.39-40