Çağdışı, Vahşet Ve İlkellik
Bir Kurban Bayramını daha geride bıraktık. Bayrama adını
veren görüntüler değişmedi. Bu defa kaldırım ve
caddelerin yanı sıra İstanbul’da İstinye Koyu da kan
gölüne döndü. Özellikle büyük şehirlerimizdeki
görüntüler uygarlıktan çok uzak olduğumuzu bir kez daha
gözler önüne serdi.
Vatandaşlarımız elbette kurban kesecekti ama
kurbanlıklara eziyet ederek değil kuşkusuz…Çocukların
gözleri önünde değil şüphesiz ve de ayak bastığımız, her
gün önünden geçtiğimiz yerleri kana bulayarak hiç değil.
Kesim yerlerinde sağlanamayan sağlık koşullarını da
ekleyebiliriz bu serzenişlerimize. Bu bayram da kurban
adına ilkellik yaşadık yine.
Gelişi güzel her yerde kurban kesildi. Yol kenarı,
refüj, meydan, park gibi açık yerlerde kurban kesenlere
uygulanacağı açıklanan 1 milyar 135 milyon lira para
cezası geçen bayramlarda olduğu gibi uygulanmadı. Bir
kuruş ceza kesilmedi. Zaten kurban sahibi de Belediye
uyarılarını takmadı. Sonuçta Devlet dediğini yapmadı,
yapamadı
Ne iletişim organlarımızın vahşi ve ilkel görüntüleri
önlemek adına günler önceden başlattıkları “ dini
vecibeler uygar toplum kurallarına uygun yerine
getirilsin” uyarıları, ne de Diyanet’in kurban
kesimine ilişkin “hayvanın şoklanıp, henüz ölmeden
hemen kesilmesi” biçimindeki fetvasını ipleyen
olmadı. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi konusunda
içten açıklamalar yapan iktidar ve destekçisi dinci
basından ise ses çıkmadı. Oysa geçen yıl Türkiye’ye
gelen Avrupa Birliği gözlemcileri, “ Türkiye bu
vahşet görüntüleriyle AB’ye giremez” mesajı
vermişlerdi. Bu yıl işi daha da sıkı tuttular. Bu defa
hayvan hakları derneklerinin kendilerine iletecekleri
gözlemleri ve basında yer alan haberleri de
değerlendirmelerine alacaklarını açıkladılar.
Bu bayram da diğerlerinden farklı değildi. Vahşet ve
ilkellik adına kurban kesenler yine kuralsızlığın
kurbanı oldular. Çocuklar dehşet sahnelerini izlediler.
Bildik görüntüler tekrarlandı
Acemi kasaplar bayramı’nın ilk gününde hastanelerin
acil yardım servislerini doldurdular. Kendilerini
yaralayan toplam 1644 kişi hastanelik oldu. Gaziantep’de
Hayri Yılmaz adlı vatandaş deri yüzerken salladığı bıçak
gözüne saplanınca dünyaya tek gözle bakmak zorunda
kaldı. Konya’da Ahmet Saday, Mersin’de Bekir Kasap
kurban keserken kalp krizi geçirerek yaşamlarını
yitirdiler. Erzurum’da ise hayvan alım ve satımı
sırasında ellerini sıkıca sallayarak pazarlık yapan 18
kişinin kolu çıktı.
Kurban derisi konusu bu yıl da
gündemdeki yerini önemini arttırarak korudu. Kurbanların
nasıl ve nerede kesileceği, kesilmiş kurbanın derisini
kimin toplayacağı sorunu öncekilerde olduğu gibi yine
çözülemedi.
1986 yılında kurban derilerini toplama
yetkisini Türk Hava Kurumundan alıp kendisi tarafından
kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na
devreden devrin Başbakanı Turgut Özal’ın neden olduğu
kavga hala sürüyor. Ortada yaklaşık 50 ila 70 trilyon
liralık çok büyük bir pasta var. DYP-SHP hükümetinin
1992 yılında kurban derisi toplama yetkisini eski sahibi
Türk Hava Kurumuna devretmesine rağmen pasta
paylaşılamıyor. Dini cemaat ve vakıfların başı çektiği
deri toplama işinden kazanılan para laik Cumhuriyeti
yıkmak için kullanılıyor.
Yasal toplayıcı THK 600 şubesiyle 2.5
milyon kurban derisinden ancak 1 milyon adedini
toplarken Cumhuriyet karşıtları yüzde ellisinden
fazlasını topluyor, paraya döndürerek laik yıkımı
faaliyetlerinde kullanıyor. THK ise elde ettiği gelirin
yüzde 10’unu masraf olarak düştükten sonra kalanın yüzde
ellisini Turgut Özal’ın kurduğu Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfı’na, yüzde 4’ünü Kızılay’a, yüzde 3’ünü
Çocuk Esirgeme Kurumu’na ve yüzde 3’ünü de Diyanet
Vakfı’na veriyor. Kalan yüzde 40’ı da kendisi
değerlendiriyor.
Dini cemaat ve vakıflarca toplanan
derilerin kuran kursları binalarına, dini amaçlarla
Cumhuriyet düşmanı olarak yetiştirilecek öğrencilere
akıtıldığı bir gerçek. Buna rağmen denetimi elinde tutan
hükümetler her dönemde buna göz yumuyor.
Nereden bakarsak bakalım ciddi bir sorun
var ortada. Bir tarafta Cumhuriyet düşmanı yobazların
yer aldığı kuruluşlar ve eylemleri öte yandan, Atatürk
tarafından kurulan ve onun ilke ve devrimleri
doğrultusunda hizmet üreten kamu kurum ve kuruluşları.
Bir sonraki bayramı beklemeden kurbanın
nasıl kesileceğine ve derisinin nasıl
değerlendirileceğine ilişkin kuralların ciddi biçimde
ortaya konması, çağdışı uygulamalara son verilmesi
gerekiyor.
İlk Hedef, mart-nisan 2003 yıl:2 sayı:17 s.39-40
|