| 
						
						Düğün Gecesi
						
						  
						
						“Gel, her ne olursan ol gel
						
						Kafir, putperest, mecusi olsan da gel. 
						
						Bu dergah umutsuzluk dergahı değildir. 
						
						Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da gel.” 
						
						  
						
						                17 Aralık gecesi, büyük düşün adamı 
						Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin anıldığı ve bir hafta 
						süren Ayin-i Şerif gecelerinin sonuncusudur. 
						“Şeb-i Arus” denir. 
						
						                “Şeb-i Arus”, “Düğün Gecesi” 
						demektir. 
						
						                Mevlana’nın öldüğü bu geceye düğün 
						denmesinin ve yas tutulmayıp kutlamalar yapılmasının 
						nedeni, ünlü düşünürün vasiyetidir. 
						
						                Mevlana felsefesine göre, ölüm gecesi, 
						seven sevdiği ile buluştuğu için ağlamaz, tersine 
						kavuşma kutlanır. Çünkü Tanrıyı sevenin, Tanrısıyla 
						buluşmasıdır bu gece... 
						
						                Mevlana şöyle der: 
						
						                “Cenaze görünce ayrılık deme... 
						
						                  Sana kaybolmak gibi görünür ama 
						doğmaktır o.” 
						
						                
						
						O’nun felsefesinde “Ölüm sonsuzlukla düğün” 
						dür. 
						
						                Mevlana Celaledddin-i Rumi’nin 
						felsefesini, dünyanın hemen her yanında değişik dinlere 
						bağlı insanlar ile hiç inanmayan milyonların 
						benimsemesinin sırrı, şair-düşünürün yukarıda 
						sıraladığımız “Gel, her ne olursan ol gel” 
						diye başlayan kutsal dizelerinde yatar. 
						
						                Mevlana’nın ünlü öğüdü: 
						
						                “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün 
						gibi ol.” dur. 
						
						                Yılda bir kez hatırladığımız ünlü düşün 
						adamı 1207 yılında Horosan’da doğdu. Moğol istilaları 
						nedeniyle ailesiyle birlikte Anadolu’ya göç etti, 
						Konya’ya yerleşti. 
						
						                Mevlana burada kurduğu dergahında yıllar 
						boyu “hakikati ve ilahi aşkı” 
						aradı. Dinle müzik ve semayı birleştirdi. Musiki ve sema 
						ayinlerini eleştiren yobazlara kulak asmadı, onlara: 
						
						                “Her yol Allah’a götürür; ben sema ve 
						musiki yolunu seçtim.” cevabını verdi.   
						
						                Mevlana’nın felsefesinde ve öğretisinde 
						sema Tanrı’ya ulaşma yoludur. Mevlevi semazenleri 
						evrenin gerçeğini ve aşkını dönerek ararlar. Neyden 
						çıkan mistik sesin ağlayan ritmi ile döne döne 
						kendilerinden geçerler ve Tanrı’ya ulaşırlar. 
						
						                Semazen olabilmek, Tanrı’ya ulaşacak 
						mertebeye erişebilmek için önce uzun bir çile döneminden 
						geçmek ve derviş olabilmek gerekir. Dergaha başvuranlar 
						önce “Nevniyaz” olarak kabul edilirler. 3 gün 
						süreyle temel ihtiyaçlarını yerine getirmek dışında 
						yerlerinden kalkmadan post üzerinde otururlar. Bu 
						uygulama, ilk sınavdır ve Nevniyaz’ın 
						tahammül gücü ile iradesini ölçmek için yapılır. Bu 
						sınavı başarıyla geçen Nevniyaz’a her 
						türlü ağır görev verilir. Amaç onun dünyevi gururunu 
						kırmaktır. Bu ağır ve çileli dönemi başarıyla tamamlayan
						Nevniyaz’lar dergaha kabul edilip edilmeme 
						aşamasına gelir. Dervişlik mertebesine ulaşmaya layık 
						görülen Nevniyaz bir sabah kalktığında 
						ayakkabılarının kapıya dönük konduğunu görürse anlar ki 
						dergaha kabul edilmemiş. Dergahta kalmaya layık 
						görülenlerin derviş olması için bu kez ikinci çile 
						dönemi başlar. Bu dönem Nevniyaz’ı 
						dervişliğe yükseltir ve ona sema yapma, yani döne döne 
						Tanrı’ya ulaşma hakkını kazandırır. 
						
						                Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin bugünün 
						insanlık değerlerinin çok fazlasını kapsayan felsefesi, 
						İslamiyet’in sevgiye açılan kapılarından birisidir. 
						
						                Mevlana’nın yüceliğinin nedeni 
						bıraktığı yolun umutsuzluk değil, umut, sevgi, hoşgörü 
						ve sabır yolu olmasıdır. 
							
								
								
								 
								İlk Hedef, Aralık 2002 yıl:2 sayı:15 s. 5 |