| 
						
						MADIMAK, 
						
						2 Temmuz 1993
 
						
						                9 yıl önce 2 Temmuz günü Sivas’ta 
						Madımak otelini ateş veren gericiler ve o düşüncede yan 
						tutanlar tam 37 aydını diri diri yaktılar. Üzerinden tam 
						9 yıl geçti...Aynı kafalar şeriat düzenini getirmek için 
						çabalarını sürdürüyorlar. Ölenler ölmüş oldu. Öldürenler 
						hukuksuzluğun hukuk olduğu ülkemizde haklı olarak, 
						“ben suçsuzum” diyebiliyorlar. 
						
						                O günden aklımızda kalan en belirgin 
						isim, olay sonrası kalabalığa, “gazanız mübarek 
						olsun” diye konuşan dönemin Refah Partili 
						Belediye Başkanı, halen Saadet Partisi milletvekili 
						Temel Karamollaoğlu. Bir başkası itfaiyenin 
						kurtarmaya çalıştığı yazar Aziz Nesin'i linç etmeye 
						çağıran dönemin Belediye Meclis üyesi Cafer 
						Erçakmak. Bir de, olayları “büyük bir 
						tehlike yok” biçiminde değerlendirerek takviye 
						birlik gönderme emri vermeyen dönemin DYP’li İçişleri 
						Bakanı Mehmet Gazioğlu. 
						
						                Konumuz kimin ne yapıp yapmadığı değil, 
						bu yargıyı ilgilendirir. Ancak bildiklerimizi sizlerle 
						paylaşmak konumuzdur elbette. Bakınız dönemin Sivas 
						Valisi Ahmet Karabilgin konuyu nasıl 
						özetliyor: 
						
						                “Asker olay yerine geç geldi, 
						olayları uzaktan izlediler... 
						
						                Polis saldırganları yüreklendirdi, 
						sırtlarını sıvazladılar, 
						
						                İtfaiye yangını söndürmede isteksizdi, 
						
						                İçişleri Bakanı işine dalmıştı, 
						
						                Belediye Başkanı Temel Karamolaoğlu 
						İçişleri Bakanını yanılttı.” 
						
						Saldırganların oteli yaktıktan sonra “Vali istifa” 
						sloganlarıyla Valilik kapısına dayandıklarını hatırlatan 
						Vali Karabilgin, içeride yaşadıklarını şöyle anlattı: 
						
						                “Yağmur gibi taş yağıyordu. 3 vali 
						yardımcım, Emniyet Müdürü, Jandarma Komutanı, iki 
						korumam ve odacım aşağıda. Başka kimse kalmadı. Herkes 
						kayıp. Bir yandan Ankara’dan telefon yağıyor, bir yandan 
						muhasara altındayım. Saldırganlarla aramda sadece 30-40 
						basamak var. Adamlar girecek beni linç edecek, yeşil 
						bayrağı da yukarı asacak. Bunun başka sonucu yok.” 
						
						                Umutların tamamen tükendiği bir anda, 
						Jandarma Komutanı Başçavuşun beraberinde berber, 
						bulaşıkçı, terzi, ütücü erlerden oluşan 18 kişilik timle 
						havaya ateş ederek hükümetin önüne geldiğini, 
						saldırganları gerilettiğini ve kendilerini linç edilerek 
						öldürülmekten kurtardığını anlatan Vali Ahmet 
						Karabilgin’e göre, beklenen askeri kuvvet bir türlü 
						gelmedi. Oysa, öğleye kadar Valiyle olan Tugay Komutanı 
						Tuğgeneral Ahmet Yücetürk, asıl hedef olan yazar Aziz 
						Nesin’in Madımak Oteli’nde bulunduğunu yangından bir 
						saat önce öğrenmiş ve Meclis Araştırma Komisyonu’na 
						verdiği ifadede bu gecikmeden dolayı Vali’yi suçlamıştı. 
						
						                Karabilgin, “Asker yetişti” 
						sandıklarında yaşanan hayal kırıklığını ise şöyle 
						yansıttı: 
						
						                “ sonunda 20-30 asker geldi, 
						hükümet meydanına...Ama orduevini koruyacak şekilde 
						mevzi aldılar. Bunları maalesef ben yaşadım, gördüm. 
						Halbuki benim güvenliğimle ilgili bir sorun yok, 
						Madımak’ta sıkıntımız var, oraya yoğunlaşması lazım. Ama 
						askeri birlikten parça parça gelen bu gruplar olay 
						yerinden çok, ana caddedeki mağazaların, kuyumcuların, 
						askeri risk altına atmayacak bölgelerin etrafında 
						güvenlik önlemi aldılar.” 
						
						Yangından hemen önce komutanın, küçük bir askeri 
						birlikle Madımak Oteli’nin bulunduğu meydana girdiğini 
						hatırlatan Vali Karabilgin, o birliğin de “Asker 
						Bosna’ya”, “En büyük asker bizim asker” 
						sloganlarıyla etkisizleştirildiğini söyledi. Karabilgin, 
						bu tavrın nedenini de şöyle açıkladı: 
						
						                “Kahramanmaraş, Çorum, Sivas 
						olayları masaya yatırılırsa görülecektir ki, asker 
						hepsinde olay bittikten sonra devreye girmiştir. Niye? 
						Çünkü asker, savunma ve savaş düzeni esasına göre 
						eğitilir. Oysa toplumsal olaylar, farklı eğitim ve 
						deneyim ister. Komutanlar ‘Siviller işlerini 
						kendileri bir yapsın, görelim. Belki başarırlar’ 
						anlayışıyla son ana kadar bekler. Askerin burnu 
						kanamasın ister. Bu da onların sorumluluğudur. 
						Genelkurmay’ın izni olmadan hiçbir birlik komutanı bir 
						tek neferi olayların içine atamaz. Bunlar konuşulmuyor, 
						onlar hiçbir şey söylemiyor ama Sivas’ta da birlik 
						komutanı, Genelkurmay’ın verdiği izin kadar asker 
						yollama yetkisini kullanabilmiştir.” 
						
						                Karabilgin, o gün kentte yaklaşık 350 
						polis ile 80 jandarmanın görev yaptığını, saldırganların 
						sayısının ise 15 bini bulduğunu söyledi. Bu koşullarda 
						polis, jandarma ve itfaiyecilerin çoğu görevini 
						fedakarca yapsa da istisnalar olduğunu da vurguladı. 
						Vali Karabilgin, 
						
						                “5 saat, polis ve jandarma 
						Madımak’a saldırganların girişini engelledi. Yerine göre 
						havaya ateş açtı, yerine göre cop kullandı, yerine göre 
						kenetlendi, yerine göre de belki birilerinin sırtını 
						sıvazladı. Bunlar da oldu, olmadı demiyorum.” 
						dedi. 
						
						                Karabilgin’e göre, o noktada tıkandılar. 
						Polisin panzeri yok ki topluluğu nasıl dağıtacaksınız. 
						Emniyet Müdürü ‘itfaiyeye tazyikli su sıktırıp 
						dağıtalım’ diyor. Sonra...Vali devam ediyor: 
						
						                “Ancak Belediye Başkanı 
						‘Su sıkıldığı zaman halk birbirini ezer’ gibi 
						bahanelerle olumsuz tavır aldı. Bir süre sonra itfaiyeyi 
						hükümetin önüne getirtebildik, ama ileriye adım atamadı. 
						Hep kafamda bunları düşünürüm, acaba otelin yanacağını 
						birileri biliyor muydu da o rahat dönemde itfaiye 
						gelmedi diye...Oysa araçlar yanarken bir tek itfaiyeyi 
						otelin önüne ulaştırabilmiş olsaydık, kesinlikle oteli 
						yaktırmazdık. İtfaiye buna istekli miydi? Hayır, itfaiye 
						de isteksizdi.” 
						
						                
						
						Sivas olaylarından sonra görevden el çektirilen ve 
						Danıştay’ca aklandıktan sonra halen merkez valisi olarak 
						görev yapan Ahmet Karabilgin, Sivas felaketinin 
						derslerle dolu olduğunu belirterek, benzer olayların 
						yaşanmaması için önerilerde bulunuyor: 
						
						                “Güvenlik örgütü yeniden 
						yapılandırılmalı. İlin gücünü aşan bu tür toplumsal 
						olaylarda çok süratli ve donanımlı bir şekilde olay 
						yerine ulaşabilecek bir yapılanmaya gidilmeli. Belli 
						illerde aracı, helikopteri, uçağı, donanımı, eğitimiyle 
						hazır kuvvetler bulundurursunuz. İçişleri Bakanı düğmeye 
						bastığı zaman nerede yerel kolluk gücü zafiyete 
						uğramışsa oraya indirirsiniz. Ama bu, ulusal iradeye 
						dayalı hükümetin, bakanın ve valinin emrinde olan bir 
						sivil güç olmalı.” 
						
						                
						
						Biz de diyoruz ki, 
						
						                Laik, demokratik cumhuriyetin ilkelerine 
						sahip çıkılmadan ve Atatürk’ü yeterince tanımadan, 
						birlik ve beraberliği sağlamanın zor hatta olanaksız 
						olacağını herkes bilmeli, 
						bilenler bilmeyenlere 
						öğretmelidir.  
							
								
								
								 
								İlk Hedef, Temmuz 2002 yıl:1 sayı: 10, s.22-23 
								 |