Kardeşim Ömer ile, Ekim 1996

 
   
 

• ANAFİLYA YAZILARI

Anayasa Mahkemesi hepimizin içini rahatlatan (!) kararını Ağustos sayımızın yayımından bir gün önce açıklamıştı. Doğal olarak değerlendirme olanağı bulamamış, yalnızca kararı açıklamakla yetinmiştik.

Anayasa Mahkemesi “AKP laiklik karşıtı eylemlerin odağıdır” demiş ve eklemişti, “AKP Türkiye’yi yönetmeye devam etsin…”

Kısası: “Suçlusun. Cezan Türkiye’yi yönetmeye devam etmektir.”

Hayret!

Sen hem Anayasanın “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ilkesi laikliğe karşı eylemlerin odağı olacaksın hem de Anayasada “Cumhuriyet” olarak belirtilen bir ülkeyi yönetmeye devam edeceksin!

Ancak bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti ilkelerinin kuşa çevrildiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz…

Kararın açıklandığı aynı gün gazete manşetlerine iki önemli haberin daha başlıkları yansıdı. İlki:

“İzin yok, rapor yok 17 küçük cenaze var.”

Bu başlık; Konya’nın Balcılar beldesinde bulunan kaçak kuran kursunun kaçak eklentisinde gaz kaçağı patlaması sonucunda 16 küçük kız çocuğunun can verdiğini duyuruyordu. Binanın deprem ve itfaiye raporu yoktu. Diyanet izni de yoktu. Cezası da yoktu. Neden? Çünkü AKP, TCK’da yaptığı bir değişiklikle kaçak kuran kursu açanlara verilen hapis cezasını kaldırmıştı. Bu da tarikat, dinci grup ve bölücü örgütleri cesaretlendirmişti.  Sonuçta, yalnızca Konya beldelerinde, tümü öğrenci yurdu adı altında, 89 kaçak kuran kursu yurdunun açılmasını sağlamıştı. Buna karşılık Diyanetin kuran kursu sayısı yalnızca 1’di. (yazıyla “bir”)…

İkincisi:

“Antalya’nın gördüğü en büyük yangın”

Bu başlık da Karabük Köyü yakınlarında bilinmeyen bir nedenle başlayan orman yangının 4 bin hektar ormanı kül ettiğini haber veriyordu. 4 bin hektar… Yaklaşık 8 bin futbol sahası…

Kaçak kuran kursu binasında can verenler ile tarihi bir yıkım yaşayan Antalyalılar için hükümetin bir açıklaması oldu mu?

Hayır.

Hızlı tren kazasında, Kayseri’de Taşçıoğlu Hafız Okulu ve Kuran Kursu binası çöktüğünde, Tuzla’da tersane işçilerinin öldüğünde ve kendi adını taşıyan feribotun Yalova iskelesine bodoslama çarptığında sesini çıkarmadığı gibi bunlarda da hiçbir söz etmedi. Ama Anayasa Mahkemesi kararını da izleyen o gün Başbakan ne dedi:

“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”

*

Atatürk’ün resimlerinin indirilmesini isteyenlerden, Kemalizm’in artık eskidiğini söyleyenlerden cezaevinde ölümüne neden olunan vatandaşımız için bir söylem işittiniz mi? Hayır, duyamazsınız.

Bakınız, numaralı Cumhuriyetçiler, tuzu kuru eski solcu ve şimdi liberal aydın olarak ortalıkta dolaşanlar, sürekli Türk ordusunu hedef alanlar da susuyorlar. Bunların amaçları bir, bunlar laik Cumhuriyete düşman. Bunlar, Sevr özentisi içinde, Lozan’ı bir türlü hazmedemeyenler.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın sözleri… İçinde olduğumuz durumu özetliyor:

“Cumhuriyet ilke ve devrimlerini birer birer yıkmaya çalışıyorlar.”

Başbakan ne diyor:

“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”

 

*

Türkiye’de yaklaşık 70 bin okul, 85 bin cami, 90 bin din görevlisi var. Dünyadaki tüm Müslüman ülkeler arasında en yüksek rakam! 35 bin cami yaptırma derneği faaliyette. Günde beş vakit ezan okunuyor. Bağıra bağıra… Dini gerekleri yerine getirmekte zorluk var mı?

Yok…

Ülkemizdeki hastane sayısı 1220. Çağdaş ülkeler içinde en düşüğü… 90 bin din görevlisine karşılık 77 bin doktorumuz var. 100 kişiye bir din görevlisi, 900 kişiye bir doktor düşüyor.

Yerli ve yabancı çeşitli kuruluşların araştırmalarına göre, Türkiye’de şeriat isteyenlerin oranı yüzde 22. (Araştırma yapılabilen ülkelerin en yükseği) Nüfusu yaklaşık Türkiye kadar olan ve şeriatla yönetilen İran’da 7 milyon kişi Cuma namazına giderken Türkiye’de bu sayı 20 milyon…

Bu yıl, “Dini kitaplara mı, bilimsel kitaplara mı inanırsınız?” sorusuna, “Dini kitaplara inanırım” diyenlerin oranı 30 yıl öncesine oranla iki katı.

RTE nasıl kandırmıştı bizi: “Değiştim” diyerek. Doğrudur, ancak maddi açıdan çok değiştiğini biliyorduk da Cumhuriyeti koruma çabasına pek inanamıyoruz. Şimdi Başbakan olarak ne diyor:

“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”

*

CHP lideri Deniz Baykal’ın “dokunulmazlıkları kaldıralım” çağrısına AKP’lilerin karşı çıkmasının nedeni kestirebiliyorduk. Şimdi kuşkumuz kalmadı.

Bir derginin 22 Temmuz seçiminden sonra yayımladığı yazı Meclis’in suç dosyasını gözler önüne seriyor:

3 kişi tecavüzden yatmış, 19 kişi eşine şiddet kullanmakla suçlanmış, 7 kişi sahtekârlık suçundan tutuklanmış, 19 kişi karşılıksız çek yazmaktan suçlu bulunmuş, 117 kişi doğrudan veya dolaylı olarak en az iki işinde iflas etmiş, 84 kişi seçimden önceki yıl içinde, sarhoş olarak araç kullanmaktan tutuklanmış, 71 kişi kötü kredi geçmişi nedeniyle kredi kartı alamıyor, 14 kişi uyuşturucu ile ilgili suçlardan tutuklanmış, 8 kişi mağazada hırsızlık yaptığı gerekçesiyle tutuklanmış, 21 kişi halen bir davada sanık olarak yargılanıyor.

Tespit edilemeyen bazı önemli ya da önemsiz suçlar da cabası…

Başbakan ne diyor:

“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”

*

YÖK, ilahiyat fakültelerinin kontenjanlarını 813’ten 2 bin 724’e çıkararak yüzde 300’den fazla artırdı. Yurt genelindeki 22 ilahiyat fakültesinden 20’sinde kontenjan artırımı yapıldı ve ortaya şu tablo çıktı:

YÖK’ün kararıyla 2008 yılında kontenjanı en fazla artan İlahiyat Fakültesi Erciyes ve Uludağ Üniversitelerinin oldu.

Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde 31 olan kontenjanı 308’e fırladı. Uludağ Üniversitesi’nde de kontenjan 31’den 287’ye çıktı. İlahiyat kontenjanı sadece 19 Mayıs ve Dicle Üniversitelerinde arttırılmadı…

Böylece ilahiyat kontenjanı bir önceki yıla oranla 10 misli artmış oldu.

Başbakan ne diyor:

“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”

*

“Velev ki siyasi simge, suç mu?” sözleriyle fitili ateşleyerek sorunu özellikle kan davası haline getiren Başbakan, Konuşmalarında söz verdiği, kendisinden olmayanı da kucaklama isteyişini göz ardı ederek, karşıt görüşlüleri tokatlamayı tercih etti. Toplumumuzu, adına türban denilen bir bez parçası kılıcıyla, kanatarak ikiye böldü. Kimse birbirini sevmesin, saflar derinleşsin, bıçaklar bilensin istedi. Ettiği her lafla bilerek ve isteyerek nefret tohumları ekti.

“Öfke de bir hitabet biçimidir” açıklamasıyla kendisini kanıtladı.

Başbakanın son sözü neydi?

“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”

*

Başbakan için inanmanın tek koşulu başını örtmek.

Çalan, yiyen, yediren, satan, sattıran da

türbandan yanaysa o üstündür.

Ne diyor başbakan:

“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”

 

Demek istediğimiz odur ki; kimse RTE’den değişim beklemesin kimse. RTE’nin ve AKP’nin dini takıntılarından ve Cumhuriyetin temel ilkelerine karşı düşüncelerinden kurtulabileceğine inanmasın.

Türkiye gerilim ve krizlerin odağındadır ve arınamaz.

*

Neden derseniz? İşte yukarıda sıralananlar ve işte ekonomik veriler:

2002 yılında 92 milyar dolar olan iç borç 2008’de 220 milyar dolara,

130 milyar dolar olan dış borç 2008’de 263 milyar dolara,

Toplam borç ise 221 milyar dolardan, 483 milyar dolara çıkmış.

Temmuz ayındaki 24,2 milyar YTL (17,4 ana para ile 6,8 faiz), Ağustos ayındaki 18,2 milyar YTL (10,4 ana para, 7,8 faiz) borç ödemesi de yine borçlanmam ile gerçekleştiği için borç tutarı daha da artacak.

Kısası, iç ve dış borçların tutarı, 500 milyar dolara dayandı…

İşsizlik geçim sıkıntısını, geçim sıkıntısı insan yaşamını olumsuz etkiliyor. İnsanlar mutsuz, yüzleri gülmüyor. Alım gücü neredeyse sıfır noktasında.

Ekonomiden rakı da nasiplendi. Önceki yıl 46 milyon litre olan üretim bu yıl 43 milyon litreye indi. Yani rakı dip noktasına ulaştı.

Rakı’nın nikâhlı karısı olduğunu, diğer içkilerle sadece gönül eğlendirdiğini söyleyen Aydın Boysan usta bakın ne diyor:

“Rakı şişedeyken bakıp hallenmek şart. Damla damla kadehe koyduktan sonra önce koklayacaksınız ki akciğerler de nasiplensin. Bir yudumu ikiye böleceksiniz, yarım yudumu ağzınızda dolaştıracaksınız, yutmadan dişlerinizin arasından küçük bir nefes alacaksınız. İkinci yudumu içince helezoni olarak sallanacaksınız. Çünkü en keyifli an rakının gırtlaktan mideye indiği andır.”

*

Pekin olimpiyat oyunları muhteşemdi. Oyunlardaki Türkiye daha da muhteşemdi. Özetleyecek olursak; 12 branşta 68 sporcu ile katıldık. Kafile 124 kişiydi. Devlet kesesinden 56 izleyicimiz vardı. Sporcuların 10’u devşirmeydi. Elvan hariç hiçbirisi başarılı olamadı. Toplam 50 milyon YTL (eski hesapla 50 trilyon lira) harcandı, sekiz madalya kazanıldı. 1 altın, 4 gümüş, 3 bronz… Madalyaların tanesi 6 trilyon 250 milyar lira’ya geldi. 70 milyonluk Türkiye’nin başarısı katılan tüm ülkeleri şaşırttı. Ama asıl şaşkınlık, komiklik ya da acınacak halimize güldüren olay neydi biliyor musunuz: Altın’ı kazanan güreşçi Ramazan Şahin’in Türkçe bilmemesi… İyi mi?

Başbakan bu konuda konuşmadı!

*

27. İstanbul Kitap Fuarı da 1-9 Kasım 2008 tarihleri arasında düzenlenecek. Fuar Beylikdüzü TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek. İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı Füruzan…

Fuar süresince Füruzan’ın edebi kişiliği, eserleri üzerine söyleşi ve panellerin yer aldığı etkinlikler düzenlenecek.

Ana teması “40 Yıl Önce, 40 Yıl Sonra” olarak belirlenen fuarda bu tema çerçevesinde yurt dışından yazar ve konuklar davet edilecek, yurt içinde ve yurt dışında 68 hareketinin ruhu ve bugüne yansımaları üzerine etkinlikler düzenlenecek. Dönemin edebiyat, sinema, sanat ve kültür hayatına katkıları ele alınacak.

İstanbul Kitap Fuarı, yaklaşık 550 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla, ARTİST 2008/18. İstanbul Sanat Fuarı ile eş zamanlı gerçekleştirilecek.

Kültür-Sanat bir milletin kalkınmasında kuşkusuz çok önemli.

Başbakan bu konuda da konuşmadı!

*

İnanmayacaksınız…

Afyon Müze Müdürü Mevlüt Uyumaz, “Aslında” diyor, “bu deyyus lafı, Zeus’tan gelir…”

Devam ediyor:

“Böyle türemiş yani…”

Deyyus’un TDK sözlüğündeki karşılığında: “Karısının ya da kendisine çok yakın bir kişinin iffetsizliğine göz yuman kimse…” yazıyor.

Ama bizim müdür Zeus’u “deyyus”a dönüştürüyor.

Ne demeli?

AKP kadrosundan tarih ve arkeoloji donanımlı müdür…

*

Zafer Bayramı, ilk kez 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar, Ankara ve İzmir'de kutlanmıştı. Aradan 83 yıl geçmiş… Ama şeriat beklentisi çok daha öncelere dayanıyor. Ulus devletin temellerini ulu önder şeriatın sinsi adımlarını 20.yüzyılın başlarında hissetmiş, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olanlar konusunda uyarmış. Bakın, Sinop 25 Ocak 1905 tarihini (Kanunu Evvel 321) düştüğü “Beşike Hadisesi İçin” başlıklı şiirinin son satırlarında ne diyor Atatürk:

“(…)

Yazık oldu Vatana ah yazık…

Her ağızdan çıkıyor: Eyvah yazık!..

Acısın bizlere, ah yazık!”

Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan AKP’nin genel başkanı ve Başbakan ne diyordu:

“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”

*

 

“Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz.
bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan
ve bana bu yeryüzünü cehennem eden
bu yazmak eyleminden kurtulduğum,
mutlu olduğum bir tek şey var: resim yapmak.” Demiş ve Bodrum’a yerleşmişti İlhan

Berk... Aramızdan ayrıldığı gün tüm gazeteler anlaşmışçasına “Türk şiiri uçbeyini kaybetti” başlığıyla duyurdular ölümünü. Acaba uçbeyi miydi? Yoksa Türk edebiyatına 90 yılını adamış bir yazın eri miydi?

 

Işıklar içinde olsun…

*

Değerli, önemli aydınlarımızı, insanlarımızı yitirdiğimizde Atatürk gelir aklıma… Özlemim büyür, “kavuşmak ne zaman?” derim kendime…

İşte o an, Âşık Mahsuni’nin ölümünden önce yaptığı son bestedir yanılmıyorsam!, derdime derman olur:

                “Sana hasret, sana vurgun. Gönlüm nerdesin?

                Mavi gözlüm, sarı saçlım; nerde, nerde, neredesin dost!”

                … Yine çık gel Samsundan…

                Mavi gözlüm, sarı saçlım… Neredesin dost!”

 

 

Sağlıkta, huzurda, mutlulukta kalınız…