• ANAFİLYA YAZILARI
Anayasa Mahkemesi hepimizin içini rahatlatan (!)
kararını Ağustos sayımızın yayımından bir gün önce
açıklamıştı. Doğal olarak değerlendirme olanağı
bulamamış, yalnızca kararı açıklamakla yetinmiştik.
Anayasa Mahkemesi “AKP laiklik karşıtı eylemlerin
odağıdır” demiş ve eklemişti, “AKP Türkiye’yi yönetmeye
devam etsin…”
Kısası: “Suçlusun. Cezan Türkiye’yi yönetmeye devam
etmektir.”
Hayret!
Sen hem Anayasanın “değiştirilmesi teklif dahi edilemez”
ilkesi laikliğe karşı eylemlerin odağı olacaksın hem de
Anayasada “Cumhuriyet” olarak belirtilen bir ülkeyi
yönetmeye devam edeceksin!
Ancak bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti
ilkelerinin kuşa çevrildiğini de rahatlıkla
söyleyebiliriz…
Kararın açıklandığı aynı gün gazete manşetlerine iki
önemli haberin daha başlıkları yansıdı. İlki:
“İzin yok, rapor yok 17 küçük cenaze var.”
Bu başlık; Konya’nın Balcılar beldesinde bulunan kaçak
kuran kursunun kaçak eklentisinde gaz kaçağı patlaması
sonucunda 16 küçük kız çocuğunun can verdiğini
duyuruyordu. Binanın deprem ve itfaiye raporu yoktu.
Diyanet izni de yoktu. Cezası da yoktu. Neden? Çünkü
AKP, TCK’da yaptığı bir değişiklikle kaçak kuran kursu
açanlara verilen hapis cezasını kaldırmıştı. Bu da
tarikat, dinci grup ve bölücü örgütleri
cesaretlendirmişti. Sonuçta, yalnızca Konya
beldelerinde, tümü öğrenci yurdu adı altında, 89 kaçak
kuran kursu yurdunun açılmasını sağlamıştı. Buna
karşılık Diyanetin kuran kursu sayısı yalnızca 1’di.
(yazıyla “bir”)…
İkincisi:
“Antalya’nın gördüğü en büyük yangın”
Bu başlık da Karabük Köyü yakınlarında bilinmeyen bir
nedenle başlayan orman yangının 4 bin hektar ormanı kül
ettiğini haber veriyordu. 4 bin hektar… Yaklaşık 8 bin
futbol sahası…
Kaçak kuran kursu binasında can verenler ile tarihi bir
yıkım yaşayan Antalyalılar için hükümetin bir açıklaması
oldu mu?
Hayır.
Hızlı tren kazasında, Kayseri’de Taşçıoğlu Hafız Okulu
ve Kuran Kursu binası çöktüğünde, Tuzla’da tersane
işçilerinin öldüğünde ve kendi adını taşıyan feribotun
Yalova iskelesine bodoslama çarptığında sesini
çıkarmadığı gibi bunlarda da hiçbir söz etmedi. Ama
Anayasa Mahkemesi kararını da izleyen o gün Başbakan ne
dedi:
“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”
*
Atatürk’ün resimlerinin indirilmesini isteyenlerden,
Kemalizm’in artık eskidiğini söyleyenlerden cezaevinde
ölümüne neden olunan vatandaşımız için bir söylem
işittiniz mi? Hayır, duyamazsınız.
Bakınız, numaralı Cumhuriyetçiler, tuzu kuru eski solcu
ve şimdi liberal aydın olarak ortalıkta dolaşanlar,
sürekli Türk ordusunu hedef alanlar da susuyorlar.
Bunların amaçları bir, bunlar laik Cumhuriyete düşman.
Bunlar, Sevr özentisi içinde, Lozan’ı bir türlü
hazmedemeyenler.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın sözleri… İçinde
olduğumuz durumu özetliyor:
“Cumhuriyet ilke ve devrimlerini birer birer yıkmaya
çalışıyorlar.”
Başbakan ne diyor:
“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”
*
Türkiye’de yaklaşık 70 bin okul, 85 bin cami, 90 bin din
görevlisi var. Dünyadaki tüm Müslüman ülkeler arasında
en yüksek rakam! 35 bin cami yaptırma derneği
faaliyette. Günde beş vakit ezan okunuyor. Bağıra
bağıra… Dini gerekleri yerine getirmekte zorluk var mı?
Yok…
Ülkemizdeki hastane sayısı 1220. Çağdaş ülkeler içinde
en düşüğü… 90 bin din görevlisine karşılık 77 bin
doktorumuz var. 100 kişiye bir din görevlisi, 900 kişiye
bir doktor düşüyor.
Yerli ve yabancı çeşitli kuruluşların araştırmalarına
göre, Türkiye’de şeriat isteyenlerin oranı yüzde 22.
(Araştırma yapılabilen ülkelerin en yükseği) Nüfusu
yaklaşık Türkiye kadar olan ve şeriatla yönetilen
İran’da 7 milyon kişi Cuma namazına giderken Türkiye’de
bu sayı 20 milyon…
Bu yıl, “Dini kitaplara mı, bilimsel kitaplara mı
inanırsınız?” sorusuna, “Dini kitaplara inanırım”
diyenlerin oranı 30 yıl öncesine oranla iki katı.
RTE nasıl kandırmıştı bizi: “Değiştim” diyerek.
Doğrudur, ancak maddi açıdan çok değiştiğini biliyorduk
da Cumhuriyeti koruma çabasına pek inanamıyoruz. Şimdi
Başbakan olarak ne diyor:
“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”
*
CHP lideri Deniz Baykal’ın “dokunulmazlıkları
kaldıralım” çağrısına AKP’lilerin karşı çıkmasının
nedeni kestirebiliyorduk. Şimdi kuşkumuz kalmadı.
Bir derginin 22 Temmuz seçiminden sonra yayımladığı yazı
Meclis’in suç dosyasını gözler önüne seriyor:
3 kişi tecavüzden yatmış, 19 kişi eşine şiddet
kullanmakla suçlanmış, 7 kişi sahtekârlık suçundan
tutuklanmış, 19 kişi karşılıksız çek yazmaktan suçlu
bulunmuş, 117 kişi doğrudan veya dolaylı olarak en az
iki işinde iflas etmiş, 84 kişi seçimden önceki yıl
içinde, sarhoş olarak araç kullanmaktan tutuklanmış, 71
kişi kötü kredi geçmişi nedeniyle kredi kartı alamıyor,
14 kişi uyuşturucu ile ilgili suçlardan tutuklanmış, 8
kişi mağazada hırsızlık yaptığı gerekçesiyle
tutuklanmış, 21 kişi halen bir davada sanık olarak
yargılanıyor.
Tespit edilemeyen bazı önemli ya da önemsiz suçlar da
cabası…
Başbakan ne diyor:
“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”
*
YÖK, ilahiyat fakültelerinin kontenjanlarını 813’ten 2
bin 724’e çıkararak yüzde 300’den fazla artırdı. Yurt
genelindeki 22 ilahiyat fakültesinden 20’sinde kontenjan
artırımı yapıldı ve ortaya şu tablo çıktı:
YÖK’ün kararıyla 2008 yılında kontenjanı en fazla artan
İlahiyat Fakültesi Erciyes ve Uludağ Üniversitelerinin
oldu.
Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde 31 olan kontenjanı
308’e fırladı. Uludağ Üniversitesi’nde de kontenjan
31’den 287’ye çıktı. İlahiyat kontenjanı sadece 19 Mayıs
ve Dicle Üniversitelerinde arttırılmadı…
Böylece ilahiyat kontenjanı bir önceki yıla oranla 10
misli artmış oldu.
Başbakan ne diyor:
“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”
*
“Velev ki siyasi simge, suç mu?” sözleriyle fitili
ateşleyerek sorunu özellikle kan davası haline getiren
Başbakan, Konuşmalarında söz verdiği, kendisinden
olmayanı da kucaklama isteyişini göz ardı ederek, karşıt
görüşlüleri tokatlamayı tercih etti. Toplumumuzu, adına
türban denilen bir bez parçası kılıcıyla, kanatarak
ikiye böldü. Kimse birbirini sevmesin, saflar
derinleşsin, bıçaklar bilensin istedi. Ettiği her lafla
bilerek ve isteyerek nefret tohumları ekti.
“Öfke de bir hitabet biçimidir” açıklamasıyla kendisini
kanıtladı.
Başbakanın son sözü neydi?
“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”
*
Başbakan için inanmanın tek koşulu başını örtmek.
Çalan, yiyen, yediren, satan, sattıran da
türbandan yanaysa o üstündür.
Ne diyor başbakan:
“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”
Demek istediğimiz odur ki; kimse RTE’den değişim
beklemesin kimse. RTE’nin ve AKP’nin dini
takıntılarından ve Cumhuriyetin temel ilkelerine karşı
düşüncelerinden kurtulabileceğine inanmasın.
Türkiye gerilim ve krizlerin odağındadır ve arınamaz.
*
Neden derseniz? İşte yukarıda sıralananlar ve işte
ekonomik veriler:
2002 yılında 92 milyar dolar olan iç borç 2008’de 220
milyar dolara,
130 milyar dolar olan dış borç 2008’de 263 milyar
dolara,
Toplam borç ise 221 milyar dolardan, 483 milyar dolara
çıkmış.
Temmuz ayındaki 24,2 milyar YTL (17,4 ana para ile 6,8
faiz), Ağustos ayındaki 18,2 milyar YTL (10,4 ana para,
7,8 faiz) borç ödemesi de yine borçlanmam ile
gerçekleştiği için borç tutarı daha da artacak.
Kısası, iç ve dış borçların tutarı, 500 milyar dolara
dayandı…
İşsizlik geçim sıkıntısını, geçim sıkıntısı insan
yaşamını olumsuz etkiliyor. İnsanlar mutsuz, yüzleri
gülmüyor. Alım gücü neredeyse sıfır noktasında.
Ekonomiden rakı da nasiplendi. Önceki yıl 46 milyon
litre olan üretim bu yıl 43 milyon litreye indi. Yani
rakı dip noktasına ulaştı.
Rakı’nın nikâhlı karısı olduğunu, diğer içkilerle sadece
gönül eğlendirdiğini söyleyen Aydın Boysan usta bakın ne
diyor:
“Rakı şişedeyken bakıp hallenmek şart. Damla damla
kadehe koyduktan sonra önce koklayacaksınız ki
akciğerler de nasiplensin. Bir yudumu ikiye
böleceksiniz, yarım yudumu ağzınızda dolaştıracaksınız,
yutmadan dişlerinizin arasından küçük bir nefes
alacaksınız. İkinci yudumu içince helezoni olarak
sallanacaksınız. Çünkü en keyifli an rakının gırtlaktan
mideye indiği andır.”
*
Pekin olimpiyat oyunları muhteşemdi. Oyunlardaki Türkiye
daha da muhteşemdi. Özetleyecek olursak; 12 branşta 68
sporcu ile katıldık. Kafile 124 kişiydi. Devlet
kesesinden 56 izleyicimiz vardı. Sporcuların 10’u
devşirmeydi. Elvan hariç hiçbirisi başarılı olamadı.
Toplam 50 milyon YTL (eski hesapla 50 trilyon lira)
harcandı, sekiz madalya kazanıldı. 1 altın, 4 gümüş, 3
bronz… Madalyaların tanesi 6 trilyon 250 milyar lira’ya
geldi. 70 milyonluk Türkiye’nin başarısı katılan tüm
ülkeleri şaşırttı. Ama asıl şaşkınlık, komiklik ya da
acınacak halimize güldüren olay neydi biliyor musunuz:
Altın’ı kazanan güreşçi Ramazan Şahin’in Türkçe
bilmemesi… İyi mi?
Başbakan bu konuda konuşmadı!
*
27. İstanbul Kitap Fuarı da 1-9 Kasım 2008 tarihleri
arasında düzenlenecek. Fuar
Beylikdüzü TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde
gerçekleştirilecek. İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı
Füruzan…
Fuar süresince Füruzan’ın edebi kişiliği, eserleri
üzerine söyleşi ve panellerin yer aldığı etkinlikler
düzenlenecek.
Ana teması “40 Yıl Önce, 40 Yıl Sonra” olarak belirlenen
fuarda bu tema çerçevesinde yurt dışından yazar ve
konuklar davet edilecek, yurt içinde ve yurt dışında 68
hareketinin ruhu ve bugüne yansımaları üzerine
etkinlikler düzenlenecek. Dönemin edebiyat, sinema,
sanat ve kültür hayatına katkıları ele alınacak.
İstanbul Kitap Fuarı, yaklaşık 550 yayınevi ve sivil
toplum kuruluşunun katılımıyla, ARTİST 2008/18. İstanbul
Sanat Fuarı ile eş zamanlı gerçekleştirilecek.
Kültür-Sanat bir milletin kalkınmasında kuşkusuz çok
önemli.
Başbakan bu konuda da konuşmadı!
*
İnanmayacaksınız…
Afyon Müze Müdürü Mevlüt Uyumaz, “Aslında” diyor, “bu
deyyus lafı, Zeus’tan gelir…”
Devam ediyor:
“Böyle türemiş yani…”
Deyyus’un TDK sözlüğündeki karşılığında: “Karısının ya
da kendisine çok yakın bir kişinin iffetsizliğine göz
yuman kimse…” yazıyor.
Ama bizim müdür Zeus’u “deyyus”a dönüştürüyor.
Ne demeli?
AKP kadrosundan tarih ve arkeoloji donanımlı müdür…
*
Zafer Bayramı, ilk kez 30 Ağustos
1923 günü
Afyonkarahisar,
Ankara ve
İzmir'de
kutlanmıştı. Aradan 83 yıl geçmiş… Ama şeriat beklentisi
çok daha öncelere dayanıyor. Ulus devletin temellerini
ulu önder şeriatın sinsi adımlarını 20.yüzyılın
başlarında hissetmiş, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı”
olanlar konusunda uyarmış. Bakın, Sinop 25 Ocak 1905
tarihini (Kanunu Evvel 321) düştüğü “Beşike Hadisesi
İçin” başlıklı şiirinin son satırlarında ne diyor
Atatürk:
“(…)
Yazık oldu Vatana ah yazık…
Her ağızdan çıkıyor: Eyvah yazık!..
Acısın bizlere, ah yazık!”
Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan AKP’nin genel
başkanı ve Başbakan ne diyordu:
“Odak değiliz. Durmak yok, yola devam”
*
“Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz.
bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan
ve bana bu yeryüzünü cehennem eden
bu yazmak eyleminden kurtulduğum,
mutlu olduğum bir tek şey var: resim yapmak.” Demiş ve
Bodrum’a yerleşmişti İlhan
Berk... Aramızdan ayrıldığı gün tüm gazeteler
anlaşmışçasına “Türk şiiri uçbeyini kaybetti” başlığıyla
duyurdular ölümünü. Acaba uçbeyi miydi? Yoksa Türk
edebiyatına 90 yılını adamış bir yazın eri miydi?
Işıklar içinde olsun…
*
Değerli, önemli aydınlarımızı, insanlarımızı
yitirdiğimizde Atatürk gelir aklıma… Özlemim büyür,
“kavuşmak ne zaman?” derim kendime…
İşte o an, Âşık Mahsuni’nin ölümünden önce yaptığı son
bestedir yanılmıyorsam!, derdime derman olur:
“Sana hasret, sana vurgun. Gönlüm
nerdesin?
Mavi gözlüm, sarı saçlım; nerde, nerde,
neredesin dost!”
… Yine çık gel Samsundan…
Mavi gözlüm, sarı saçlım… Neredesin
dost!”
Sağlıkta, huzurda, mutlulukta kalınız… |