Çocukları
Selin ve Bülent Nuri ile-1976

 
   
 

• ANAFİLYA YAZILARI
 

Pirinç yok,

Bulgur yok,

Mercimek yok…

Geçim sıkıntısı var,

İşsizlik var,

Yasalara, hukuka, insana saygısızlık var…

Pirinç, bulgur, nohut, kömür dağıtarak iktidar olanlar, dağıttıkları ile iktidardan uzaklaşma sürecine girdiler. 

 

İşler kesat…

 

Tahtakale’deki esnaf, “Yirmi beş yıldır ilk kez vergimi ödeyemedim ceza geldi,” diyor. Bir başkası, “Altı aydır dükkânımın kirasını ödeyemiyorum.” derdinde.

Anlayacağınız ekonomik krizin ayak sesleri duyuluyor.

Keskin dönemeçteyiz…

Türban da pahalılığı ve işsizliği örtmüyor artık.

Yalçın Küçük sesleniyor:

                Eyy benim kafası ‘su kaçırmasın hava almasın’ diye devekuşu yumurtası gibi paketlenmiş hemşirem!

                Eyy benim üstü kebap altı Lara Croft modifiye müslüman kardeşim!

                Ey inandığı din; erkeği kadına tercih eden, üstün gören, erkeğin otoritesini tartışılmaz

ilan eden, erkeği kadının hamisi, kadını erkeğin hayatını kolaylaştırıcı unsur, vesayet altında tutulması gereken bir çeşit geri zekâlı ya da aciz ve hatta şeytan konumunda tanımlayan hemşirem! Dini inancı ‘Penis Diktatoryası’na mutlak itaati emreden hemşirem! İslamiyeti kültür, ahlakı dinden ibaret sanan hemşirem!

                (…)

                Üniversiteye okumak için mi gitmek istiyorsun? Hayır! Üniversiteyi medreseleştirmeye. Mescit, çömelmeli kenef, abdest lavabosu talep etmeye. Diğer kadınlar üzerinde baskı oluşturmaya.

                Kamu binasına çalışmak için mi girmek istiyorsun? Hayır! Mescit, çömelmeli kenef, abdest lavabosu talep etmeye. Diğer kadınlar üzerinde baskı oluşturmaya.

                (…)

Sen Ampul Partisi’nin sadakalarından, lütuflarından, avantalarından payını almakta olan Araplaşmış, ruju ojesi yerinde hemşire! Sen tesettür mayoya 250 Dolar, ipek türbana 500 Dolar, ya da üç kilo bulgura bir oy verebilen hemşire!

                (…)

                Şimdilik rengârenk giyinebilmeni laik Cumhuriyet’e borçlu olduğunu da hiç unutma hemşire. Ampul Partisi’nin hortumlayıp babanın/kocanın cebine koyduğu avantada, oruç/namaz polisine ödeyecekleri maaşlarda benim aylığımdan kesilen, içtiğim rakıda, şarapta ödediğim vergiler olduğunu her zaman hatırla. (hadi sor şimdi Alo Fetva hattına: “İçkiden alınan vergiyle Din Polisi’ne maaş ödenirse bu para helal midir?”)

               

                *

 

Lâik Cumhuriyet’i, hukuk devletini, demokrasiyi ve insan haklarını korumayı, adaletli ve eşitlikçi bir anlayışla savunmayı ve yaşamın her alanında egemen kılmayı bir yurttaşlık ve insanlık görevi bildiğimizi bu kez de yineleyeceğiz ve ciddi bir uyarıya dikkatinizi çekeceğiz:

Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Deniz Ülke Arıboğan Erzurum’da, Bahçeşehir Üniversitesi’nin kurulması çalışmalarına katıldıktan sonra bir basın toplantısı düzenledi. Leyla Zana’nın, Öcalan’la ilgili olarak ‘İnanıyorum ki 2010’da o da aramızda olacak’ sözlerini değerlendirirken şöyle dedi:

“Devletin, hukuk sistemi iflas etmiştir. Ordu kıpırdayamaz durumdadır. Yasama ve yürütmede kriz vardır. Devlet çökmek üzere ve aslında böyle bir çöküşten ya kaos, ya askeri darbenin çıkması beklenir. Eğer sistem böyle giderse, devlet kendi içinde çatışmaya doğru giderse, iki yıl sürmez Türkiye’nin bölünmesi veya Kürt devletinin ortaya çıkması muhtemeldir. Bu laik, antilaik çatışması değil, Kürt devletinin kuruluş aşamalarıdır. Herkesin bu tehlikeyi görmesi gerekir.

 

*

 

Kocaeli-Gebze’li Murat Karataş, İtalyan sanatçı Pippa Bacca’ya tecavüz ettikten sonra boğarak öldürdü. Adalet ve İçişleri Bakanlarından ses çıkmadı. Kültür ve Turizm Bakanı Günay ise, Bacca’nın ailesini en kısa zamanda Türkiye’ye davet edeceklerini açıkladı!

                Sokaktaki şiddet okullara çoktan sıçradı.

Moda İlköğretim Okulu Müdürü Hüseyin Ceylan hakkında öğrencileri dövdüğü iddiasıyla açılan soruşturmanın Müfettiş raporunda sonuç şöyle vurgulanıyor: “Öğrencilerin eline bando bagetiyle vurulması, sınıf disiplinini sağlama ve terbiye amaçlıdır. Zaten öğrencilerin sağlıklarına da bir zarar gelmemiştir.”

                Yani ne demek istemiş! Şiddet bu ülkede insan yaşamının ortak paydasıdır.

    

*

 

Sabancı Üniversitesi 2007 yılı Eğitim İzleme Raporunu açıkladı:

İlköğretim çağındaki her üç çocuktan biri yoksul hanede yaşıyor.

İlköğretim çağında olduğu halde okula devam edemeyen her beş çocuktan birisi “çalışmak zorunda”.

İlköğretim çağındaki çocuklar yetersiz besleniyor. Demir eksikliğinden kaynaklanan beslenme anemisi yüzde 25-30 oranında.

Okula gitmeyen her beş çocuktan üçü kız.

78 bin çocuğun tarım işçisi olduğu tahmin ediliyor.

Pekiii, Başbakan ne diyor?

“Üç çocuk doğurun…”

 

*

 

”Türk tesislerini, toprağını dolar karşılığı yabancıya satan iktidarın başı, “Paradan Atatürk’ü attılar!” dedi. Kime dedi; CHP’ye, Atatürk’ü, Cumhuriyeti, laikliği savunan partiye. Yanıt gecikmedi: “Başbakan 1925 yılında çıkarılan bir yasaya dayanan uygulamayı ‘siyaseten züğürt’ kaldığı için gündeme getirmiştir.” Atatürk’ü pek ağzına almayan birisinin konuları araştırmadan gündeme getirmesi ilginçti…

 

*

 

Model Aysun Kayacı bir canlı yayında, “Benim oyum çobanın oyuyla bir mi?” dedi, kıyamet koptu. Yanlıları yansızları söz üretenler bir türlü bitmedi. Ağız olan konuştu…

Başbakan başta, çoban da profesör de yanıt verdiler Kayacı’ya. Bu tartışmaya en son katılması beklenen Mehmet Ali Erbil de, “Her önüne gelene canlı yayın yaptırırsan bu sonuçlara katlanırsın” buyurdu. Erbil, hatırlanacağı gibi, bir canlı yayında karşısındakinin pantolonunu indirip çıplak bırakmış, program yaptığı kanalın cezalandırılmasına yol açmış ve ayrılmak zorunda kalmıştı. Bunca yıllık ekran deneyimi olmasına, bilmem ne kadar canlı yayın deneyimi olmasına karşın başına bunlar gelmişti.

Demek ki nedir? Deneyimle falan ilgisi yok bu işlerin

 

*

 

Vakıflar Genel Müdürlüğü, Osmanlı İmparatorluğu zamanında kurulan, kimisi hala varlığını sürdüren vakıfları kitap haline getirdi. İlginç isimler var:

“Pikniğe Götüren Vakıf”, “Suyu Soğutan Vakıf”, “Helva Dağıtan Vakıf”, “Pabuç Parası Veren Vakıf”, “Yetime Annelik Babalık Eden Vakıf”, “Kayıkçı ve Hamal Dostu Vakfı”, “At Vakfı”, “Van Gölünde Acil Yardım Gemisi Dolaştıran Vakıf”, “Cuma’yı Şenlendiren Vakıf”, “Hayırda Yarışan Hoca-i Sultani Vakfı”, “Dinlendiren Vakıf”.

 

*

 

Gelelim edebiyat dünyamıza… Bu ay anacağımız değerli edebiyatçılarımız var:

Abdülhak Şinasi Hisar (03.05.1963), Mahmut Yesari doğdu (05.05.1895), Sait Faik Abasıyanık (11.05.1954), Memduh Şevket Esendal (16.05.1952), Ziya Paşa öldü (17.05.1880), Nurullah Ataç (17.05.1957), Ahmet Hikmet Müftüoğlu (19.05.1927), Ali Suavi (20.05.1878), Kenan Hulusi Koray (23.05.1943), İbnülemin Mahmut Kemal İnal (24.05.1957), Selahattin Batu (24.05.1973), Cevdet Paşa (25.05.1895), Necip Fazıl Kısakürek (25.05.1983) doğumu 26.05.1905 

Renklidir bizim edebiyatçılarımız… Seveni vardır, sevmeyeni vardır. Sevileni vardır, sevilmeyeni vardır. Ama Özdemir İnce’nin dışında kendisini eleştiren pek yoktur diyebiliriz. İnce diyor ki:

“Edebiyat dünyasında ömrüm palavralar, yalanlar, hurafeler, cehalet ve saplantılarla mücadele etmekle geçti. Bu nedenle bana çok borçlu olması gereken bu dünya sevmez beni. Sevmesin! ‘Hayat ve dünya’ işlerinde aynı onarımı dergilerde ve gazetelerde yapıyorum.”

 

Sağlıkta, huzurda, mutlulukta kalınız…