• ANAFİLYA YAZILARI
Pirinç yok,
Bulgur yok,
Mercimek yok…
Geçim sıkıntısı var,
İşsizlik var,
Yasalara, hukuka, insana saygısızlık var…
Pirinç, bulgur, nohut, kömür dağıtarak iktidar olanlar,
dağıttıkları ile iktidardan uzaklaşma sürecine
girdiler.
İşler kesat…
Tahtakale’deki esnaf, “Yirmi beş yıldır ilk kez vergimi
ödeyemedim ceza geldi,” diyor. Bir başkası, “Altı aydır
dükkânımın kirasını ödeyemiyorum.” derdinde.
Anlayacağınız ekonomik krizin ayak sesleri duyuluyor.
Keskin dönemeçteyiz…
Türban da pahalılığı ve işsizliği örtmüyor artık.
Yalçın Küçük sesleniyor:
Eyy benim kafası ‘su kaçırmasın hava
almasın’ diye devekuşu yumurtası gibi paketlenmiş
hemşirem!
Eyy benim üstü kebap altı Lara Croft
modifiye müslüman kardeşim!
Ey inandığı din; erkeği kadına tercih
eden, üstün gören, erkeğin otoritesini tartışılmaz
ilan eden, erkeği kadının hamisi, kadını erkeğin
hayatını kolaylaştırıcı unsur, vesayet altında tutulması
gereken bir çeşit geri zekâlı ya da aciz ve hatta şeytan
konumunda tanımlayan hemşirem! Dini inancı ‘Penis
Diktatoryası’na mutlak itaati emreden hemşirem!
İslamiyeti kültür, ahlakı dinden ibaret sanan hemşirem!
(…)
Üniversiteye okumak için mi gitmek
istiyorsun? Hayır! Üniversiteyi medreseleştirmeye.
Mescit, çömelmeli kenef, abdest lavabosu talep etmeye.
Diğer kadınlar üzerinde baskı oluşturmaya.
Kamu binasına çalışmak için mi girmek
istiyorsun? Hayır! Mescit, çömelmeli kenef, abdest
lavabosu talep etmeye. Diğer kadınlar üzerinde baskı
oluşturmaya.
(…)
Sen Ampul Partisi’nin sadakalarından, lütuflarından,
avantalarından payını almakta olan Araplaşmış, ruju
ojesi yerinde hemşire! Sen tesettür mayoya 250 Dolar,
ipek türbana 500 Dolar, ya da üç kilo bulgura bir oy
verebilen hemşire!
(…)
Şimdilik rengârenk giyinebilmeni laik
Cumhuriyet’e borçlu olduğunu da hiç unutma hemşire.
Ampul Partisi’nin hortumlayıp babanın/kocanın cebine
koyduğu avantada, oruç/namaz polisine ödeyecekleri
maaşlarda benim aylığımdan kesilen, içtiğim rakıda,
şarapta ödediğim vergiler olduğunu her zaman hatırla.
(hadi sor şimdi Alo Fetva hattına: “İçkiden alınan
vergiyle Din Polisi’ne maaş ödenirse bu para helal
midir?”)
*
Lâik Cumhuriyet’i, hukuk devletini, demokrasiyi ve insan
haklarını korumayı, adaletli ve eşitlikçi bir anlayışla
savunmayı ve yaşamın her alanında egemen kılmayı bir
yurttaşlık ve insanlık görevi bildiğimizi bu kez de
yineleyeceğiz ve ciddi bir uyarıya dikkatinizi
çekeceğiz:
Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Deniz Ülke
Arıboğan Erzurum’da, Bahçeşehir Üniversitesi’nin
kurulması çalışmalarına katıldıktan sonra bir basın
toplantısı düzenledi. Leyla Zana’nın, Öcalan’la ilgili
olarak ‘İnanıyorum ki 2010’da o da aramızda olacak’
sözlerini değerlendirirken şöyle dedi:
“Devletin, hukuk sistemi iflas etmiştir. Ordu
kıpırdayamaz durumdadır. Yasama ve yürütmede kriz
vardır. Devlet çökmek üzere ve aslında böyle bir
çöküşten ya kaos, ya askeri darbenin çıkması beklenir.
Eğer sistem böyle giderse, devlet kendi içinde çatışmaya
doğru giderse, iki yıl sürmez Türkiye’nin bölünmesi veya
Kürt devletinin ortaya çıkması muhtemeldir. Bu laik,
antilaik çatışması değil, Kürt devletinin kuruluş
aşamalarıdır. Herkesin bu tehlikeyi görmesi gerekir.
*
Kocaeli-Gebze’li Murat Karataş, İtalyan sanatçı Pippa
Bacca’ya tecavüz ettikten sonra boğarak öldürdü. Adalet
ve İçişleri Bakanlarından ses çıkmadı. Kültür ve Turizm
Bakanı Günay ise, Bacca’nın ailesini en kısa zamanda
Türkiye’ye davet edeceklerini açıkladı!
Sokaktaki şiddet okullara çoktan
sıçradı.
Moda İlköğretim Okulu Müdürü Hüseyin Ceylan hakkında
öğrencileri dövdüğü iddiasıyla açılan soruşturmanın
Müfettiş raporunda sonuç şöyle vurgulanıyor:
“Öğrencilerin eline bando bagetiyle vurulması, sınıf
disiplinini sağlama ve terbiye amaçlıdır. Zaten
öğrencilerin sağlıklarına da bir zarar gelmemiştir.”
Yani ne demek istemiş! Şiddet bu ülkede
insan yaşamının ortak paydasıdır.
*
Sabancı Üniversitesi 2007 yılı Eğitim İzleme Raporunu
açıkladı:
İlköğretim çağındaki her üç çocuktan biri yoksul hanede
yaşıyor.
İlköğretim çağında olduğu halde okula devam edemeyen her
beş çocuktan birisi “çalışmak zorunda”.
İlköğretim çağındaki çocuklar yetersiz besleniyor. Demir
eksikliğinden kaynaklanan beslenme anemisi yüzde 25-30
oranında.
Okula gitmeyen her beş çocuktan üçü kız.
78 bin çocuğun tarım işçisi olduğu tahmin ediliyor.
Pekiii, Başbakan ne diyor?
“Üç çocuk doğurun…”
*
”Türk tesislerini, toprağını dolar karşılığı yabancıya
satan iktidarın başı, “Paradan Atatürk’ü attılar!” dedi.
Kime dedi; CHP’ye, Atatürk’ü, Cumhuriyeti, laikliği
savunan partiye. Yanıt gecikmedi: “Başbakan 1925 yılında
çıkarılan bir yasaya dayanan uygulamayı ‘siyaseten
züğürt’ kaldığı için gündeme getirmiştir.” Atatürk’ü pek
ağzına almayan birisinin konuları araştırmadan gündeme
getirmesi ilginçti…
*
Model Aysun Kayacı bir canlı yayında, “Benim oyum
çobanın oyuyla bir mi?” dedi, kıyamet koptu. Yanlıları
yansızları söz üretenler bir türlü bitmedi. Ağız olan
konuştu…
Başbakan başta, çoban da profesör de yanıt verdiler
Kayacı’ya. Bu tartışmaya en son katılması beklenen
Mehmet Ali Erbil de, “Her önüne gelene canlı yayın
yaptırırsan bu sonuçlara katlanırsın” buyurdu. Erbil,
hatırlanacağı gibi, bir canlı yayında karşısındakinin
pantolonunu indirip çıplak bırakmış, program yaptığı
kanalın cezalandırılmasına yol açmış ve ayrılmak zorunda
kalmıştı. Bunca yıllık ekran deneyimi olmasına, bilmem
ne kadar canlı yayın deneyimi olmasına karşın başına
bunlar gelmişti.
Demek ki nedir? Deneyimle falan ilgisi yok bu işlerin
*
Vakıflar Genel Müdürlüğü, Osmanlı İmparatorluğu
zamanında kurulan, kimisi hala varlığını sürdüren
vakıfları kitap haline getirdi. İlginç isimler var:
“Pikniğe Götüren Vakıf”, “Suyu Soğutan Vakıf”, “Helva
Dağıtan Vakıf”, “Pabuç Parası Veren Vakıf”, “Yetime
Annelik Babalık Eden Vakıf”, “Kayıkçı ve Hamal Dostu
Vakfı”, “At Vakfı”, “Van Gölünde Acil Yardım Gemisi
Dolaştıran Vakıf”, “Cuma’yı Şenlendiren Vakıf”, “Hayırda
Yarışan Hoca-i Sultani Vakfı”, “Dinlendiren Vakıf”.
*
Gelelim edebiyat dünyamıza… Bu ay anacağımız değerli
edebiyatçılarımız var:
Abdülhak Şinasi Hisar (03.05.1963), Mahmut Yesari doğdu
(05.05.1895), Sait Faik Abasıyanık (11.05.1954), Memduh
Şevket Esendal (16.05.1952), Ziya Paşa öldü
(17.05.1880), Nurullah Ataç (17.05.1957), Ahmet Hikmet
Müftüoğlu (19.05.1927), Ali Suavi (20.05.1878), Kenan
Hulusi Koray (23.05.1943), İbnülemin Mahmut Kemal İnal
(24.05.1957), Selahattin Batu (24.05.1973), Cevdet Paşa
(25.05.1895), Necip Fazıl Kısakürek (25.05.1983) doğumu
26.05.1905
Renklidir bizim edebiyatçılarımız… Seveni vardır,
sevmeyeni vardır. Sevileni vardır, sevilmeyeni vardır.
Ama Özdemir İnce’nin dışında kendisini eleştiren pek
yoktur diyebiliriz. İnce diyor ki:
“Edebiyat dünyasında ömrüm palavralar, yalanlar,
hurafeler, cehalet ve saplantılarla mücadele etmekle
geçti. Bu nedenle bana çok borçlu olması gereken bu
dünya sevmez beni. Sevmesin! ‘Hayat ve dünya’ işlerinde
aynı onarımı dergilerde ve gazetelerde yapıyorum.”
Sağlıkta, huzurda, mutlulukta kalınız…
|