29.07.2010, SSK Sitesi-Kuşadası, İzzet Erkan'la

 
   
 

ÖYLE BIR ANI

Anı yazmak kimi zaman zor birşeydir. Hele aktaracağınız anı yakın bir tanıdığınız ile ilgiliyse daha da zordur. Adına anı yazılanın, yazılanları tamamen onayladığına da pek sık rastlanmaz. Ya anı’yı eksik bulurlar, ya tersi  ya da abartılı. Anı kimi zaman da doğru bulunur ama o zaman da, ‘’Yav, o sözünü ettiğinde şu da yok mudu? niye yazmadın...’’ gibi serzenişler sıralanır.

Oysa anı denildiğinde amaç belli bir tarihteki olayı yaşanan güne taşımak, canlandırmaktır. Bir başka deyişle, geçmişle bugün arasında köprü kurmak, o günleri unutanlara ya da yaşamayanlara değerlendirme olanağı tanımaktır. Bir anı aktarılırken olayın tanıkları da önemlidir. Anı onların katkılarıyla kimlik kazanır. Şimdi bu tanımlamaya uygun bir anı aktarmaya çalışacağız.

Yıl 1975… Türkiye Kıbrıs Barış Harekatında elde ettiği askeri başarıyı siyasal ortamda pekiştirme çabasında. Amerika Birleşik Devleterinin harekat sırasında aldığı silah ambargosu kararı hükümeti derinden düşündürüyor. Gençlik hareketleri 1970 ‘li yıllardaki gibi korkutucu boyutlarda değil, fakat Amerikanın Türkiye üzerindeki oyunları önce öğrenci gençlikten tepki alıyor. Amerika karşıtı hareketler yaygınlaşıyor. CHP-MSP koalisyonu bozulmuş, Adalet Partisi’nden istifa eden 11 milletvekilinin katılımı ile kurulan CHP hükümeti ülkeyi yönetebilme çabasında. CHP’nin karşısında sağ görüşlü partilerin oluşturduğu ‘’Milliyetçi Cephe’’ ağırlığını her geçen gün hissettiriyor. ‘’Karaoğlan’’ Bülent Ecevit, halkın umudu olmaktan çıkıyor ama, Ecevit Mavisi gömlekler yine de çoğu genç ve kamu görevlisi tarafından beğeni ile kullanılıyor. Ekonomi zor durumda, kimi temel gıda malarının eksikliği vatandaşı tedirgin ediyor. Benzin kuyrukları dönemin en belirgin simgesi. Iş çevreleri hükümet karşıtı tavırlarını, Cumhuriyet tarihinde ilk kez yüksek tirajlı gazetelere kışkırtıcı çarşaf ilanları vererek sergiliyorlar. Olmayan demokrasi de tehlikede. Başbakan ‘’Halkçı’’ Ecevit, Kıbrıs Barış harekatında kazandığı haklı gururunu anarşi ve ekonomi karşısında yitiriyor. Sağcı ve solcular arasındaki cephe genişliyor. Halk ‘’Medya’’ sözcüğüne yabancı. Yurtta ve dünyada olup bitenleri görsel ve işitsel olarak iletebilecek bir tek kuruluş var, devletin yayın organı TRT. Haftada yedi gün yayına henüz geçilmiş. Hafta içi ve Cumartesi günleri 18’de başlıyan yayın 23’de, Pazar günleri 10’da başlayan yayın ise yine 23’de sona eriyor. Vatandaş TRT’ye mahkum. TRT’nin halk dilindeki adı ‘’Iktidar borozanı’’. TRT rakipsiz. Ya izlenecek ya da kapatılacak. Başka seçenek yok. Misafir gidilen evde topluca televizyon izlemek yaygın. Televizyon izleme amaçlı misafirliğin adı ‘’Telesafir’’lik. Uydu yayını henüz Türkiye’ye ulaşmamış. Uydu yayınlarını izleyen tek-tük insanlar bu lüksleri karşılığında bir servet ödüyorlar. Bilgisayar bir yana, telefon haberleşmesinde bile çok geriyiz. Ankara-Istanbul telefon görüşmeleri telefon operatörü aracılığıyla yapılıyor. En kısa bekleme süresi 20 dakika. Başkent caddeleri oldukça boş. Türkiyede montaj yoluyla üretilen üç motorlu araç markası, Anadol, Murat 124 ve Renault 12. Kentlerarası yaygın toplu ulaşım aracı otobüs. Ankara-Istanbul arası yolculuk 8 saat. Benzin istasyonlarında kuyruklar oluşmuş, benzin-mazot kolay bulunmuyor. Karaborsa almış yürümüş. Doğal gaz’ın ne olduğu bilinmiyor. Yaygın ısınma aracı kömür. Modern sayılabilecek toplu yerleşim merkezlerinde ve seçkin semtlerdeki apartmanlarda ısınmanın yanı sıra sıcak su gereksinimi de kömürle sağlanıyor. Fakat kömür de belli bir kotaya ve sıraya endeksli. Kara kış’ta kömür bulamayan kaloriferli evlerde soba yakanların sayısı her geçen gün artıyor. Haftada bir  yıkanabilenlerin sayısı hiç yıkanamıyanların sayısını neredeyse yakalamış. Elektrik ve su kesintileri günlük yaşamın vazgeçilmez konuları. Kısaca Türkiye’de enerji darboğazı vatandaşı bıktırmış. Avrupa ve Amerikada da durum farklı değil fakat uygar ülkeler alternatif enerji kaynakları üretiyorlar. Petrol Üreten Ülkeler Örgütü (OPEC)’nün petrol ürünlerine yaptığı inanılmaz zam kararı Batılı ülkeleri tasarrufa yöneltmiş, alternetif enerji kaynakları arayışındalar. Gazetelerde yer alan alternatif enerji türleri arasında en ilgi çekeni, güneş enerjisi. Batı’da güneş enerjisinden çok yönlü yarar sağlanıyor. Bu arada güneş enerjisi ile sıcak su da elde ediliyor. Böylesine bir yaşam içerisindeyiz.

Ben, bu satırların yazarı o sıralarda tek kanallı Türk televizyonunun, Haber merkezi’nde çalışmakta olan genç bir muhabiriyim. Deprem ve Kıbrıs Barış Harekatı gibi olağanüstü sıcak haberlerin deneyimini kazanmış, Televizyon yayıncılığının öncüsü BBC’de tv.haberciliğinin ilkelerini benimsemiş ve bunları siyah-beyaz devlet televizyonuna taşımaya çalışan bir gazeteci...

Işte bu ortamda bir gün Ankara Üniversitesi Zıraat Fakültesi’nde genç bir bilim adamının kaynağı güneş olan enerji ile ilgilendiğini öğrendim. 1975 yılının Şubat ayının bir günü adı Mustafa Özcan Ültanır olan genç adamla sözleşerek, yanıma kameraman arkadaşım Tanju Bayramoğlu’nu da alarak fakültenin Aydınlıkevler’deki binasına gittim. Önce genç Ültanır’ın odasına ardından birlikte bugün de hala korunan iki katlı binanın teras katına çıktık. Bizi orada rüzgar ve soğuğun yanı sıra Ültanır’ın ilginç havası karşıladı.

”Işte bu Selim bey.”

“Hımmm...”

Işaretlediği yere döndüm. Orta boy bir tavuk kümesi büyüklüğünde, bir tarafına tahta destekler konularak yükseltilmiş, üzerinde siyah boyandığı izlemini veren dikdörtgen bir cam ile iki yanından çıkan pik borular. Sağdaki borunun ucunda musluk. Elini musluğa uzattı çevirdi.

“Uzat elini…”

Paltolarımız içerisinde ısınmaya çalıştığımız teras katında biraz da esen şiddetli rüzgardan biran evvel kurtulmak amacıyla elimi akan suyun altına uzattım. Can havliyle.

“Vavvv. Yav bu kaynıyor...”

Şaşkınlığı üzerimden attıktan sonra gözüm Tanju’yu aradı. Acaba, olayı görüntüliyebildi miydi?...

Ültanır gülüyordu.

“Nasıl oldu bu?”

“Zor birşey değil, yeni bir şey hiç değil. Amerika ve Avrupa’da yıllardır kullanılıyor”, yanıtını verdi. Olağan birşeyi tanıtıyormuşçasına sakin ve emindi.

“Fırsat verseler, elimden tutsalar, güney sahillerimizde sıcak suya para verilmez”, dedi.

Genç bir Türk bilim adamının ülkemize taşıdığı bir yeniliği kamuoyuna iletmek üzere TRT’nin yolunu tuttuğumuzda iyi bir haber yakalamış olmanın mutluluğunu taşıyorduk. O akşam TRT televizyonunun haber bülteninde Mustafa Özcan Ültanır’ın sıcak su teknesi ön sıralarda yer aldı. Daha sonraki bültenlerde de Ültanır’ın çalışmalarına sık,sık yer verildi.

Mustafa Özcan Ültanır, Türkiye’nin enerji alanında öncü isimlerindendir. Siyah-beyaz televizyonun haber bültenlerinde ise, ayrı bir yeri ve önemi vardır. 1975 Türkiyesi’nde genç bilim adamlarımız yurt dışına giderken ülkesi için çalışmayı yeğlemiş kişidir. O günlerde birden fazla Özcan’lara sahip çıkabilseydik bugünkü Türkiye kuşkusuz çok farklı olacaktı. Yine de umudumuzu yitirmeyelim. Geleceğimiz aydınlık ve verimli olsun.

Bu anı tüm ilgililere ve ilgilenenlere saygıyla duyrulur.