KISACA…
12 Mart 1971 günü Türk insanı başka bir dünyaya gözünü
açtı. Devlet, 12 Mart muhtırasıyla ülkedeki demokrat
aydın ve emekçilerin, basının tepesine indi. “Balyoz
harekâtıyla” basın özgürlüğü kısıtlandı, 183 gazeteci,
yazar, düşün adamı ve sanatçı tutuklanarak cezaevine
kondu, işkence gördü, hapis ve sürgün cezalarına
çarptırıldı. 39 süreli ya da süresiz yayına kapatma
cezası uygulandı. 139 kitap yasaklandı. 1961
anayasasında yer alan düşünce ve kanaat özgürlüğünü
güvenceye alan hükümler değiştirildi.
Ülke ve basın çaresiz... Kamuoyunu aydınlatma görevini
üstlenen gazeteci şaşkın…
İstanbul’daki meslek örgütü Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti’nin Ankara’daki eşdeğeri Ankara Gazeteciler
Cemiyeti iktidardan, çıkardan yana bir tutum
içerisindedir.
Aradan yedi yıl geçer.
Görüşleri AGC’nin görüş ve düşünceleriyle bağdaşmayan
Ankaralı basın emekçileri seslerini duyurmak amacıyla
bir çatı altında toplanma gereği duyarlar.
Amaçlarını; “Demokrasinin en
temel kurumu olan, bütün öteki özgürlüklere kaynaklık
eden düşünceyi ifade ve basın özgürlüğünün Türkiye'de
tam olarak gerçekleşmesi, haber alma hakkının hiçbir
baskı ve sınırlama olmaksızın kullanılabilmesi,
gazetecilerin mesleki hak ve çıkarlarının korunup
geliştirilmesi ve bu yönde sendikal örgütlenmenin
güçlendirilmesi için çalışmak; üyelerinin kültürel
gelişmesine, ekonomik ve sosyal refah düzeyinin
yükseltilmesine katkıda bulunmak.” biçiminde
belirleyerek Çağdaş Gazeteciler Derneği’ni kurarlar.
Tarih, 23 Şubat 1978’dir.
O yıllarda Bayram gazetesi her kentte en fazla üyeye
sahip basın meslek kuruluşu tarafından çıkarılır.
Kuruluşa inanılmaz parasal katkı sağlayan bayram
gazetesinin yayım hakkı için büyük kentlerde amansız bir
yarış vardır.
Genç ÇGD Ankara’da AGC’nin rakibidir.
Sarı basın kartı sahibi üye kaydına hız verilir. Bunun
için TRT’nin Kavaklıdere’deki binasında bulunan
televizyon haberleri fotoğraf stüdyosunun bir duvarı
vesikalık fotoğraf çekim merkezi haline getirilir.
İçeride fotoğrafları çekilen TRT program ve habercileri
dışarıdaki masada ÇGD üyelik formlarını doldururlar.
Çalışmayı yöneten bu satırların sahibidir.
Üç günün sonunda 120 sayısına ulaşılır. Gazetelerde
çalışan ÇGD üyeleriyle birlikte AGC’nin üye sayısı
aşılmıştır. Ne var ki bayram gazetesi olayı mahkemelik
olur. Danıştay’da üstünlük sağlayan her devrin ve
herkesin adamı olmakla tanınan AGC başkanı Beyhan Cenkçi
karşısında dava kaybedilir.
Tarih tekrarlanmıştır…
Tek parti egemenliği 14 Mayıs 1950’de son bulmasına
karşın Demokrat Parti olsun sonraki iktidarlar olsun
devlet-basın ilişkilerinin genel çizgisi değişmedi.
Tümünde de iktidarın ilk yıllarındaki balayı dönemi kısa
sürdü; eleştirilere tahammülsüzlük, hukuk dışı yollardan
sonuç alma gibi tehlikeli politik kararların devreye
sokulmasına neden oldu.
İktidarların dümen suyunda gitmeyen pek çok basın
emekçisi işinden oldu, sürgün edildi ya da hedef
gösterildi. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası Basın
Kanunu’nda yapılan değişiklikler gazetecilerin hak ve
özgürlüklerini genişleten yasaları da saysak, gazeteci,
cumhuriyetimizin kurulduğu 1923’te ne yaşadıysa bugün de
benzer şeyleri yaşamaktadır.
Neler olmadı ki…
İktidar yanlısı gazeteler kollandı. Kâğıtları, ilanları
verildi, açıklamalar onlara yapıldı, gezilere onlar
katıldı. Davetlerde onlar vardı. Tarafsız yayın organı
mısınız? Şansınız yoktur. Dün de böyleydi, bugün de.
Değişen bir şey yok.
Partilerin genel merkez kontenjanlarından gazeteciler
milletvekili yapıldılar, örtülü ödenekten beslendiler.
İktidarlar devleti kontrol etmenin sağladığı olanaklarla
mali destek vererek doğrudan kendine bağlı yayın
organları kurdular. Adına “besleme basın”
diyebileceğimiz uygulama bugün bir başka biçimde
sürdürülüyor.
Kendimi bildim bileli her hükümetin basından sorumlu bir
Devlet Bakanı oldu. Görevi iktidarı eleştiren gazete ve
gazeteciye sopa göstermek, iktidar yanlısı basını el
üstünde tutmaktı. Bu hiç değişmedi…
Kuruluşun üzerinden henüz 2 yıl geçmişti ki 12 Eylül
günü geldi.
12 Eylül 1980, Türkiye’de hak ve özgürlükleri askıya
alan 12 Mart’ı bile aratır uygulamalarıyla demokrasiye
ağır darbe vurdu. Gazete ve dergilerin yayını sık sık
durduruldu, bu dönem gazeteci, yazar, çevirmen ve
sanatçılara toplam 316 yıl 4 ay 20 gün hapis cezası
verildi. 1982 Anayasası ile düşünce ve basın özgürlüğü;
devleti kutsal sayan ve bireyi arka plana iten bir
anlayış, sonucu anlamsız hale getirilerek büyük ölçüde
sınırlandırıldı, bu antidemokratik hükümler adeta zırha
büründürüldü.
Kemal Tahir’in romanından TV ekranına aktarılan ‘Yorgun
Savaşçı’ Başbakan Bülend Ulusu’nun talimatıyla noter
huzurunda yakıldı. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığının
emriyle Bilim ve Sosyalizm Yayınları’na ait 7 kamyon
dolusu 133 bin 607 kitap, 3 Haziran 1985 günü Mamak’ta
yakıldı. Basın, Radyo ve Televizyon 12 Eylül askeri
yönetiminin emrinde büyük ölçüde psikolojik hareket ve
propaganda aracı olarak kullanıldı.
TRT Haber Dairesi Başkanlığına gönderilen Kurmay Albay
Osman Akyol imzalı “Haberlerde Uyulması Gerekli
Hususlar” başlıklı talimatla anarşi olayları ve trafik
kazalarının haber bültenlerinde yer alması önlendi.
12 Eylül sonrasında da benzer uygulamalar sürdürüldü.
Yani basın hizaya getirildi. Basında birçok patron geldi
geçti. Sonra holding basını doğdu. Birden fazla
gazetenin sahibi olanlar anılır oldu. Ama değişmeyen bir
şey vardı. Hükümet yanlısı gazeteler ve yazarlar,
hükümet karşıtı gazeteler ve yazarlar. Hükümet karşıtı
grupta yer alanlar kamuoyuna doğru bilgi ulaştıranlardı.
Yanlı olanlar da hükümet icraatından çıkar elde edenler.
Promosyon, basında tekelleşmeyi hızlandıran ana
unsurlardan birisi oldu. Bu yolda büyük ivme kazanan
medya, devlet teşviklerinin de katkısıyla özel
radyo-televizyon kanalları kurmaya başladı. Çıkarcı
gazete yazarları patronlarının iş takibini yüklendi.
Medya patronları sanayi baronları sıralamasının üst
sıralarında anılır oldu.
Haberlerin tarafsızlığından, gazetecinin
bağımsızlığından söz edilmez oldu… Birçok sivil toplum
örgütü devlet baskısı karşısında suskun kaldı. TGC cılız
çıkışlarıyla yine de göz doldururken AGC’nin hiç sesi
çıkmadı.
Peki, ÇGD ne yaptı?
·
Her gün çiğnenmekte olan gazetecilik tekniği, etiği,
evrensel ilkeleri; gazete manşetlerinde işlenmekte olan
insanlık suçu karşısında, etkili bir moral yaptırım
mekanizması oluşturdu.
·
“Gazetecilik toplumun gücüdür, bunu üç beş kuruş
kazanmak uğruna feda edemezsiniz. Gazeteciliğin onuru
toplumun kimliğidir… Gazetecilik özgürlük ister,
gazetecilik haysiyetli bir iştir ” düşüncesini her
fırsatta seslendirdi.
·
Demokrasiye, anayasaya, insan haklarına aykırı bir tutum
ve davranış sergileyenleri uyardı.
·
Mesleğini hiçbir zaman kişisel çıkarları için
kullanmayanların sesi oldu.
·
İçinden geldiği halkın gazetecisi olmayı ilke edinen,
yaşamı boyunca bu çizgisinden ödün vermeyenlerin
barınağı oldu.
·
Basın tarihimizin utanç veren kirli kareleri içinde
hiçbir zaman yer almadı.
Bugün cumhuriyetin kazanımları, temel ilkeleri tehdit
altında. Kamuoyunu bilinçlendirme, bilgilendirme ve
doğru yolda oluşturma görevini yürütecek olan basının ve
basın çalışanlarının güvencesi ÇGD’yi şimdi daha da
büyük görevler bekliyor.
ÇGD dün olduğu gibi bugün de özgür kimliğiyle, basının
gerçek işlevini yerine getireceği günleri umutla
bekleyenlerin yuvasıdır.
22 Mart 2008 |