17.12.2007, Marl-Almanya, Sultan Su Esen ve Şükran Manthey'le

 
   
 

DÜŞMAN DA KAHRAMAN…[1]

Derleyen: Selim ESEN
                                                 

1934 yılının Mart ayında Çanakkale’ye gidecek bir bakan Atatürk’ün huzuruna çıkar. Gezi programını, neler yapacağını anlattıktan sonra başka emriniz var mı diye sorar.

Atatürk, Orada Mehmetçik anıtının başında şehitleri anacaksınız ve şöyle diyeceksiniz der:

“Sizleri saygı ve şükranla anıyoruz. Siz olmasaydınız ve siz göğüslerinizi çelik kalelere siper etmeseydiniz bu boğaz aşılır, İstanbul işgal edilir, vatan toprakları istilaya uğrardı.”

- Evet efendim.

- Çanakkale’de yalnız bizim şehitlerimiz yok. Bu topraklar üzerinde kanlarını döken insanları da, o kahraman düşman savaşçılarını da saygı ile anacaksınız.

Bakan, kendisinden ne söylemesi gerektiğini sorar. Bunun üzerine Atatürk şu yazacaklarımı orada okursun der:kağıdı alır, yazar:

“BU MEMLEKETİN TOPRAKLARI ÜSTÜNDE KANLARINI DÖKEN İNGİLİZ,

FRANSIZ, AVUSTRALYALI, YENİ ZELLANDALI, HİNTLİ KAHRAMANLAR!

BURADA BİR DOST VATANIN TOPRAĞINDASINIZ.

HUZUR İÇİNDE UYUYUNUZ.

SİZLER, MEHMETÇİKLERLE YAN YANA, KOYUN KOYUNASINIZ.

UZAK DİYARLARDAN EVLATLARINI HARBE GÖNDEREN ANALAR!

GÖZYAŞLARINIZI DİNDİRİNİZ. EVLATLARINIZ BİZİM BAĞRIMIZDADIR.

HUZUR İÇİNDEDİRLER VE HUZUR İÇİNDE RAHAT RAHAT UYUYACAKLARDIR.

ONLAR, BU TOPRAKTA CANLARINI VERDİKTEN SONRA ARTIK BİZİM EVLATLARIMIZ OLMUŞLARDIR!”

Bu söylev yabancı basına ulaştıktan sonra Türkiye’ye haftalarca,aylarca Avustralya’dan, Yeni Zelanda’dan sevgi ve minnet mektupları yağar.

Falih Rıfkı Atay’ın “Atatürk Denizi’nden Damlalar” kitabından aktardığımız bu öyküde yer alan Türklerin duygu yüklü sözlerine İngiliz Komutan General Hamilton, “Gelibolu Askerlerine” adlı kitabının önsözünde şöyle karşılık verecektir:

“GELİBOLU ASKERLERİNE…

Güneş göklerden silinmedikçe, dünya sonsuz karanlığa gömülmedikçe, unutulmayacaksınız… Çünkü sizler, Hektor ve Aşil’le başlamış olan o Çanakkale geleneğinin bir bölümünü oluşturuyorsunuz. Aradan birkaç bin yıl daha geçince, her iki ‘menkıbe’ birleştirilmiş olacaktır… Ve ister Homer’in bizlere anlattığı gibi ‘çeliğinin sesi göklere yükselmiş’ olan Aşil’in mızrağı olsun, isterse Asyalı Annie’nin elli kiloluk mermisi olsun, tanrı’nın indinde pek farklı olmayacaktır.”

 

[1] İlk Hedef, mart 2002, yıl:1 sayı:6 s.46