SİLİFKELİ
BİR HAYIRSEVER MUSTAFA COŞKUN
Mersin-Silifke arası dolmuşla 90 dakika. Düz bir yol.
Solda Akdeniz sağda sıra dağların izin verdiği dar
alanlarda tarım arazileri göze çarpıyor. Tamamı sular
altında. Aralık ayının ilk günü ile başlayan ve
Silifke’ye ayak bastığımız 6 Aralık gününe kadar devam
eden yağışlar bölgeyi sular altına almış. Kentin iki
yakasını bağlayan Taşköprü üstüne geldiğimizde aşağıdaki
Göksu ırmağının kendi halinde aktığını gözlüyoruz. Gün
başlangıcı olmasına rağmen bizim için oldukça sıcak. Biz
kar, soğuk, kış beklerken Mustafa Coşkun, ‘Silifke’ye
kış uğramaz’ diyor.
Tek katlı evin bahçe kapısındaki ziline
uzandığımızda Mustafa Coşkun portakal ağaçlarının
arasından,
- ‘’Günaydın...Kolay buldunuz mu? ‘’
diyerek karşıladı.
- ‘’Cennet mi burası Mustafa bey’’
- ‘’Bulunduğunuz yeri nasıl
hissederseniz odur.’’
- ‘’Peki Mustafa bey, cennet nedir o
zaman?’’
- ‘’Cennet, yaşamında iyi, güzel ve
yararlı hizmetler verenleri; vatana, millete yararı
dokunanları yaşamlarından sonra barındıran yerdir.’’
Mandalina, portakal ağaçlarını
anlatırken araya girdik:
- ‘’Ankara’dan buraya sizi görmeye,
bağışladığınız taşınmazın işlemlerini tamamlamaya
geldik. Niçin böyle bir bağış?.’’
- ‘’Evvelden beri siyasilere sıcak
bakmam ben. 1961’de 6’şar kez Adana’ya, Kayseri’ye
siyasi mahkum taşıdım. Onları yakından tanıdım. Daha
sonraki yıllarda gelenlerin de tanıdıklarımdan farkları
olmadığını gördüm. Bu nedenledir ki siyasilerin
bulunduğu ya da onlar etkisi altın da kalan kamu
kuruluşlarına verecek bir şey yok bende. Ben
birikimlerimi benim gibi düşünenlerle paylaşmak isterim.
30 yıllık askerlik hayatımda hep sevgiyi ve saygıyı ön
planda tuttum. Askerlik bize bunu öğretti. Şimdi ben de
benim gibi düşünenlere, canını seve seve bu vatan uğruna
feda etmiş olan aziz şehitlerimiz ve kahraman
gazilerimize bir küçük birikimimi feda etmek istiyorum.
Özeti bu, çok mu?’’
Mustafa bey dolu, hem de pek çok.
Sahipsiziz diyor. Her geçen gün güzel geleneklerimizden
uzaklaşıyoruz diyor. Birlik, beraberlik, sevgi ve saygı
şimdilerde en çok muhtaç olduğumuz değerlerdir diyor ve
ekliyor,
- ‘’1942 yılında Eskişehir tayyare
fabrikasından bir uçağı deneme uçuşuna aldık. Uçuş
anında burun kısmında yangın çıktı. Yangın söndürücüler
yeterli olmadı. Ellerimi yanan kabloların arasına soktum
ve ayırmaya başladım. Ellerim yanmıştı ama yangın da
sönmüştü. Uçağı salimen yere indirdik. Bilmem
anlatabiliyor muyum?’’
Ardında tam 78 yıl bırakmış Mustafa
Coşkun. 47 yıl evlilik, iki oğlan çocuk ve bir torun.
1922 yılından bu yana Silifkeli. Çocukluğunda uçakları
izlerken merak sarmış havacılığa. Yine Silifkeli olan
zamanın THK Genel Müdürü Sami Cüceloğlu, ‘gel seni
havacı yapalım’ demiş. Sonra da ver elini Eskişehir.
1939’da girdiği Hava Mekanik Okulu’ndan 1941 yılında
Astsb. uçuş makinisti olarak mezun olmuş. 50 yıl
göklerde dolaşmış. Orası bir başkadır diyor.
- ‘’Orada bir sen, bir uçak bir de sonsuzluk vardır.’’
diye ekliyor.
Biz de ayrılırken, bir Silifke, bir Mustafa Coşkun ve
bir de onun gazilere bağışladığı kargir ev var diyoruz.
Coşkun ve ailesine bu anlamlı ve çok değerli bağışları
için gaziler toplumu adına binlerce teşekkür ediyoruz.
İlk Hedef, ocak 2002, yıl:1 sayı:4 s.28-29
|