06.09.2007, Kuşadası, Bld.Bşk. Fuat Akdoğan'la

 
   
 

BAŞBAKAN’A SORULAR…

 

Sayın Başbakanım,

Kasımpaşalısınız, çok dik, çok sinirli konuşuyorsunuz, biliyoruz… Ama bazı çevreleri kendinize hayran bırakıyorsunuz, onu da biliyoruz.

Açıkçası beni de etkiliyorsunuz ama konuşma üslubunuz, ses tonunuz ile değil de, söyledikleriniz ile yaptıklarınız arasındaki çelişki ile…

Televizyonlardan izliyoruz, Meclis’te verilen soru önergelerini, meydan konuşmalarınızda sorulan soruları, basın toplantılarınızda yöneltilen soruları işinize geldiği gibi yanıtlamıyorsunuz ama ben yine de sormak istiyorum. Merakımdan…

 

Sayın Başbakanım,

Herşeyi pazarladınız, ülkenin taşını toprağını sattınız. Topkapı müzesindeki peygamberimizin sakalını da pazarlamayı düşünüyor musunuz?

Edirne’den Ardahan’a, Sinop’tan Mersin’e sayısını ancak sizin bildiğiniz okullara kitap dağıtmakla övündünüz. O kitaplara sıkıştırılan “Abdest kandaki alyuvar oranını artırır” bilgileriyle Nasreddin Hoca’ya mı öykündünüz?

Her sözünüzü “biz” ile başlayıp “onlar” diye bitirirken; size karşı olanı seçkinci olarak nitelerken ve oy alamadığınız yerleri elit semtler diye hedef gösterirken nasıl olur da meydanlara çıkıp, “Sizi bölmeye çalışıyorlar, oyuna gelmeyin” diyebiliyorsunuz?

Kadınların hemen tamamının türban ve cilbab içinde harem selamlık oturtulduğu pek çok salon görüntüsü gözlerimizin önüne serilmişken, “Hiç kimse AKP’yi laiklik karşıtı eylemlerin odağı gösteremez” diyebildiniz?

Ekonomi, işsizlik tepeye vurmuşken Çanakkale’de çıkıp da bir savaş kahramanını, “Seyit Onbaşı’yı Seyit Onbaşı yapan imanıdır. Herhalde bunu da laikliğe aykırı bulmazlar” diyebildiniz?

Sözüm ona yargıya verdiğiniz bu gözdağında İman gücüyle mermi kaldırmak ile din ve devlet işleri arasında bir ilişki mi kurmak istediniz?

Peki, ya birileri çıkar da “O zaman sen de kaldır, senin imanın yok mu?” dese cevabınız ne olur?

Ya da bir başkası çıkıp, “Seyit Onbaşı imanlıydı da silah arkadaşları, güneydoğuda şehit olanlar imansız mıydı?” diye sorsa ne dersiniz?

Ya da, “Oğullarını askere göndermeyen bir Başbakan nasıl olur da Seyit Onbaşı’yı örnek gösterir, o önce oğullarını askere yollasın” dese siz, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” vecizesini üreten birisi olarak ne cevap verirsiniz?

Son seçime Türkiye’yi kucaklamaya söz vermiş bir başbakan olarak girerken, “AKP’liler imanlıdır, AKP’ye karşı olanlar imansızdır” anlamındaki kışkırtmanızı nasıl değerlendireceksiniz?

Neden bizlere vatandaş değil de cemaat muamelesi yapıyorsunuz? Neden “açız, işsiziz” diyenlere, “Safları sıklaştıralım” diyorsunuz?

Geçenlerde Kızılay’da döner yerken üniversite öğrencilerinin, “Biz harçlarımızı ödeyemiyoruz, sen burada döner yiyorsun. Haram olsun!” sözlerine ne diyeceksiniz?

Sorulacak soru çok ama yerimiz yok, bitirelim…

İç ve dış tüm politikalarınızın tutarsızlığı tarih sayfalarında yerini almışken, tek çare olarak dine sığınıyor, dini kendinize silah yapıyorsunuz anladık da, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı makamını nasıl oluyor da bu kadar komik, bu kadar abes, bu kadar anlamsız sözlerinizle ucuzlatabiliyorsunuz?

“Burası Türkiye” dediğinizi duyar gibiyim.

Başbakanım siz çok yaşayın…