BAŞBAKAN’A SORULAR…
Sayın Başbakanım,
Kasımpaşalısınız, çok dik, çok sinirli konuşuyorsunuz,
biliyoruz… Ama bazı çevreleri kendinize hayran
bırakıyorsunuz, onu da biliyoruz.
Açıkçası beni de etkiliyorsunuz ama konuşma üslubunuz,
ses tonunuz ile değil de, söyledikleriniz ile
yaptıklarınız arasındaki çelişki ile…
Televizyonlardan izliyoruz, Meclis’te verilen soru
önergelerini, meydan konuşmalarınızda sorulan soruları,
basın toplantılarınızda yöneltilen soruları işinize
geldiği gibi yanıtlamıyorsunuz ama ben yine de sormak
istiyorum. Merakımdan…
Sayın Başbakanım,
Herşeyi pazarladınız, ülkenin taşını toprağını sattınız.
Topkapı müzesindeki peygamberimizin sakalını da
pazarlamayı düşünüyor musunuz?
Edirne’den Ardahan’a, Sinop’tan Mersin’e sayısını ancak
sizin bildiğiniz okullara kitap dağıtmakla övündünüz. O
kitaplara sıkıştırılan “Abdest kandaki alyuvar oranını
artırır” bilgileriyle Nasreddin Hoca’ya mı öykündünüz?
Her sözünüzü “biz” ile başlayıp “onlar” diye bitirirken;
size karşı olanı seçkinci olarak nitelerken ve oy
alamadığınız yerleri elit semtler diye hedef gösterirken
nasıl olur da meydanlara çıkıp, “Sizi bölmeye
çalışıyorlar, oyuna gelmeyin” diyebiliyorsunuz?
Kadınların hemen tamamının türban ve cilbab içinde harem
selamlık oturtulduğu pek çok salon görüntüsü
gözlerimizin önüne serilmişken, “Hiç kimse AKP’yi
laiklik karşıtı eylemlerin odağı gösteremez”
diyebildiniz?
Ekonomi, işsizlik tepeye vurmuşken Çanakkale’de çıkıp da
bir savaş kahramanını, “Seyit Onbaşı’yı Seyit Onbaşı
yapan imanıdır. Herhalde bunu da laikliğe aykırı
bulmazlar” diyebildiniz?
Sözüm ona yargıya verdiğiniz bu gözdağında İman gücüyle
mermi kaldırmak ile din ve devlet işleri arasında bir
ilişki mi kurmak istediniz?
Peki, ya birileri çıkar da “O zaman sen de kaldır, senin
imanın yok mu?” dese cevabınız ne olur?
Ya da bir başkası çıkıp, “Seyit Onbaşı imanlıydı da
silah arkadaşları, güneydoğuda şehit olanlar imansız
mıydı?” diye sorsa ne dersiniz?
Ya da, “Oğullarını askere göndermeyen bir Başbakan nasıl
olur da Seyit Onbaşı’yı örnek gösterir, o önce
oğullarını askere yollasın” dese siz, “Askerlik yan
gelip yatma yeri değildir” vecizesini üreten birisi
olarak ne cevap verirsiniz?
Son seçime Türkiye’yi kucaklamaya söz vermiş bir
başbakan olarak girerken, “AKP’liler imanlıdır, AKP’ye
karşı olanlar imansızdır” anlamındaki kışkırtmanızı
nasıl değerlendireceksiniz?
Neden bizlere vatandaş değil de cemaat muamelesi
yapıyorsunuz? Neden “açız, işsiziz” diyenlere, “Safları
sıklaştıralım” diyorsunuz?
Geçenlerde Kızılay’da döner yerken üniversite
öğrencilerinin, “Biz harçlarımızı ödeyemiyoruz, sen
burada döner yiyorsun. Haram olsun!” sözlerine ne
diyeceksiniz?
Sorulacak soru çok ama yerimiz yok, bitirelim…
İç ve dış tüm politikalarınızın tutarsızlığı tarih
sayfalarında yerini almışken, tek çare olarak dine
sığınıyor, dini kendinize silah yapıyorsunuz anladık da,
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı makamını nasıl oluyor
da bu kadar komik, bu kadar abes, bu kadar anlamsız
sözlerinizle ucuzlatabiliyorsunuz?
“Burası Türkiye” dediğinizi duyar gibiyim.
Başbakanım siz çok yaşayın… |