10.05.2012, İskece-Yunanistan, Selanik mübadilleriyle

 
   
 

İSMET İNÖNÜ 125 YAŞINDA

                İçinde bulunduğumuz Eylül ayı destanların ve kahramanlıkların zaferle taçlandığı aydır. 26 Ağustosta başlayan yürüyüş zafer’e yürüyüştür. 9 Eylül, zaferin İzmir’e vardığı gündür. Bu yıl olduğu gibi her yıl bu günleri coşku içinde kutlarız.

Ama bu yıl Eylül ayının bir başka önemli özelliği daha vardır: 2009 yılının Eylül ayında İsmet İnönü 125 yaşındadır.

                İnönü, bütün ömrünü ulusunun hizmetine adamış değerli bir devlet adamıdır. Kurtuluş Savaşı’mız öncesi ve sonrasında Mustafa Kemal Atatürk’ün çalışma arkadaşı olarak onun her zaman en yakınında bulunmuştur. Ulusumuza hizmeti yadsınamaz.

Bu yazımızda İsmet İnönü’yü sizlere, önemli gördüğü kimi olayları kendi anlatımıyla daha yakından tanıtmayı amaçladık.

“1884’de İzmir’de doğmuşum. Bir adliye memuru olan babam, Sivas’a sorgu hâkimi olarak tayin olunmuş… Çocukluk devri olarak Sivas’ı hatırlarım… Babam iyi satranç oynardı. Ben belki on yaşından beri satranç taşlarını tanırım. Pek küçük yaştan beri atla tanışıklığım ve alışkanlığım vardır… Ben futbolu binbaşı olarak oynadım. Malatya’yı ilk görüşümde günlerce geniş kayısı bahçelerinde koşup eğlendik… Harbiye’deki öğrenci hayatı ilk günlerin yadırgamalarını takiben bütün ömür devam eden sıcak sınıf arkadaşlığı ruhu ile son bulurdu… Bizim kuşak açık ve kapalı edebi eserlere ve hareketlere düşkündü. İstanbul ve İzmir’de yasak olan bütün edebi eserleri taşbasması olarak köşe başlarından satın alırdık. İstediklerimizi İstanbul’da Tünel başında satılan eski kitaplar arasında çok zaman bulurduk… İzmir bu suretle onüç ile yirmi iki yaşlarında benim başlıca sevgilim olmuştur. Onaltı yıl sonra büsbütün başka koşullar içinde İzmir’e girdiğim zaman, türlü duygularım arasında sevgiliye kavuşmak heyecanı yer alıyordu.”

“Dil öğrenmeyi büyük bir ihtiyaç olarak duyardık. Fransızcamı ilerletmiştim. Almanca öğrenmeye çalışıyordum. (Hafta tatili) Cuma geceleri Fuat’ın Taşkasap’taki evine giderdim. Goltz Paşa’nın “Millet-i Müsellaha” adlı kitabını Almanca’dan Türkçe’ye çevirirdik. Bir zaman sonra Fransızca kitaplar okumaya ve okuduğumuz parçalar üzerinde münakaşa etmeye geçtik. Bunlar sosyolojiye, felsefe, siyasete ait kitaplardı… Bir insan ömrüne sığan değişmeler hayret vericidir. Ben Harbiye’ye girdiğim zaman dumanlı barut kullanılmakta idi. Dumansız barutun çıkacağından söz edilirdi… Biz topumuzu atla birlikte öğrendik Şimdi atı topçu içinde arayıp bulamıyoruz. Bugün artık atlı topçulardan hiçbir orduda söz edilmemektedir.”

“Geceleri bölüğümüzün neferlerine okuyup yazma öğretiyordum. Birçok mektepli yüzbaşılar da böyle yapıyordu… Subay arkadaşlarımızın çoğu aile sahibiydiler ve akşamları atları ile evlerine giderlerdi. Bekâr subaylar haftada bir iki defa gazinoya gider, müzikli bir yemek yerdik. Birbirimize bol ikram ederdik ve herkes kendi masrafını vererek bir yıkım olmadan neşe ile çıkardık.”

“Sultan Hamit devrinin hastalık arızaları Edirne’de vardı. Hafiye denen şeyi herkes biliyor ve sakınıyordu. Subaylar, ordu içinde her rütbenin değerli insanlarını tanıyorlar ve sayıyorlardı… 2. Ordunun genellikle bir müzmin derdi vardı. Maaşlar iki ayda bir verilirdi. Tayın bedelleri levazım müteahhitlerine kırdırılarak alınabilirdi. Geçim sıkıntısı subaylar arasında şiddetliydi. Subaşlarında bulunanların ve ordu kumandanına ya da saraya mensup olanların her ay maaş ve tayın bedeli alarak ferah yaşamaları her subayı kaynar hale getiriyor, ruh inzibatını temeline kadar sarsıyordu…

İlk günlerde Edirne bana donuk, ilkel bir şehir, büyük bir harabe gibi geldi. Zamanla alıştım, sevdim. Güzel Edirne’ye her gidişimde gençliğimin köşelerini bir defa arar ve gözlerimle severim.”

“Ben batı musikisi zevkine Yemen’de alıştım. Hükümet bir aralık sahilden Sana’ya bir demiryolu yaptırmak hevesine düşmüş, bir Fransız şirketine keşif görevi vermişti. Biz bunu Yemen’e vardığımız zaman orada Fransız şirketinin beklemesinden öğrendik. Sonunda Fransızlar ülkelerine dönerlerken eşyalarını satmışlar. Bunlar arasında bir gramofon makinesi, pek çok plakları ile Hudeyde Kumandanı tarafından satın alınarak Ordu karargâhına gönderilmişti. Yemen’de müzik gereksinimine karşı derin hasret içindeydik. Gramofon bize bulunmaz bir nimet geldi. Akşamüzeri karargâhtan yattığımız eve geldiğimiz zaman hep beraber gramofon başına koşardık. Senfoni, arkasından opera parçası, serenat…”

“Hergün bir Balkan Savaşı çıkacak diye ateş üzerinde durduğumuz bir zamanda Yemen’e 36 taburdan oluşan bir ordu gönderildi. Hastalıktan, iklimden ve çarpışmalardan dolayı hemen hemen tamamı eriyen bu kuvvet, Balkan Savaşı ordularından hangisine eklenmiş olsaydı savaşı kaybetmezdik ve ordu savaştan zaferle çıkardı. Bizim durumlarımız ve rütbelerimiz devletin her işi için hizmete hazır olmayı doğal olarak gerektirir.”

“31 Mart faciası Osmanlı tarihinin en büyük irtica hareketlerinden biridir. Benzerleri gibi din ve şeriat adına ve siyasi, askeri iyileştirmelere karşı yapılmıştır. Ancak bütün tahriklerin halife ve din adına ve padişah hesabına yapıldığına inanılıyordu. 31 Mart isyanının askeri ve siyasi hayatımızdaki tahripleri derindi. 31 Mart’ı her anımsadığım zaman bir büyük binanın yıkıldığını görürüm. Bu facia yeni kurulan, büyük ümitlerle dolu Meşrutiyet yönetimini hemen sekiz ay sonra ters yöne yöneltmeye sebep olmuştur.”

“İmparatorluğun çöküşü içinde görev yapmaya çırpınırken, hesapsız şehitler ve felakete uğrayanlar arasında yaşayarak çıkmak gibi bir umulmadık olay başımdan geçti.”

“Kurtuluş savaşında da Büyük Taarruz’dan önce karşımızdaki düşman ordusunda salgın vardı. Biz ilerlemeye başlamadan önce o günkü çok sınırlı araçlarımız içinde bile bütün orduyu koleraya karşı aşılamak olanağı bulmuş ve İzmir’e kadar hiçbir bulaşmadan etkilenmeden kuşkulu bölgeleri geçmiştik.”

“Milli Mücadele, ben otuzsekiz yaşındayken zaferle bitmiştir. Bu devirden, amansız ve kudretli düşmanlar karşısında kendi memleketimizi temsil yetkisi iddia edenlerin fermanını boynumuzda taşıyarak çıkabildik. (…) Yepyeni bir Türkiye’nin her alanda temellerini atmak, elimize geçen emaneti yüzakı ile yeni kuşaklara devretmek tek amacımız olmuştur.”

“Mutluluğun ve gücün, en yüce devirlerinde taşınabilecek duyguların en değerlilerine, iktidardan ayrıldıktan sonra eriştim. Resmi hizmet yolunun en büyük ödülü, resmi hizmetten ayrıldıktan sonra ulustan sevgi görmektir. Bu mutluluğa ermiş bir insan olarak iftihar ederim.”