|
OLAYLARIN İÇİNDEN 5
Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
adayı oldu ya hükümette bir panik bir panik… Yandaş
medya da öyle… Kemal Bey zeki ve sakin bir devlet adamı.
TV’de kendisine yöneltilen, “Sizin İstanbul’da yolunuzu
bulamayacağınız ve kaybolacağınız söyleniyor, ne
dersiniz?” sorusuna, “Ben İstanbul’a yolumu bulmaya
gelmedim ki yolunu bulanlardan hesap sormaya geldim”
yanıtını verdi. Yine çok sakindi! Kılıçdaroğlu Türkiye
ve İstanbul için bir umuttur…
*
Kriz kartopuna benziyor. Yamaçtan
aşağıya yuvarlandıkça büyüyor, büyüyor ve önüne ne
gelirse yutarak yoluna devam ediyor. Kime, neye sert
biçimde çarpıyorsa paramparça ediyor, yine yoluna devam
ediyor. Prof. Şükrü Kızılot, İzmir’de düzenlenen bir
panelde, resmi verilere dayanarak, “2009 karanlık bir
yıl olacak” demişti. Karanlık erken çöktü.
35 bin küsur işyerinin kapısına 2009
gelmeden kilit vuruldu. Çalışanları işsiz kaldılar.
Çoluk, çocukları ile aç ve açıkta bırakıldılar.
En çok işsiz kalan illerden biri de Bursa… 11 ayda 35
bin 300 işyeri kapanmış. Eskiden, kapanan işyerinden çok
daha fazlası açılırdı ve denge mutlaka sağlanırdı. Şimdi
durum tersine döndü… Çünkü küresel kriz vurdukça
vuruyor. Bu, 2001 krizine benzemiyor, teğet değil delip
geçiyor.
*
Bu arada semirenler yine bildik
insanlar… Önce mısır ithalatı, sonra tavuk ve likit
yumurta ile ortaya çıkan, babası hakkında TBMM’de üç kez
gensoru önergesi verilmesine neden olan, Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan’ın oğlunun şirketine gübre hammaddesi
fosforik asit için ithalatçı belgesi verildiği ve bu
sayede tekel oluşturularak, gübre fiyatlarının yüzde 300
artmasına neden olduğu öne sürüldü. Ankara’da toplanan
ve TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın da katıldığı 7.Ulusal
Tarım Kongresi’nde konuşan Ceyhan Ziraat Odası Başkanı
Yavuz Tezcan, gübre ve mazot fiyatlarındaki artıştan
şikâyet ederek, “Gübrenin ham maddesi olan fosforik asit
ithalatını, bir baklanın oğlu yönlendiriyor” dedi.
Tezcan, sorular üzerine bu kişinin daha önce de mısır
ithal ettiğini belirterek Abdullah Unakıtan’ı işaret
etti.
Hatırlayacaksınız, oğul Unakıtan’ın fosforik asit işine
gireceğini ve bu konuda girişimlerde bulunduğunu ilk kez
AKP Balıkesir eski milletvekili Turhan Çömez gündeme
getirmişti. Çömez, “Balıkesir’de oğul Unakıtan, üç
fabrika kurdu. Hem de bu iktidara muhalif bir Belediye
Başkanının bölgesinde. Bu nedenle o belediyeye, Maliye
Bakanınca 50 milyar yardım yapıldı. Ben o zamanlar
mahrumiyet bölgesi Sındırgı Belediyesine Maliye’den para
yardımı istedim. Beş kuruş göndermediler” demişti.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah
Unakıtan’ın şirketlerinden biri olan AB Gıda, yüzde 20
gümrük vergisiyle 4 bin ton mısır ithal etmiş ve bu
ithalatın ardından vergi oranı yüzde 45’e
yükseltilmişti. Kemal Unakıtan da bu mısırların oğlunun
tavuk çiftlindeki tavuklar için ithal edildiğini
söylemişti. Adı ilk kez İskenderpaşa Cemaati
mensuplarının ortağı olduğu Bedir Dış Ticaret adlı
şirkette ortaya çıkan Abdullah Unakıtan, şimdi de
kremşanti üretmeye başladı. Markası ‘Lick’. Türkçesi mi?
Yalamak, yutmak…
*
25 Temmuz 1951’de DP hükümeti tarafından
Türk vatandaşlığından çıkarıldı. 58 yıl sonra 5 Ocak
2009’da karar AKP hükümeti tarafından yürürlükten
kaldırıldı. 10 Ocak 2009’da resmi gazetede yayımlandı.
Nazım Hikmet davası Ergenekon’da olduğu gibi hukuki
değil siyasiydi. Onu 15 yıl hapse mahkûm eden askeri
hâkim Kazım Yalman kararını, “Ordu içinde kışkırtma
çıkarmak isteyen Nazım Hikmet, Askeri Ceza Kanunu’nun
94.maddesine göre mahkûm edilmiştir”, biçiminde
açıklarken bir sonraki davanın soruşturmasını yürüten
savcı Haluk Şehsuvaroğlu, davanın hukuki değil siyasi
olduğunu öne sürerek istifa etti. Kısa bir süre sonra da
yargıçlıktan ayrıldı. Mahkeme başkanı amiral Hüsnü
Gökdenizer de, “ortada hiçbir şey yok”, diyerek
istifasını verdi. Ama sonuç değişmeyecekti. Gazetelere
verdiği makaleler yüzünden 1925 yılında Ankara İstiklal
Mahkemesi’nde başlayan yargı süreci 1938 yılında toplam
28 yıl hapse dönüştü. 12 yılı aşkın süre cezaevlerinde
yattı. 1950 yılında çıkarılan afla serbest kaldı. 48
yaşında yeniden askerlik yapmaya çağırılması ve
öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurt dışına
kaçtı. Artık hukukun üstünlüğüne inanmıyordu. Bulunduğu
mekânda ışıklar içinde olsun.
(Devamı var) |