11.05.2008, Kuşadası

 
   
 

OLAYLARIN İÇİNDEN 2

                İsrail ve Hamas’ın konu edildiği bir panelde Türkiye’nin ne işi var? Türkiye Hamas’ın temsilcisi mi?

*

                Davos’ta yanlı davranan oturum yöneticisine haklı sinirlenmesi ile İsrail Cumhurbaşkanının saldırgan tavrına çıkışlarını teslim etsek de sinirlerine hakim olamayan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının, seksen yaşını aşmış Nobel Barış Ödülü sahibi Peres’e ‘sen’ diye hitap etmesi hangi diplomasi kuralına, hangi devlet adamlığı tarifine uyabilir?

“Ben kabile Başbakanı değilim” dediğinde karşısındakine, “kabile devleti başbakanı” gibi hakaret etmesi nasıl değerlendirilebilir? ‘Dik duruş’ olarak sunulan bu olay diplomasi dilinde nasıl çözümlenebilir? Panel’i terk edip İstanbul’da “Davos fatihi…”, “Dünya lideri Başbakan…”, “Avrupa’yı titreten kahramanlar kahramanı geliyor…” haykırışlarıyla karşılanan Erdoğan’a ve şakşakçı yalaka takımına sormak gerekmez mi?

Madem ezilen halkların yanındaydınız neden kapitalizmin kalesi Davos’a gittiniz?

Eli kanlı İsrail yönetimi ile panel gibi ciddi olmayan bir ortama neden girdiniz?

Aynı dili konuşan ülkelerin hiçbirisi Hamas’ı savunmazken, terk ettiğiniz panelin bir diğer katılımcısı olan, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un uyarısıyla yerine otururken, Türkiye’yi tüm dünyanın terör örgütü saydığı Hamas’ın yandaşı konumuna niye soktunuz?

Size sormazlar mı:?

Kafamıza çuval geçirdiklerinde neredeydiniz?

Annan Planı dayatıldığında neden sustunuz?

AB Türkiye’nin üyeliği konusunda dayatmalarını, kabadayılığını sürdürürken, neden “Brüksel benim için bitmiştir. Bir daha gelmem” demediniz? Devlet adamı sıfatı taşıyan hiç kimsenin sergileyemeyeceği ruh halini Davos’ta yansıtan bir adama olsa olsa ‘hoş geldiniz Kurşçev’ ya da “hoş geldiniz Chavez’ denebilir. ‘Kasımpaşa Davos’a taşındı’ yorumu da yapılabilir. Böyle bir başbakanın ülkesi uluslararası arenada yalnızlığa itilir. Ama hiç kuşkunuz olmasın Davos olayı devlet adamı terbiyesi görmemiş olmanın yarattığı bir sorundan bir halk kahramanı çıkaracaktır. (!) Peki, Batı ne yapacaktır? Erdoğan, “Barış görüşmelerine Hamas dâhil edilmelidir. Dışlanması yanlış olur,” demişti ya, “onu ve Türkiye’yi dışlayalım,” diyecektir.

*

                Nitekim,

                ABD’nin en saygın gazetesi Washington Post, dünyadaki 50’den fazla Müslüman ülke arasında Türkiye’nin Batı açısından özel bir konumu bulunduğunu belirterek, AKP döneminde Türkiye’nin bu özelliğini kaybetmekte olduğunu ve “Muhtemelen yeni Başkan Obama’nın gözde Müslüman ülkesi” olamayacağını yazdı. Washington Enstitüsü Yakın Doğu Araştırmaları kıdemli uzmanı Soner Çağatay’ın imzasıyla yayınlanan yazıda, Türkiye’nin bir NATO müttefiki, Avrupa Birliği üyeliğine aday bir ülke, liberal bir demokrasi ve İsrail ile ilişkileri olan Müslüman bir ülke olduğu hatırlatılarak, AKP döneminde ülkenin bu özelliklerini kaybetmekte olduğu ileri sürüldü. “Liberal politikalar bir bir kayboluyor. AB üyelik görüşmeleri durmuş durumda. İran gibi Batı karşıtı devletlerle bağlar güçlenirken, İsrail ile ilişkiler zayıflıyor. Başbakan Erdoğan son olarak da İsrail Devlet Başkanını insanları öldürmekle suçlayıp toplantıyı terk etti”, değerlendirilmesi yapılan yazıda AKP’nin 6 yıllık bir iktidar döneminden sonra Türkiye’yi artık daha az özgür, daha az eşit bir ülke yaptığı ve medyadaki engelleme girişimleri ile kadın-erkek eşitliğinde yaşananların bunun göstergesi olduğu öne sürüldü. Washington Post’taki yazıda, AKP’nin 2007 yılında çıkardığı internet yasasına dayanarak ‘You Tube’ adlı siteyi kapatan tek Avrupa ülkesi olduğu da belirtildi.

                Yazıda, BM Kalkınma Programı’nın yaptığı bir araştırmaya göre kadın-erkek eşitliğinde Türkiye’nin 2002’de 63.sırada iken bugün 90. Sıraya düştüğü de vurgulandı. Türkiye’nin, kadınların siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak Suudi Arabistan’ın bile gerisine düştüğü belirtilen yazıda, bugün yaşanmakta olan anti-semitik gelişmelerin siyasi iktidar tarafından cesaretlendirildiğinin altı çizildi. AKP döneminde giderek Batı’dan uzaklaşan Türkiye’nin, kendini İslamcı rejim veya davaların yanında konumlandırdığı iddia edilen yazı şöyle sona eriyor:

“Türkiye bu tavırlarıyla sadece Avrupa’dan değil, ABD’den de uzaklaşıyor. Eğer Erdoğan’ın AKP’si liberalizm karşıtlığına hizmet etmeye devam eder dış politikasında dini esas almakta ısrar ederse artık özel olmayacak. Dahası Türkiye’ye yazık olacak.”

(Devamı yarınki sayımızda)